2012’de Türkiye’nin en korunaklı adliyelerinden biri olan Diyarbakır Adliyesi’nde yaşanan büyük uyuşturucu hırsızlığına dair hala birçok soru yanıtsız. FETÖ etkisindeki yargı ve emniyetin dosyayı nasıl kapattığı, kamuoyunun vicdanını sızlatıyor.

2012 yılında Diyarbakır Adliyesi’nde adli emanet odasında saklanan 328 kilogram eroin, 55 kilogram esrar, 97 kilogram Hint keneviri ve 11 bin 715 adet Captagon hap, kimliği belirsiz kişilerce sistematik şekilde çalındı. Toplamda yaklaşık yarım ton uyuşturucu, devletin gözetiminde, mahkeme kararıyla koruma altına alınmışken kayıplara karıştı.

Bu uyuşturucu maddelerin, terör örgütü PKK ile bağlantılı 12 farklı şebekeye yönelik büyük çaplı operasyonlarda ele geçirildiği biliniyordu. Ancak devletin “en güvenli binalarından biri” olarak lanse edilen Diyarbakır Adliyesi’nde böylesine devasa bir güvenlik zaafının nasıl oluştuğu, uzun süre anlaşılamadı.

Soruşturma derinleştikçe ortaya çıkan detaylar, bir suç filmi senaryosunu aratmayacak cinstendi. Adliyede temizlik işlerini yürüten taşeron firmanın şefi Mehmet Okay’ın, kardeşi Mücahit Okay’ı hiçbir yasal kaydı olmaksızın adliye binasında çalıştırdığı ve bu kişinin güvenlik kameraları odası, nezarethaneler, özel yetkili hakim ve savcı katları dahil olmak üzere birçok hassas alana giriş yaptığı tespit edildi.

Yapılan yargılama sonucunda Mücahit Okay ve kuzeni Mehmet Okay, dönemin Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18’er yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak temizlik şefi Mehmet Okay firar etti, yakalanamadı.

Asıl çarpıcı gelişme ise yargı ve emniyet ayağında yaşandı. Uyuşturucunun çalındığı dönemde görev yapan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı ve İl Emniyet Müdürü, yıllar sonra Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) üyelikten tutuklandı. Fakat o tarihlerde bu kişiler, skandalın üzerini örttü; dosya derinleştirilmedi, gerçek sorumlulara hiç dokunulmadı. Uyuşturucu maddelerin akıbetine dair hiçbir iz sürülmedi.

Bu durum, kamuoyunda “FETÖ bağlantılı yapılar, uyuşturucuyu örgütlere iade mi etti?” sorusunu gündeme taşıdı.

Diyarbakır Adliyesi’nin devlet protokollerine göre en sıkı korunan adliyelerden biri olduğu, içinde özel yetkili mahkemelerin ve terörle mücadele dosyalarının bulunduğu biliniyor. Peki böyle bir binada, dışarıdan gelen bir kişi, dört ay boyunca hiçbir kimlik kartı, görevli etiketi olmadan nasıl serbestçe dolaşabildi?

Adli emanet odası gibi kritik birimlere giriş yetkisi kimler tarafından verildi? Güvenlik kameraları neden anlık takip edilmedi? Kamera kayıtlarına ne oldu? Bu soruların hiçbiri bugüne kadar cevaplanmadı.

Soruyoruz;

Diyarbakır Adliyesi’nde gerçekleşen bu büyük hırsızlıkla ilgili üst düzey adli yetkililer hakkında neden idari ve cezai soruşturma açılmadı?

Bu dosyanın yeniden açılması için herhangi bir adım atıldı mı? Atılmadıysa gerekçesi nedir?

FETÖ’nün adliyelerdeki etkisiyle ilgili yürütülen temizlik süreci bu dosyayı neden kapsam dışı bıraktı?

Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün FETÖ üyeliğinden tutuklanmasına rağmen, uyuşturucu hırsızlığındaki rolü neden araştırılmadı?

O dönemde görevli emniyet personelinin sorumluluğu incelendi mi?

Firari Mehmet Okay halen aranıyor mu? Kırmızı bülten çıkarıldı mı?

Olayın faili olduğu iddia edilen şahsı kim ve kimler kaçak çalıştırdı? Bu şahsın çalıştığı firma hakkında herhangi bir inceleme ve soruşturma başlatıldı mı? Başlatıldıysa sonucu ne oldu? Başlatılmadıysa sebebi nedir?

Bu skandalı soruşturmayan, dosyayı kapatan ya da üstünü örten hakim ve savcılar hakkında işlem yapıldı mı?

Bu dosyada görevli olan hakimlerin FETÖ ile bağlantısı olup olmadığı araştırıldı mı?

Kamuoyunun zihnindeki en kritik soru şu: Eğer bu dosya FETÖ gölgesinde kapatıldıysa, bugünkü adalet sistemi bu skandalı neden hala açmıyor? İki kişi ceza alarak dosya kapanmış görünse de, ortada örgütsel bir yapı ve çok daha büyük bir suç zinciri bulunuyor.

Bu olay, sadece Diyarbakır’ı değil, Türkiye’nin adalet sistemine olan güvenini de derinden sarsıyor.

Adaletin terazisi şaştığında, toplumun vicdanı da susmaz. Bu nedenle, haber sitemiz aracılığıyla tüm yetkilileri göreve davet ediyoruz:

• Dosya yeniden açılsın.

• Kamera kayıtları, personel listeleri ve güvenlik protokolleri incelensin.

• FETÖ’nün o dönemde adliye ve emniyet içinde nasıl bir koruma kalkanı oluşturduğu kamuoyuna açıklansın.

• Asıl baronlar yargı önüne çıkarılsın.

Bir ülkede yarım ton uyuşturucu devletin gözetimi altındayken çalınıyor ve yıllar boyunca hiçbir iz bulunamıyorsa, o ülkenin hukuk sistemi sadece adalet değil, güvenlik bakımından da sorgulanmalıdır.

Bu sadece geçmişin değil, geleceğin de sorumluluğudur.