Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ‘Ey Türk Gençliği’ diye başladığı ve ‘muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ diye noktalayarak bizlere emanet ettiği gençliğe hitabı.

Gençliğe rehber niteliğindeki tespitlerin hayatta yaşam içerisinde uygulanabilirliğinin etkilerini arttırmada, toplumun her kesiminde A'dan Z'ye her bireyin ve her kurumun sorumluluğu olduğunu ve bu sorumluluğun bu duyarlılığın, daha da aktif ve etkinleşmesi açısından, fikirlerin bilgilerin ve projelerin ivedilikle hayata geçirilmesi tıpkı Türkiye Yüz Yılı vizyonuyla pekiştirilecek bir hal almalıdır.

Gençlere açılacak her kapının ve gençlere verilecek her sorumluluğun geri dönüşü, ülke hanesine kocaman bir artı puan daha kazandıracaktır. Örnekleri mevcuttur bu örnekleri çoğaltmada, bizlerin sorumluluğunda olduğu ve mücadelemizi bu yönde yapmamızın kaçılmaz olduğu şahsi görüşlerim arasındadır.

Örnekleyecek olursak, kendimden başlamak istiyorum ve esnaf temsilcisi bir oda başkanı olarak, 40 yıllık esnaflık tecrübelerimdeki yol haritamız çıraklık kalfalık ve ustalık dönemleri bu dönemlerin her birinin kendine has, yol haritalarını kendine özgü kurallarını birebir yaşamış biri olarak, hayata atılma hayatın gerçekleri ile yüzleşmede bana rehber olan bu dönemlerin öneminin büyük olduğunu, gençlere anlatma sorumluluğunu da taşıyorum. Bugün bu dönemlerin aslına uygun sorumluluğuna uygun formatının uygulanmadığı, hatta uygulanamadığı büyük bir eksiklik olarak önümüzde durmaktadır.

Eskilerde çocuğumuz bir sanat öğrensin diye, esnafın yanına esnafa teslim edilen çocuklara, babalar bu çocuğun eti senin kemiği benim derdi ustasına, büyük bir uğraş verirdi ve haz alırdı bir esnafın yanına yerleştirdiği için şimdilerde çocuğuma nasıl kızarsınız, nasıl yüksek sesle bağırırsınız diye dükkan basma günlerindeyiz.

Tam da sorun bu noktadan başlıyor. Önce aile kendi çocuğuna ve çocuğunun geleceğini düşünerek, yön vermesi ailenin kontrolü altında vatana millete  hayırlı bir evlat yetiştirmesi çocuğun İlerideki yaşamına yüzde 100 etki edecek bir oluşumu devreye sokması gereken bir dönemdeyiz. Konuya esnaf sanatkarlar açısından baktığımızda ise, Ahilik kültürünü benimseyen bir işletmenin yanında çalışıyor olmanın, bir sanat öğrenmenin ve icra etmenin olumlu yönlerinin, bu sayfalara sığdıramayacağım kadar etkisinin olduğu Aşikardır. (Önümüzdeki haftalarda ahilikle ilgili tespitlerimi sizlerle başka bir yazıyla paylaşacağım)

Devletimizin istihdama yönelik her dönem üstünde çok durduğu ve ilgili bakanlıklar aracılığıyla yapılan çalışmalar neticesinde, uyguladığı çalışmalardaki yol haritasının tekrar bir gözden geçirilip, amacına uygun bir hal alması en büyük isteklerinden ve temennilerimden biridir.

Bu konudaki tespitlerin ve ısrarımın nedeni, icra ettiğim sanatıma konsantre olmak sanatımı iyi bir şekilde icra etmek. Ben iş yerimde sanatımı icra etmekle meşgul olmayı istiyorken, hem yerleri süpürerek, hem çay dağıtarak, hem temizlik yaparak zamanı geçirmeme kanaatindeyim. Bu benim işim olmamalı o dönemleri yaşadım zaten...

Bir de belgesiz kimse kalmasın diye başlatılan uygulamalar. Evet doğrudur belgesiz kimse kalmamalı. Çok doğru yerinde bir karar. Peki elinde belgesi var bu kişiyi belgelendirdik, ustalık diplomasıyla ödüllendirdik, ama sahadaki işleyişe yabancı işi bilmiyor. Nasıl olacak bu iş. Bu kişi bu belgeye güvenerek ailesini de zor durumlara sokarak krediler çekiliyor, dövizler borç alınıyor ya da babanın emeklilik parasıyla bir şeyler yapılmaya çalışılıyor işi bilmeden....

Meslekte sanatında donanımı olmayan, bilgisi olmayan bir iş yerinin rutin akıbeti, terk, kapama ya da devir. Bu gencimize ne dememiz lazım çünkü bu gencimize yol haritasını anlatamamışız. İş yeri kapatılırken geride kalan bir sürü borçlar, krediler ödemeler, kim ödeyecek bunları kocaman bir soru işareti.

Maalesef ki mevcut sisteme göre bu gencimize faydalı olamıyoruz. Daha önceleri kendimce birçok kez dile getirdiğim kurumlar arası iletişimsizlik ve alınan bir kararın sahadaki fikirlerle bilgilerle uyuşmama gerçeği Milli Eğitim Bakanlığımız bünyesinde faaliyet gösteren, çıraklık eğitim merkezlerinin ve mesleki eğitime dahil edilen liselerimizin, birbirinden değerli hocaları bir koşturmaca ve bir yoğunluk içinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Sayıları bir hayli fazla olan bu öğrenciler, nerelerde çalışıyorlar ne öğreniyorlar okulda neleri öğreniyorlar?

Okullar sadece belgelendirme kurumu. Öğrenci bu belgeyi aldıktan sonra sahada çalışma isteği de yok artık. Kimsenin yanında çalışmıyor, ille de iş yeri açacak, iş yeri açması kendisi için farz olmuş durumda. Zaten dükkan açma konuları basit ilerliyor, kuralların bir önemi yok, bilginin önemi yok. Sektörümüzde iş yeri mesafe aralığı hiç yok, bir sokakta 20 berber, 20 Kuaför 1 plazada, 10 güzellik salonu. Bilgisizlik ve beceriksizlikten kaynaklanan odamıza ulaşan onlarca şikayetler var.

İyi bir genç, iyi bir esnaf yetiştirmenin kurallarını maalesef ki beceremiyoruz. Bir süre önce birkaç kez Almanya'da öğrenci yetiştiren mesleki eğitim birimlerini ve kurumlarını gezdik. Yol haritalarını dinledik, sisteme baktık her şey mükemmel. Burada yetişen öğrencinin her alandaki sorumluluğu kontrol altında ve bu öğrencinin hayata atıldığında, yani süreci tamamlayıp öğrenci için onay verildiğinde, bu öğrencinin başarısız olma şansı yok. Kurumların eli halen o öğrencinin üzerinde, bizlerin de önümüzde duran bu örneğin Almanya'da uygulanan bu düzenin, bu formatın esnaf yetiştirme politikasının Türkiye'de uygulanabilir taraflarını alıp, öğrencinin geleceğine çok güzel katkılar sunacağı kanaatindeyim. Benim ülkem bunun fazlasını ve daha iyisini yapabilecek güçte... (Devamı haftaya)

(Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.)