Geçtiğimiz hafta Dünya Engelliler Günü idi. Dünya Engelliler Günü, Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılından bu yana, 3 Aralık'ta kutlanan uluslararası bir farkındalık günü. Engelli kelimesi, “Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül, pürüz, mânia, handikap” anlamına gelmektedir. Onları sadece o gün anımsayıp, hatır sorarak ve var olduklarının farkına vardığımızı göstererek, günü kutlayıp bitiriyoruz. Ya sonra? Sonrası, ertesi gün yine onların farkına varmadan, ya da itici bakışlarla hayatımıza devam ediyoruz. Oysaki engel onlarda değil, bizim kalbimizde, bizim bakışlarımızda ve bizim sözlerimizde. Hayatımızdaki en büyük engel bizleriz.

Bedensel veya zihinsel engele sahip olmak demek, hayata tutunmamak, sabit kalmak, başarısız olmak, ideallerinden vazgeçmek ya da denilenleri mecburen yapmak değildir. Bu durum, amaca ulaşmakta engel olmuş olsaydı sporda, eğitimde, müzikte, bilimde, siyasette, tarihin dönüm noktalarında, engelli olarak nitelendirmemize rağmen, başarı elde edip günümüzde isimlerinden söz ettirmezlerdi.

Örneğin, tarih derslerinden aşina olduğumuz Timurlenk (‘Lenk’ aksak, topal manasında kullanılmıştır.) Timur ile Yıldırım Bayezid, 1402 yılında Ankara Savaşı’nı yaparlar ve savaşın galibi, Timur olur. Bu savaşın ardından, Bayezid Timur’a esir düşer. Osmanlı Devleti, “Fetret Devri” olarak nitelendirilen sürece girer. Aksayan ayağı Timur’a hiçbir zaman engel olmamış, fethedilemez denilen toprakları fethetmeyi başarmıştı. Tarihte silinmez bir iz bırakmıştır.

Bir diğer örneğimiz, başarı kültürünün “Beynin sağlam ise vücudunun neresi engelli olursa olsun, başarıyı yakalarsın” genel inancı, Stephen W. Hawking’de vücut bulmuştu. Hawking’in neredeyse tüm bedeni, iş göremez haldeydi. Hawking’in bu durumu, bilimsel başarısına asla engel olmadı.

Sıradaki örnek, 3 yaşından beri göremeyen Louis Braille. “Braille Alfabesi” ile körlere ışık olmuş ve görme engelli insanların umudu olmuştur.

Bir diğer örnek, herkesin ismini duyduğu, klasik müzik denilince ilk akla gelenlerden biri olan Beethoven. Beethoven, 1801 yılında işitme problemleri yaşamaya başlamış ve 1817 yılında tamamen sağır olmuştu. Sağırlığı, müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememiş, hatta 9. Senfonisini sağırlık döneminde bestelemiştir. Ya da doğuştan engelli olan Halterin Kraliçesi Nazmiye Muratlı. “Ben engelli değilim” diyerek, azmiyle tüm engelleri yıkmaya devam etmektedir. Engeli onun madalya almasına engel olamadı.

Bu şekilde nice örnekler verilebilir. Verdiğim şu kısa örnekler bile, engelli olmalarına rağmen başarılarına hiçbir gölge düşürmediğinin, hayatlarına engel teşkil etmediğinin en güzel kanıtıdır. Engelleri kendimiz oluşturuyor, hayatımıza gölge düşürüyor, hayatımızdaki bariyerleri kendi zihnimizde inşa ediyoruz.

Engelli kelimesinin manasını yukarıda da belirttiğimize göre, bu kavramı yeniden düşünüp, asıl hayatımıza engelin bizlerin oluşturduğunu, engelli bireylerin onların hayatına müşkül bir durum teşkil etmediğini görmüş oluruz. Bunun içindir ki, engelli kavramını düşünüp, hayatımıza yeniden yön verip, engelli bireyler gördüğümüz zaman, onlara aşağılayıcı, hor görücü, itici bakışlar ve kelimeler sarf etmemeliyiz.

Unutmayın, engel bedende değil ruhumuzdadır.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.