Türkiye bir süredir yalnızca bir adli soruşturmayı değil, aynı zamanda medya dünyasının karanlık yüzünü de tartışıyor.

Uyuşturucu soruşturması kapsamında tutuklanan isimler arasında, Habertürk’ün görevden alınan Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un da bulunması, meselenin sıradan bir adli dosya olmaktan çıktığını gösteriyor.

Asıl sarsıcı olan ise, Sabah gazetesinde yayımlanan ve dosyaya giren ifadeler. Şok eden ve tüyleri ürperten cinsten..

Soruşturma kapsamında ifade veren 35 yaşındaki bir kadın spikerin anlattıkları, yalnızca bireysel ahlaki çöküş iddialarını değil, güç, kariyer, bağımlılık ve medya içi yozlaşma ilişkisini de gözler önüne seriyor.

Kadın spikerin ifadesinde yer alan şu cümle, aslında her şeyi özetliyor: “Daha önce ulaşmaya çalıştım ama cevap vermemişti. Çünkü o dönem çok güçlüydü. Ben iş arıyordum.”

Bu cümle, Türkiye’de medya sektöründe sıkça fısıldanan ama yüksek sesle dile getirilemeyen bir gerçeği işaret ediyor. Ekran gücüyle kurulan görünmez tahakküm.

İfade tutanaklarına göre, Ersoy’la tanışmanın ardından süreç hızlanıyor. Bebek ve Etiler’de kullanılan evler, gece kulüpleri, özel mekanlar… Anlatılanlar bir magazin dedikodusu değil, savcılık dosyasına girmiş beyanlar.

Sabah gazetesinin yayımladığı ifadelerde en çarpıcı bölümlerden biri, “üçlü ilişki” iddiası. Kadın spiker, Ersoy ve başka isimlerin bulunduğu ortamlarda yaşandığını iddia ettiği ilişkilere dair detayları anlatıyor.

İfadedeki şu bölüm ise meselenin vahametini artırıyor;

‘O da izlesin ne olacak ki?’ Bu söz, yalnızca bireysel bir ahlak tartışması değil, insanın nesneleştirildiği, sınırların yok sayıldığı bir zihniyetin dışavurumu olarak okunuyor.

Dosyada yer alan ve yine Sabah’ın aktardığı ifadelerde, Etiler’deki bir evde paranın rulo yapılarak kokain kullanıldığı iddiası da bulunuyor. Bu iddia, soruşturmanın neden yalnızca “özel hayat” başlığıyla geçiştirilemeyeceğini ortaya koyuyor.

Burada altı çizilmesi gereken kritik nokta şudur:

Bunların tamamı iddiadır, yargı süreci devam etmektedir ve herkes için masumiyet karinesi esastır.

Ancak…

Asıl mesele medya neye dönüştü? Bu dosya, bir kişinin ya da birkaç ismin hikayesi değildir. Bu dosya, Türkiye’de medyanın bir bölümünün ne hale geldiğinin aynasıdır.

Gücün sınırsızlaştığı, denetimin ortadan kalktığı, kariyer hayallerinin zaaflara dönüştürüldüğü, ekran önündeki “saygın” yüzlerin, kamera arkasında bambaşka bir dünyaya kapı araladığı bir tabloyla karşı karşıyayız.

Bugün sorulması gereken soru şudur:

Bu düzen yıllarca nasıl sürdü? Kimler görmezden geldi? Kimler sustu?

Sabah gazetesinde yayımlanan bu ifadeler, yalnızca bir adli dosyanın satırları değil, medya dünyasına tutulmuş sert bir projektördür. Gerçekler yargı önünde netleşecektir.

Ancak toplumun vicdanında çoktan bir yara açılmıştır.

Ve artık kimse,

“Bilmiyorduk”

deme lüksüne sahip değildir.