Yıllardır bu topraklarda bir cümle hepimizin hayatına temas etti: “Terörle mücadele devam ediyor…” Ancak bu cümle sadece haber bültenlerinde değil, devlet bütçesinde, köy yollarında, terk edilen fabrikalarda, boşalan okullarda ve çocukların hayallerinde yankılandı. Terör, sadece güvenlik sorunu olmadı; hayatın her alanını kemiren, geleceği yutan bir kara delik haline geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çok net bir tablo çizdi: Terörle mücadelede harcanan toplam maliyet 2 trilyon dolar. Evet, yanlış duymadınız: iki trilyon dolar. Bu rakam, sadece mali bir veri değil; aynı zamanda ülkece kaçırdığımız fırsatların, yitirilen yılların, geciken reformların da özeti.
Cumhurbaşkanı’nın açıklamasında asıl dikkat çeken kısım şuydu: “Bu 2 trilyon dolar, artık teröre değil, millete gidecek. Emekliye, memura, çiftçiye…” Bu söz yalnızca bir bütçe vaadi değil, bir medeniyet rotasıdır. Çünkü artık güvenlik için ayrılan kaynaklar; eğitime, sağlığa, üretime, teknolojiye, yani refaha aktarılıyor.
Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere, terörden arındırılmış bölgelerde yatırım iştahı yeniden artıyor. Eskiden güvenlik gerekçesiyle giremeyen girişimciler, şimdi istihdam planları yapıyor. Çiftçi, tarlasına daha güvenle çıkıyor. Gençler, geleceği konuşmaya başladı.
Bu tablo bize şunu hatırlatıyor: Güvenlik sadece devletin işi değil, kalkınmanın da ön koşuludur. Terörsüzlük, istikrarın ve refahın en verimli toprağıdır. Artık Türkiye, güvenliği sadece silahla değil, akılla, birlikle ve üretimle sağlıyor. Bu da daha güçlü bir ekonomiyi, daha huzurlu bir toplumu mümkün kılıyor.
Ve belki de en önemlisi şu: Terör sona erdiğinde sadece harcamalar azalmaz, umut artar. Barış, sadece sınırda değil, zihinlerde başlar. Türkiye’nin geleceği artık bombalarla değil, projelerle, vizyonlarla ve yatırımlarla şekilleniyor.
Bu ülke yıllarca teröre karşı direndi. Şimdi sıra refaha koşmakta. 2 trilyon dolarlık sessiz çığlık artık susuyor. Onun yerini alan yeni ses, halkın sesi: “Artık sıra bizde!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, bugüne kadar güvenlik, savunma ve operasyonel alanlara ayrılan büyük bütçeler artık emekliye, memura, çiftçiye yani doğrudan halkın cebine yönlendirilecek. Türkiye ekonomisinin kalbi olan tarım sektöründen, kamu çalışanlarına kadar herkes bu dönüşümden pay alacak. 2 trilyon dolar; artık bombalara değil, barajlara; tanklara değil, traktörlere; operasyonlara değil, okullara harcanacak.
Dünyada birçok örnekte olduğu gibi, güvenliğin sağlandığı bölgelerde yatırım artar, istihdam büyür, sosyal huzur pekişir. Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında süren güvenlik politikaları sayesinde, artık sanayici fabrika kurmaktan, çiftçi üretmekten, gençler geleceğini planlamaktan korkmuyor. Terör korkusunun silinmesiyle beraber Türkiye’nin “kalkınma coğrafyası” daha da genişliyor.
Güvenlik olmadan ekonomi olmaz. Bu bir gerçek. Ancak artık Türkiye, güvenliği sadece operasyonlarla değil, toplumsal birliktelikle ve güçlü kalkınma adımlarıyla sağlıyor. Bu süreçte atılacak her adım; enflasyonu düşürecek, üretimi artıracak, dış yatırımları teşvik edecek ve Türk Lirası’nın değerini yükseltecek.
“Terörle mücadele” kavramı artık yalnızca askeri bir mesele değil. Bu bir kalkınma meselesidir. Toplumun her kesiminin doğrudan kazançlı çıkacağı bu dönüşüm, sadece Türkiye’nin bugününü değil, yarınlarını da şekillendirecek. Bugün doğan bir çocuk, artık silah sesleriyle değil, teknolojiyle, eğitimle, sanatla büyüyecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “2 trilyon dolarlık kaybı millete döndüreceğiz” sözü, yalnızca bir ekonomik vaat değil; yeni bir Türkiye vizyonudur. Artık silaha değil, kaleme; çatışmaya değil, kardeşliğe yatırım yapma zamanı. Bu süreç sadece bir güvenlik politikası değil, tarihsel bir dönüşümdür. Türkiye, terörsüz bir gelecekle şahlanıyor.