Dünya, bir kez daha çifte standardın, siyasi çıkarların ve güçlünün yanında saf tutmanın ibretlik bir örneğine tanıklık ediyor. ABD yönetimi, Eylül ayında New York’ta düzenlenecek 80. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılacak olan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve diğer Filistinli yetkililerin vizelerini iptal etti. Bu karar sadece diplomatik bir hakaretten ibaret değildir; bu, uluslararası hukukun, insan haklarının ve en önemlisi de barışın yüzüne atılmış sert bir tokattır.
Amerika Birleşik Devletleri, kendisini on yıllardır “demokrasinin kalesi” ve “özgür dünyanın lideri” olarak lanse ediyor. Ancak bugün gelinen noktada bu söylemin içi tamamen boşalmış durumda. Demokrasi, yalnızca kendi çıkarlarına hizmet edenleri desteklemek; adalet ise sadece müttefiklerin işine yaradığı sürece uygulamak değildir. Eğer demokrasi, seçilmiş Filistin liderlerinin sesini Birleşmiş Milletler kürsüsünden dünyaya duyurmasına bile tahammül edemeyecek kadar kırılgansa; o zaman ortada savunulacak bir demokrasi kalmamıştır.
Filistin halkı, 75 yılı aşkın bir süredir işgal, ambargo, yerinden edilme ve sistematik ayrımcılıkla mücadele ediyor. İsrail devleti, uluslararası hukuku defalarca ihlal etmiş; sivilleri hedef almış, yerleşim birimlerini genişletmiş, kutsal mekanlara saldırmış ve tüm dünyanın gözü önünde bir halkı topraklarından etmeye çalışmıştır.
Ancak buna rağmen, Batı dünyası ve özellikle de ABD, İsrail’i korumakta ve Filistinlileri cezalandırmakta bir beis görmemektedir.
Bugün Abbas’a ve Filistinli temsilcilere uygulanan bu vize iptali, aslında Filistin’in değil, ABD’nin imtihanıdır. Bu karar, ABD’nin artık uluslararası bir arabulucu değil, İsrail’in açık bir tarafı olduğunu bir kez daha ilan etmiştir. Barış sürecinde dürüst bir hakem olamayacak kadar tarafgir, insan haklarını yalnızca stratejik bir araç olarak kullanan bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.
Birleşmiş Milletler kürsüsü, küresel adaletin sesi olmak zorundadır. Orada konuşması gereken sadece güçlülerin sesi değil, mazlumun da feryadı olmalıdır. Filistin, o kürsüde yer bulamıyorsa, dünya düzeninin meşruiyeti sorgulanmalıdır.
Bugün Filistin yalnız bırakılıyor. Arap dünyasının sessizliği, Avrupa’nın ikiyüzlü tutumu ve ABD’nin açık tarafgirliği, İsrail’in hukuk tanımazlığını daha da cesaretlendiriyor. Ancak unutulmamalıdır ki, tarihin her döneminde zalimlerin saltanatı geçici olmuştur. Sessizlerin sesi bir gün mutlaka yankılanır. Filistin’in haklı davası, uluslararası vicdanlarda her geçen gün daha fazla karşılık buluyor.
ABD’ye düşen, bu adaletsiz kararı bir an önce gözden geçirmek ve geri adım atmaktır. Filistinli liderlerin BM Genel Kurulu’na katılımı engellenemez. Bu sadece bir vize meselesi değil, bir insanlık ve adalet sınavıdır. Ve bu sınavda, bugün ABD sınıfta kalmıştır.
Son olarak soralım:
İşte bu mu senin demokrasin, ey Amerika?
İşte bu mu senin adaletin?
Tarih bu günleri unutmayacak.