Hayat, çoğu zaman hızlı akıp giden bir nehir gibi…Bazen coşkun, bazen dingin, bazen bulanık. İnsan, bu nehrin içinde savrulurken kimi zaman yorulur, kimi zaman yönünü şaşırır. Ama işte tam da o anlarda, bir el uzanır insana: Dost eli. Ne gürültü çıkarır, ne gösteriş yapar. Ama varlığıyla insanın yüreğini sakinleştiren, omuzundaki yükü hafifleten bir kudrete sahiptir.
Dostluk, insanın yaşam yolculuğundaki en sessiz ama en etkili kahramanıdır. Düşündüğümüzde, hayatımızdaki büyük kırılmaların, büyük sevinçlerin, ağır acıların hepsinde bir dost vardır. Kimi zaman bir cümlenin, kimi zaman bir omuzun, kimi zaman sadece “Buradayım” diyen bir bakışın gücüdür dostluk.
Dostluğun en güzelliği, zamana karşı direnmesidir. Araya mesafeler girer, yıllar geçer, şehirler değişir, mevsimler döner…Ama gerçek dostluk, tıpkı kökleri toprağın derinliklerine inmiş bir asırlık çınar gibidir. Rüzgâr sarsar ama deviremez; gövdesi kalınlaşır, dalları genişler, hikâyeler birikir.
Bugün teknolojinin iç içe geçmiş dünyasında bile insanların içten içe en çok aradığı şey, yine o eski sıcaklığın, o saf bağın izleridir. Çünkü dostluk, ekranlardan değil; kalpten kalbe kurulan bir köprüdür.
Dostluk çoğu zaman kahkahada görünür ama aslında sessiz acılarda daha belirginleşir. İnsan yarasıyla yalnız kaldığında, kapı çalındığında anlam kazanır dostluk. Bir tas çorbanın sıcaklığında, bir koltuğa oturup “Anlat” diyen bir sesin huzurunda…
Bugün bakıyoruz; başarı alkış getiriyor, güç kalabalık…Ama acı, insanı gerçekleriyle baş başa bırakıyor. İşte o zaman, kalabalığın değil, dostun ne kadar kıymetli olduğu ortaya çıkıyor. Bu yüzden derler ya:
“Dost, insanın yorulduğunda yaslanacağı en sağlam duvardır”
Günümüz dünyasında insanlar birbirine hiç olmadığı kadar yakın ama bir o kadar da uzak. Herkesin birbiriyle konuştuğu ama kimsenin kimseyi gerçekten dinlemediği bir çağdayız. Hayat hızlandı, ilişkiler sığlaştı, bağlar zayıfladı.
Ama tüm bu karmaşanın içinde, gerçek dostluk hâlâ bir kurtuluş kapısı gibi duruyor. İnsan, kendi iç sesini bile duyamadığı anlarda bir dostun cümlesiyle yön bulabiliyor. Çünkü dost, insanın iç dünyasına fener tutan kişidir. Yolunu kaybettiğinde pusula, yolun karardığında ışık olur.
Dost olmak, sadece yan yana durmak değildir; yeri geldiğinde yük taşımak, yeri geldiğinde paylaşmak, bazen de sessizce kenarda bekleyip güç vermektir. Dostluk, bir gönül sözleşmesidir. İmzaya değil, sadakate dayanır.
Her insanın hayatında bir dostu olmalı. Çünkü hayat, paylaşılmadığında eksik, sabit bir yalnızlık olduğunda yorgun bir hikâyeye dönüşür. Dostluk ise insanın hikâyesine renk, ritim ve anlam katar.
Dostluk, hayatın en asil bağlarından biridir. Parayla alınmaz, zorla kurulmaz, zamanla kendiliğinden büyür. İnsan yaş aldıkça anlar: Kariyer, başarı, güç…Hepsi gelir geçer. Geriye sadece birkaç şey kalır: Kalbinin huzuru ve yanında duranların sıcaklığı.
Ve o sıcaklığın adı çoğu zaman dostluktur...