Savaşın 12’nci gününde zihnimde dönen hep aynı melodi; ‘bir avuç toprak için yor kendini’...Son yolculuğunda yattığın tabut bile bir başkasıyla dolarken, neyin hırsı bu insanoğlundaki…Çocuklar ölüyor, dini olmayan, ırkı olmayan, dili olmayan çocuklar ölüyor...Çaresiz insanlar, ölü bebeklerinin cesedine sarılan kadınlar, evladının parçalarını poşetlere toplayan babalar…

Paramparça cesetler, çaresiz bakışlar...

Kefen yetmezken kaybedilen canlara, üstü örtülebilir bir olay değil bu cehennem! Hangi dinde, hangi kitapta yazıyor bu?
Tevrat mı diyor hastane vurun diye? Zebur’da mı yazıyor çocuk cesetleri sokaklara taşsın diye? İncil mi diyor senden güçsüzü ez geç diye? Kur’an-ı Kerim’de geçiyor mu abdest almaya suyu kalmayan Müslüman kardeşine, sessiz kal diye?

İnsanlık yok olurken, ahiretin cehennemi yeryüzünde yaşanıyor. Çok sesli şeytanlar dolanıyor dört bir yerde. Toprak için verilen savaşlarda, musalla taşını göremeyen cesetler kaldırım taşlarında çürüyüp yok oluyor. Ağzı süt kokan bebekler kefensiz bir ölü oluveriyor…

Cehennemde yer kalmadığı için mi dünya yaratıldı diye düşünüp duruyor vicdanı olan...12 yaşındaki bir ‘abi’, 8 yaşındaki kardeşine öğretmen oluveriyor...Bir tekerleme değil, Kelime-i Şehadet getirmeyi öğretiyor! ‘Eşhedü en la’ diye tekrarlıyor kanlar içindeki çocuk… 

7’den 70’e kan ağlarken, 2 buçuk milyon Filistinli'yi öldürsen de çıkmayız topraklarımızdan diye dimdik duruyor ayakta Filistin...Tüm yok olanlara rağmen. Hiçbir savaşın kazananı olmazken, yine de ahlakı ve kuralı var savaşmanın. Kadına, çocuğa, yaşlıya, güçsüze dokunulmaz, sivil vurulmaz. İnsanlık suçu kabul edilemez. 

Bir çocuğun öldürüldüğü yerde, ayaklanmalıyken dünya, binlerce çocuğun öldürüldüğü dünyada yer yarılmalı ve kopmalı kıyamet. Yaradan bu kadar dinlenmezken, bir insanın iki dudağı arasında olmamalı bu düzen...