Sessiz kalmayın, çünkü adalet en çok ihtiyaç duyulduğunda sessiz kalmayanların omuzlarında yükselir…

Bu cümleyi geçen yıl bir yazımda kurmuştum. O gün de bir insanın adalet arayışına tanıklık ediyordum. Bugün yine aynı satırlara ihtiyaç duydum. Çünkü yine bir baba var karşımızda; sessizliğe sığmayan bir acıyla, yılmadan adaletin peşine düşen bir baba.

Adalet bazen bir mahkeme salonunda aranır, bazen de bir babanın yüreğinde…

Nizamettin Kabaiş, kızının ardından adaletin izini süren bir baba. Rojin Kabaiş’in hikâyesi, sadece bir genç kadının değil, toplumun vicdanının da hikâyesidir.

Bir adam, bir baba…

Nizamettin Kabaiş.

Bir yıl önce, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi olan kızı Rojin Kabaiş’i kaybetti. Rojin, hayalleriyle, umutlarıyla, bir gelecek kurma telaşıyla yaşamın tam ortasındaydı. Ancak bir gecede, adını duyan herkesin içinden bir şeyler aldı götürdü.

O günden sonra Nizamettin Kabaiş için zaman aynı akmadı. Bir baba, kızının ardından sadece yas tutmadı; adaletin peşine düştü.

Aradan geçen bir yılda, ne acı azaldı ne de adalet yerini buldu. Ama Nizamettin Kabaiş sessiz kalmadı. Kızının fotoğrafını eline aldı, adalet diye haykırdı. Van’da, Diyarbakır’da, adliye önlerinde, sokaklarda, meydanlarda Rojin için adaleti aradı…

Her cümlesinde bir sitem, bir inat vardı:

“Benim kızım öldürüldü, adalet istiyorum.”

Her gün, her fırsatta, her meydanda Rojin’in katillerinin bulunmasını haykırdı. “Adalet istiyorum” dedi. Ne yorgunluk tanıdı ne korku.

Kabaiş’in mücadelesi, yalnızca bir babanın çığlığı değil; bu ülkenin vicdanını yoklayan bir sorunun aynasıdır. Çünkü onun adalet arayışı, bir babanın yüreğinde değil, toplumun kalbinde yankı buldu.

Adalet bazen bir dosyada unutuluyor, bazen bir koridorda kayboluyor. Ama bazen de bir insanın ısrarıyla, bir babanın direnciyle yeniden hatırlanıyor.

Nizamettin Kabaiş, o hatırlatanlardan biri.

O, yalnızca Rojin için değil, bir daha hiçbir genç kadının Rojin olmaması için mücadele ediyor.

Toplumda her gün yeni acılar yaşanıyor. Her gün yeni adalet çağrıları duyuluyor. Ama her defasında aynı sessizlikle karşılaşıyoruz. Bu sessizlik, korkudan, umutsuzluktan ya da “bana dokunmaz” düşüncesinden doğuyor. Oysa adalet, herkesin nefes aldığı ortak bir alan.

Bir yerde bir adaletsizlik yaşanıyorsa, orada kimse tam olarak özgür değildir.

Nizamettin Kabaiş’in hikâyesi bize bir gerçeği yeniden hatırlatıyor:

Adalet dile getirilmediğinde kaybolur.

Bir baba konuşmazsa, bir gazeteci yazmazsa, bir toplum duymazsa; adalet sessizliğe gömülür.

Bu yüzden sessiz kalmayın.

Çünkü adalet en çok ihtiyaç duyulduğunda sessiz kalmayanların omuzlarında yükselir.

Ve bir gün, hepimiz o adaletin gölgesine muhtaç kalabiliriz.

Saygıyla, onurla, yürekle…