Siyasetle uğraşan tüm kişiler, siyasi hareketler veya siyasi partiler öyle ya da böyle siyasi yaşamlarının bazı dönemlerinde hata yapabilirler. Burada önemli olan yapılmış olan hataları bir miras olarak görmeyip bundan zamanında vazgeçmektir. Zira hatalarını bir miras olarak görüp aynı hataları yapmaya devam eden hiçbir siyasi kişi ya da hareket millet nezdinde itibar göremez.

Bizce siyasette hata yapmak alışkanlık haline gelmediği sürece normaldir. Yani bile bile geçmişte yapılmış olan hataları sahipleniyorsanız bu artık sizin övündüğünüz bir mirasınızdır demektir. Dolaysıyla bu hatalar savunmayı gerektirmiyorsa bunu gündeme getirip tartışmanın anlamı da yoktur.

Ancak siyasi tarihimizde hata yapıp bunu bir alışkanlık haline getiren ve hatta bunu bir miras gibi birbirilerine bayrağı devrederek, kendilerinden sonraki nesilleri de bu hatalarına ortak eden kişi veya siyasi hareketleri de görmezden gelemeyiz.

Buna en güzel örnekte herhalde "İttihat ve Terakki Zihniyeti"nin hala kendisine bugünün Türkiye'sinde taraftar bulması kadar çarpıcı bir başka örnekte bulunamaz. Toplumların yaşamında tarihle yüzleşmek veya hesaplaşmak diye bir şey vardır. Siyasi hareketler geçmişlerine ait mirasın kabul edilmeyen tarafı ya da yanlışlarıyla yüzleşmek zorundadır. Aksi takdirde geçmişe yapılan her eleştirinin birinci muhatapları kendileri olurlar.

Bu millete yapılabilecek en büyük kötülüğü yine, bu milleti adam etme anlayışını terk etmeyen ve bu hakkı sadece kendisinde gören bu zehirli ve bozuk zihniyet yapmıştır. Ellerine fırsat geçse bugün yine aynı aşk ve şevkle düne benzer olayları tekrar etmekten geri durmayacakları gün gibi aşikârdır.

Bunlar zaman zaman gündeme gelen eski alışkanlıkların ve hataların tüm günahlarını kutsal bir emanet edasıyla sahiplenmekten de geri durmadıklarını ve bu kanlı mirası sahiplenmeyi de bir gurur ve şeref kaynağı olarak gör düklerini de dile getirmekten çekinmemektedirler.

Bu zihniyetin taşıyıcıları, her zaman bu toplumun doğal gelişimine müdahaleyi kendilerinde bir hak olarak gördüler. 1900'lü yıllardan beri bu topluma yapılan her radikal müdahale beraberinde telafisi mümkün olmayan acılara ve yaralara yol açmıştır. Cumhuriyetle başlayan demokrasi tarihimizde, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve son olarak da 15 Temmuz askeri müdahaleleri de bu kara zihniyetin ürünleridir.

Bu zihniyetle mücadelede yasa veya kanundan çok "tavır" koymak daha önemlidir. Tavır insanların tutum ve davranışlarında uzun soluklu ve kalıcı bir değişikliği de beraberinde getirir. Bizim anlayışımıza göre tavırlar kanunlardan önemlidir. Tartışmaya açtığımız bu "örtülü güç merkezi" ve "hastalıklı zihniyete" karşı en esaslı duruş kanunlardan ziyade; inadına "illeri demokrasi" ve "hukukun üstünlüğü" ilkelerini bu toprakların her karesinde ve her kurumunda yüzde yüz inşa etme tavrından ve tutumundan geçer.

Zihniyet dünyamız ve tavrımız her zaman şeffaf bir demokrasinden yana, haktan ve adaletten yana olduğu zaman bu "habis zihniyet" ve "ayrık otu" bu topraklarda yeşeremez. Biz siyasetten demokrasiyi içinde yaşadığımız hava kadar vazgeçilmez görmeye devam etmeliyiz. Ülke mizi kalkınmada ve adalette en iyi düzeylere çıkarmayı da ahlaki ilkelerimizin en önemli mihenk taşlarından biri olarak saymaya devam etmeliyiz.

Özetle demek isteğimiz şey şudur; uzun bir geçmişe ve toplumun tüm kılcal damarlarına yayılmış olan bu zihniyetin zehirleri hala tamamen ne siyaset kurumunda ne de diğer alanlarda temizlenmiş değildir. Bizim siyaset anlayışımızda asla umutsuzluğa yer yoktur, bir gün umutsuzluğa düşsek de bu millet için daha çok mücadele edeceğimizden ve çalışacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Siz değerli okuyucularımızın da bildiği gibi İslam alemi için en değerli günlerden birisinin içinde bulunmaktayız. Müslüman alemi Kurban Bayramı’na kavuşmanın mutluluğunu yaşıyor. Bayramlar; kardeşliğimizin, birliğimizin ve beraberliğimizin pekiştirilmesi için fırsattır. Bu vesileyle siz değerli okuyucularımızın, milletimizin ve tüm İslam aleminin mübarek Kurban Bayramı’nı kutlar, ülkemiz, milletimiz ve tüm İslam alemi için barış, huzur ve refaha vesile olmasını temenni ederim.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.