Bir vatandaş baş ağrısı şikayetiyle özel bir hastaneye gidiyor. Basit bir muayene beklerken karşısına çıkan tablo, adeta bir “fatura şokuna” dönüşüyor. Kan tahlili, MR, tomografi, ultrason… Derken birkaç saat içinde eline tutuşturulan dosya değil, küçük bir servet değerinde hesap çıkıyor.

Üstelik aynı işlemler başka bir özel hastanede çok daha düşük fiyata yapılabiliyor. Peki bu nasıl oluyor?

Bir ülkede aynı sağlık hizmetinin fiyatı bir hastanede 800 lira, diğerinde 2.500 lira olabilir mi? Vatandaşın en temel hakkı olan sağlığa erişim, artık “paran kadar hizmet” anlayışına mı teslim ediliyor?

Türkiye genelinde faaliyet gösteren yüzlerce özel hastane, özellikle son yıllarda adeta “fiyat ormanına” dönmüş durumda. Her hastane kendi fiyat listesini belirliyor; kimi hastaneler Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği referans tarifeyi hiçe sayarak astronomik bedeller talep ediyor.

Örneğin; bir MR çekimi bir hastanede 1.200 TL iken, aynı işlem başka bir özel kurumda 3.000 TL’ye kadar çıkabiliyor.

Üstelik bu farkın hizmet kalitesiyle, cihaz markasıyla ya da personel deneyimiyle açıklanabilecek bir tarafı da yok.

Bu durum vatandaşı hem ekonomik olarak zorluyor hem de özel sağlık sistemine olan güveni ciddi biçimde sarsıyor.

Sağlık Bakanlığı, teoride özel hastaneleri denetlemekle yükümlü. Ancak pratikte bu denetimlerin ne kadar etkin yapıldığı büyük bir soru işareti. Vatandaşlar “şikayet hattı var ama sonuç yok” diyor.

Birçok hasta, özel hastanelerde yaşadığı yüksek ücret mağduriyetlerini CİMER veya Bakanlık kanallarıyla bildirmesine rağmen, geri dönüş alamadığını ifade ediyor.

Oysa sağlık hizmeti, sadece ticari bir meta değil; anayasal bir hak. Bu hak, piyasa kurallarına değil, kamusal sorumluluğa dayanmalıdır.

Hastalık zaten insanın en zayıf anıdır. O anda kimse pazarlık yapacak durumda değildir. Bu nedenle özel sağlık kuruluşlarının vicdanla hareket etmesi gerekir. Fakat ne yazık ki tablo tam tersini gösteriyor. Kimi özel hastaneler için hasta değil, “müşteri” var.

Hekimlik kutsal bir meslektir; ancak ticaret mantığı sağlık hizmetinin önüne geçtiğinde hem mesleğin itibarı hem de toplum sağlığı yara alır.

Bir vatandaşın “bir serum 3 bin lira olur mu?” isyanı, bu sistemin geldiği noktayı özetliyor.

Artık bu düzensizliğe “dur” demenin zamanı geldi.

Sağlık Bakanlığı acilen özel hastanelerdeki fiyat politikalarını şeffaf hale getirmeli.

Tüm tetkik ve görüntüleme işlemleri için ulusal bir tavan fiyat uygulaması getirilmelidir.

Fiyatlar, her hastanenin web sitesinde açıkça ve karşılaştırmalı olarak yayımlanmalıdır.

Denetim raporları kamuoyuna açıklanmalı, vatandaşı yanıltan hastanelere ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır.

Sağlık, bir zenginlik göstergesi değil, insani bir haktır.

Devletin görevi, bu hakkı paranın insafına bırakmamak olmalıdır.

Vatandaşın cebine göz diken sistem, artık gözden geçirilmelidir. Özel hastaneler insan sağlığı üzerinden değil, hizmet kalitesi üzerinden rekabet etmelidir.

Sağlıkta ticarileşme bu hızla devam ederse, yarın baş ağrısına çare arayan vatandaşın derdi yalnızca ağrısı değil, faturası olacaktır.