Türkiye’de son yıllarda hukuk ve emniyet alanında atılan kararlı adımlar, vatandaşın adalet duygusunu yeniden güçlendiriyor. Artık kimsenin kimliği, makamı, mensubiyeti ya da nüfuzu, onu hukukun üstünde görmesine yetmiyor. Suç işleyen, adalet önünde hesap veriyor. Bu yeni dönem, sadece sembolik birkaç örnekle değil, doğrudan uygulamalarla ve gözler önüne serilen dosyalarla kendini gösteriyor.

Geçmişte sıkça dile getirilen “hukuk bazı kesimlere işlemiyor” serzenişleri, bugün yerini hukuk karşısında herkesin eşit olduğuna dair güçlü bir inanca bırakıyor. Bu değişimi göz ardı etmek mümkün değil. Son dönemde kamuoyunu meşgul eden bazı gelişmeler, bu kararlılığın somut göstergeleri oldu.

Antalya Emniyet Müdürü hakkında başlatılan soruşturma süreci, devletin kendi iç mekanizmalarını da denetlemekten kaçınmadığını ortaya koydu. Aynı şekilde özel sektörde büyük sermaye gruplarına yönelik başlatılan incelemeler ve işlemler örneğin Can Holding’e yönelik gelişmeler, hukukun artık gücünü yalnızca zayıfa değil, güçlüye karşı da kullanabildiğini ispatladı.

Bu durum, Türkiye’nin hukuk devleti vasfının daha da güçlendiğini, kurumların görevini layıkıyla yerine getirdiğini gösteriyor. Suç kimden gelirse gelsin, nereden beslenirse beslensin, karşısında artık caydırıcı ve tarafsız bir mekanizma var. Devletin kolluk kuvvetleri de bu sistemin önemli bir parçası. Emniyet teşkilatımız, sadece sokakta asayişi sağlamakla kalmıyor; aynı zamanda hukukun üstünlüğünü, kamu vicdanının gereğini yerine getirmek için de cansiperane bir mücadele veriyor.

Eskiden, gözaltına alınan veya soruşturulan kişiler için “dokunulmaz” algısı vardı. Bu algı, özellikle siyasi ya da ekonomik güce sahip isimlerde daha belirgindi. Ancak artık hiçbir makam, kimseyi suçtan muaf kılmıyor. Bu değişim, toplumsal adalet duygusunun yeniden inşasına katkı sağlıyor. Çünkü halk adalet ister, adalet de güvenlik ve hukuk kurumlarının tarafsızlığıyla sağlanır.

Şunu da kabul etmek gerek: Gerçek adalet, yalnızca muhaliflere değil; iktidara yakın ya da devlet kurumlarında görev alan kişilere karşı da işletilebildiğinde anlam kazanır. Son dönemlerde yaşananlar, bu anlamın pratikte de karşılık bulduğunu gösteriyor.

Bugün artık Türkiye’de hiçbir suç failine “gözyaşı” ile muamele edilmiyor. Kimseye “mağdur rolü” üzerinden imtiyaz tanınmıyor. Herkesin hesabı, hukuk önünde ve deliller çerçevesinde görülüyor. Bu da devletin güvenliğini, kamu düzenini ve en önemlisi toplumun vicdanını rahatlatıyor.

Sonuç olarak; Türkiye’de yeni bir hukuk ve adalet anlayışı şekilleniyor. Bu anlayış, “kim olursan ol, suç işliyorsan cezasını çekersin” ilkesine dayanıyor. Emniyet teşkilatımızın özverili çalışmaları ve yargı organlarının tarafsız yaklaşımı sayesinde, halk artık daha güvenli, daha adil ve daha şeffaf bir topluma olan inancını tazeliyor.

Adalet mülkün temelidir. Ve bu temel artık daha sağlam atılıyor.