Öncelikle ifade edeyim; Efkan Ala’yı 2003 yılından Batman ve Diyarbakır Valiliğinden beri tanırım. Çok yakın görüştüğüm, yakından tanıdığım, dürüst, çalışkan ve halkçı bir devlet adamıdır. Ona atılan iftiralar büyük haksızlıktır.
TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri sürerken bir anda alevlenen “15 Temmuz Gürcistan” tartışması, siyasetin ne kadar hızlı kirlenebildiğini ve bir yalanın, düzeltildiği halde bile tekrar tekrar tedavüle sokulabildiğini bir kez daha gösterdi.
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir’in, yıllar önce ortaya atılmış ve bizzat sahibi tarafından “yanlış” olduğu kabul edilmiş bir iddiayı yeniden gündeme taşıması, aslında bir siyaset tekniğidir. Kamuoyu algısını bulandır, gerçekle ilgisi kalmayan eski bir söylentiyi yeniden köpürt, sonra bunun üzerinden tartışma yarat. Çok yazık.
Oysa böyle ağır ithamların, özellikle 15 Temmuz gibi ülkenin kader gecesine dair iddiaların, siyaset polemiklerinin parçası yapılması, hem insafsızlık hem de toplumsal hafızaya yapılmış bir saygısızlık niteliğindedir.
Efkan Ala’nın cevabındaki sertlik, aslında bir savunmadan çok daha fazlasıdır. Onu tanıyan herkes bilir. Bu denli ağır ifadeler kullanması sıradan bir tepki değildir. Yıllarını devlet kademelerinde ter dökmüş, meydanlarda, sokaklarda, riskin ortasında görev yapmış bir devlet adamının haysiyetiyle oynandığında vereceği en insani tepkidir.
Efkan bey, TBMM kürsüsünde sadece kendisini değil, 15 Temmuz gecesi milletin iradesini savunmak için görev başında olan herkesin onurunu korumuştur. Çünkü tartışmanın göbeğindeki iddia, yalnızca bir kişinin üzerine atılmış bir leke değildir, o gece devletin her kademede nasıl bir mücadele verdiğini görmezden gelen bir çarpıtmanın ürünüdür.
Efkan Ala, detayları madde madde ortaya koydu:
Saat 21.25’te Erzurum’dan tarifeli uçakla ayrılıyor. Saat 22.45’te Ankara Esenboğa’ya iniyor.
Darbe girişimini, daha uçak kapıları açılmadan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın telefonuyla öğreniyor. Saat 23.00’de havalimanında kriz merkezi kuruluyor ve tüm süreç yönetilmeye başlanıyor.
Bu kronolojinin içinde “Gürcistan hava sahasında 2 saat 15 dakika dolaşma” iddiasının zerre kadar karşılığı yok. Kaldı ki bu iddiayı yıllar önce ortaya atan Erol Mütercimler bile “Hata yaptım, doğru değil” ifadeleriyle gerçeği teslim etmişti.
Bir söylentinin sahibi bile pişman olmuşken, aynı söylentiyi yeniden siyasi malzeme yapmak neyle izah edilebilir?
Türkiye’de özellikle son yıllarda siyaset, kamuoyu algısının her şeyden daha önemli görüldüğü bir zemine kaydı. Bir iddianın doğruluğu değil, ne kadar ses getirdiği, ne kadar tartışma çıkardığı belirleyici hale geldi.
Bu da hem siyasetin kalitesini düşürüyor hem de insanların birbirine güvenini aşındırıyor.
Bir devlet adamı hakkında “kaçtı mı, kaçmadı mı?” gibi bir ima üretmek, bununla 15 Temmuz gibi bir gecenin temiz hatırasını gölgelemeye çalışmak hiçbir demokratik çizgiyle bağdaşmaz. Üstelik gerçekler apaçık ortadayken…
FETÖ’nün halkın tankları durdurduğu, meclis bombalarının altında direndiği bir gecenin üzerine atılan her yalan, aslında o gecenin şehitlerinin ve gazilerinin ruhuna yapılmış bir haksızlıktır.
Efkan Ala’nın kürsüdeki çıkışı bu yüzden önemlidir. Yalnızca kendi haysiyetini savunmak için değil, o gece hainlerin karşısında duran herkesin onurunu korumak için bu kadar sert konuşmuştur.
Ve haklıdır.
Çünkü bir insanı en derinden inciten şey, gerçekle ilgisi olmayan, hatta sahibi tarafından geri alınmış bir sözün, yıllar sonra tekrar yüzüne çarpılmasıdır.
Bugün TBMM’de yaşanan tartışma, aslında daha büyük bir sorunu gözler önüne seriyor: Türkiye’de siyasetin, hakikati korumak yerine karşı tarafa “leke sürme” üzerine kurulu bir dil tarafından rehin alınması.
Oysa hakikat ne kadar köşeye itilirse, toplumun birbirine güveni de o kadar zayıflar. 15 Temmuz gibi bir gecenin üzerinde dumanlı bir sis oluşturmak, ancak FETÖ’nün işine yarar.
Efkan Ala’yı yıllardır tanıyan biri olarak söylüyorum:
Bu devlet, böyle dürüst, böyle sahici, böyle halkın içinden gelmiş insanlara her zaman ihtiyaç duyacak. Onun hakkında ortaya atılan her iftira, sadece bireysel bir karalamadan ibaret değildir. Türkiye’nin yakın siyasi tarihine yönelik bir manipülasyon girişimidir.
Bugün bir kez daha gördük ki hakikat ne kadar bastırılmaya çalışılırsa çalışılsın, sonunda mutlaka ortaya çıkıyor.
Efkan Ala’nın TBMM kürsüsünde verdiği o net, kararlı ve yerinde tepki, bu hakikatin en gür ifadesidir.