Hayatta bazı bağlar doğuştan gelir, bazıları ise zamanla ilmek ilmek örülür. Aile, dünyaya geldiğimizde bize sunulan ilk güvenli limandır; fakat zamanla fark ederiz ki gerçek aidiyet, bazen kan bağından değil, ruhun derinliklerinde kurulan güçlü bağlardan doğar. İşte dostluk tam da böyle bir şeydir: Seçebildiğin, kendine en yakın hissettiğin, tüm hatalarınla, tüm zaaflarınla seni kabul eden insanlarla kurduğun özel bir aile…

Sana abi olur, kardeş olur, abla olur, anne olur, baba olur dost dediğin ailen. Kalbindeki sevgiyle kök salar, seninle büyür, iyiliğin en güzel halini gösterir. Çünkü dostluk, en zor anında yanında olmak, bir ismin ötesinde yüreğe dokunmaktır.

Dost, sadece güzel günlerinde değil, en çaresiz anlarında da yanında olandır. Zamanın acımasız akışına, hayatın getirdiği fırtınalara rağmen elini hiç bırakmayandır. Düşerken seni tutan, kaybolduğunda yönünü gösteren, sessizliğinde bile yanında olduğunu hissettiren kişidir.

Gerçek dostluk, karşılık beklemeyen bir fedakârlıktır. Bazen derin bir sohbetin içinde saklıdır, bazen de tek kelime etmeden yan yana durabilmenin huzurunda. En karanlık gecelerde bir mum gibi ışık olur, en umutsuz anlarında bile sana güç verir.

Dostluk, uzun yolları birlikte yürümek, bazen birlikte susabilmek, bazen de en içten kahkahaları paylaşabilmektir. Hayatın tüm yüküne rağmen, seni sen olduğun için seven bir dostun varsa, en büyük zenginliğe sahipsin demektir. Çünkü dost, seçebildiğin ailendir. Ve o aile, kan bağı olmadan da sana en sıcak yuva olabilir.

Bugün, hayatında sana gerçekten dostluk eden insanları düşün. Onlara bir selam gönder, belki de hiç beklemedikleri bir anda içten bir teşekkür et. Çünkü gerçek dostluk, her zaman değer görmeyi hak eder.

Gerçek dostlara…
saygıyla, onurla, yürekle…