2025’in 27 Haziran’ında Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde Azerbaycan Türklerine karşı uygulanan zalimane şiddet, en hafif tabirle, devlet destekli organize bir suçtur. Bu olay, Rusya’nın etnik-dini temizlik politikasının yeni ve sistematik bir tezahürüdür. “Yeni” diyoruz, çünkü bu ilk değil ve görünen o ki son da olmayacak…

Etnosentrik Devletin Yansıması

Yekaterinburg’da yaşananlar münferit bir şiddet vakası değil, Putin rejiminin derinleşen etnosentrik ideolojisinin sahaya yansımış halidir. Bugün “Rusya Federasyonu” denilen yapı, aslında tarihsel Rus İmparatorluğu’nun modernize edilmiş hâlidir. Yani şekil değişmiş, öz değişmemiştir.

Putin liderliğinde Rus devleti; şovenist, İslamofobik ve totaliter bir çizgiye sabitlenmiştir. Kolluk kuvvetlerinden yargıya, medyadan kiliseye kadar uzanan kurumsal yapı, azınlıklara yönelik baskıyı sistemli biçimde üretmektedir. Artık mesele lokal sapmalar değil, devlet ideolojisidir.

Skinhead Gitti, Devlet Geldi

1990’ların başında neo-Nazi grupların gerçekleştirdiği saldırılar bugün doğrudan devletin resmi aygıtları tarafından icra ediliyor. OMON birlikleri, FSB ajanları, polis güçleri—hepsi, “skinhead”in kurumsallaşmış haline dönüşmüştür. Devlet artık saldırgan, ayrımcı, yok edici politikalarını gizleme gereği bile duymuyor.

Türk ve Müslüman Halklar Hedefte

Yekaterinburg’daki saldırı, sadece Azerbaycanlılara değil; aynı kaderi paylaşan Özbek, Kırgız, Türkmen, Tatar, Başkurt, Çeçen ve diğer tüm Türk-Müslüman halklara da yöneliktir. Bu halklar Putin rejiminin gözünde “potansiyel tehdit”, “radikal” ve “etno-suçlu” olarak görülmektedir.

Bu bağlamda, Ukrayna’ya yönelik yürütülen savaşın içinde bile Rusya’nın “kardeş Slav” halklara ne yaptığını gören biri, Türk ve Müslümanlara ne yapacağını hayal bile etmek istemez.

Tarih Tekerrür Etmiyor, Sürekli Yaşanıyor

Bu baskıların geçmişi yeni değil. 1916 Türkistan İsyanı’nın kanla bastırılması, 1944’te Çeçen ve İnguşların bir gecede sürgün edilmesi, Kırım Tatarlarına yönelik soykırım politikaları hafızalardadır. Yani bugün olan, Rus devlet aklının “normal işleyişi”dir. Sürgün, dil yasağı, dini baskı ve fiziki imha bu rejimin temel refleksleridir.

Kilise: Ahlaki Rehber mi, Siyasi Aygıt mı?

Bugün Rus Ortodoks Kilisesi, Kremlin’in ideolojik propaganda aracı haline gelmiştir. Kilise artık ahlaki bir kılavuz değil; devlet şiddetini kutsayan, meşrulaştıran bir yapıya bürünmüştür. Yekaterinburg’daki zulme karşı tek bir kınama bile yayımlamamış olmaları boşuna değil.

Yaradan’dan korkmayan bu yapı, kuluna da merhamet etmez. Şaşırmıyoruz.

Azerbaycan-Rusya İlişkileri: Gerçekler ve Maskeler

Bugün yaşananlar tesadüf değil. 1990’daki 20 Ocak Katliamı, Hocalı Soykırımı’na verilen zımni destek ve 30 yıl boyunca Ermenistan’ın arkasında durarak Azerbaycan topraklarının işgaline onay veren bir Rusya gerçeği var karşımızda.

Karabağ’da “barış gücü” adı altında konumlanan Rus askeri varlığı ise bir diğer baskı mekanizması olarak kullanılmakta. Hedef açık: Azerbaycan’ı yalnızlaştırmak ve Türk dünyasını zayıflatmak.

Bu Gidişin Sonu Var

Rusya’daki şiddetin, ayrımcılığın, işkencenin, nefretin bir sonu olacak. Gökte Tanrı, yerde biz, tarihte defter bilir! Tarih; zalimi, susanı, arka çıkanları da yazıyor; karşı duranı, direneni, hakikati haykıranı da…

Ey Kremlin!

Ey Kilise!

Yok ettiğiniz sadece hayatlar değil, aynı zamanda insanlık onurudur.

Ama bilin ki her zulmün bir sonu, her karanlığın bir sabahı vardır!

“Zulme karşı susan, dilsiz şeytandır.” – Hz. Muhammed (s.a.v)