Siyasetin dili bazen hakikati büyütür, bazen de hakikatin üstünü örten sisli bir perdeye dönüşür. Türkiye’nin son günlerde şahit olduğu “cellat” tartışması ise, bu sisin en yoğun hallerinden biri…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kurultay kürsüsünden sarf ettiği “celladımıza aşık olmamaya davet ediyorum” sözleri, siyasette yeni bir fay hattını tetikledi. Ancak bu çıkış, tartışma yaratmak bir yana, CHP’nin yıllardır yüzleşmekten kaçındığı tarihsel bagajını yeniden gün yüzüne çıkardı.
Özel’in sözlerinin hedefinin DEM Parti olmadığını söylemesi, ortaya çıkan tabloyu değiştirmiyor. Zira kullanılan metafor, Türkiye’nin siyasi hafızasında öyle yerler işaret ediyor ki, kimin “cellat”, kimin “mağdur” olduğuna dair gerçekleri konuşmak zorunlu hale geliyor. Unutulmamalı ki siyasette söz, sahibinin niyeti kadar toplumsal hafızanın çağrışımlarında da anlam bulur.
DEM Parti cephesinden gelen “Bu konuyu açarsanız siz borçlu çıkarsınız” tepkisi, aslında CHP’nin tarihsel bir açmazını işaret ediyor. Çünkü “cellat” kelimesi dönüp dolaşıp tek parti döneminin karanlık sayfalarını, yasakçı zihniyetini, halkın inançlarına, kimliklerine ve yaşam tarzına vurulan prangaları hatırlatır. Kürtlerin, dindarların, muhafazakar kesimlerin yıllarca yaşadığı mağduriyetleri hatırlatır. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM Grup Toplantısı’nda verdiği yanıt, tartışmayı bir anda tarihsel bir zemine taşıdı.
Erdoğan’ın, “Sen kimin cellat, kimin mağdur olduğunu bilmiyor olabilirsin; ama benim Kürt kardeşim kimin cellat olduğunu çok iyi bilir.” sözleri tam da bu hafızaya gönderme yapıyor. Zira CHP’nin geçmişinde, bugün Özel’in kullanmaya çalıştığı metaforu tersine çeviren örnekler fazlasıyla mevcut. Tek parti döneminin yargısız infazları, baskıcı uygulamaları, vatandaşın kimliğini şekillendirmeye çalışan otoriter devlet aklı…
Bunların tamamı, bugün “cellat” tartışmasının ağırlığını artırıyor. Özgür Özel’in söyleminde tutarlılık sorunu olduğu da ortada. Bugün DEM Parti ile siyaset ortaklığı kurup, yerel seçimlerde ittifak çatısını ayakta tutmaya çalışırken; bir yandan bu tür söylemlerle hem muhataplarını kırıyor hem de kendi siyasi çizgisinde derin çatlaklara neden oluyor.
Bir yandan kutuplaşmayı eleştirirken, öte yandan toplumun en hassas yaralarını kaşıyan ifadeler kullanması, CHP’nin yeni dönem iddiasını daha başlamadan gölgeliyor.
Özel’in açıklamasında bir diğer dikkat çekici nokta ise, sözü “ben sizi değil, geçmişteki yanlış yönelimleri kastettim” diyerek toparlamaya çalışması…
Oysa siyasette en önemli şey, kullanılan dilin hedef gözetir gibi değil, doğrudan muhatabını bulacak şekilde kurgulanmasıdır. Bu da liderlik sorumluluğunun temel gereğidir. Sözlerin ardından yapılan düzeltmeler, niyet beyanları ya da açıklamalar, artık oluşmuş etkinin gölgesini silemez.
Bir gerçek var ki; siyaset, özellikle Türkiye gibi hafızası güçlü toplumlarda, kelimeler üzerinden değil, o kelimelerin taşıdığı tarih ve yaşanmışlıklar üzerinden ilerler. “Cellat” kelimesi de böyledir. Bugün Özel’in dillendirdiği metaforun en büyük yankısı, CHP’nin kendi geçmişiyle yüzleşememiş olmasıdır. Bu yüzleşme sağlanmadan, kimseye “cellat” ithamı yöneltmek, kelimenin ağırlığını taşıyamayacak bir çıkıştan öteye gidemez.
Özgür Özel’in başlattığı tartışma, CHP’nin iddia ettiği demokratik yenilenme hamlesine hizmet etmek yerine, tam tersine, partinin eski reflekslerini yeniden hatırlatıyor. DEM Parti ile yeni bir siyasi sayfa açmaya çalışan Özel’in kullandığı dil, bu ilişkileri daha da geriyor. Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihe yaslanan çıkışı, Özel’in sözlerini siyasal hafızanın terazisine bırakmış durumda.
Türkiye siyaseti bugün yeni bir döneme hazırlanırken, liderlerin bir gerçeği unutmaması gerekiyor:
Kelimeler sadece konuşulduğu anda değil, geçmişin gölgesinde de yankılanır. Ve bazen bir kelime, siyasetin bütün dengesini değiştirebilir.
“Cellat” tam da böyle bir kelime…Ve bu tartışmadan bakıldığında, Özgür Özel hem siyasi söylemini hem de tarihsel hafızayı yanlış okumaktadır.