15 Temmuz denildiğinde çoğumuzun zihninde tanklar, uçaklar, silah sesleri ve o karanlık gecenin fiziksel görüntüleri canlanır. Ancak bu olay sadece bir geceye, birkaç saatlik çatışmaya ya da kanlı bir kalkışmaya indirgenemez. Çünkü o gece, aslında çok daha önceden başlatılan bir zihinsel işgalin acı sonucuydu.
Fiziksel bir darbe yaşandı evet. Ama asıl darbe, milletin aklına, hafızasına ve ortak değerlerine yönelikti. Görmediğimiz, duymadığımız, hatta bazen hissetmediğimiz bir işgal vardı: Zihinlerimiz çoktan teslim alınmıştı.
Bir insan, kendi meclisini, kendi halkını neden bombalar? Çünkü zihnini bir başkasına kiraya vermiştir. FETÖ tam olarak bunu başardı. Kendini “hizmet” görüntüsüyle tanıttı; okullar, yurtlar, sohbet grupları ve derneklerle insanları sardı. Ancak bu yapı bir askerî örgüt değil; bir zihin mühendisliği operasyonuydu. Birey yerine biat eden kitleler yaratan, özgür aklı bastıran karanlık bir düzendi bu.
En trajik örneklerinden biri, darbe gecesi kendilerine verdikleri isimdi: “Yurtta Sulh Konseyi.” Bu, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” vecizesinin alçakça istismarıydı. Barışın değil ihaneti kamufle etmenin adıdır bu. Türkiye Cumhuriyetinin lider Kurucusu Atatürk’ün sözlerini bile bir maskeye çevirerek Türk milletini kandırmaya çalıştılar.
Aynı akıl, “Ergenekon” gibi Türk mitolojisinin diriliş sembollerini dahi hukuki tasfiye aracı olarak kullandı. Ordu mensuplarından gazetecilere, akademisyenlerden aydınlara kadar kim bağımsız düşünebiliyorsa hedefe alındı. Sadece bireyler değil, düşünce özgürlüğü topyekûn susturulmak istendi.
Ve spor dünyası bile bu saldırıdan payını aldı. Fenerbahçe Kulübü’ne 2011 yılında “şike” kılıfıyla yapılan operasyon, aslında bir spor davası değil; toplumun moralini hedef alan, iradeyi kırmaya yönelik bir girişimdi. Aziz Yıldırım’a yaşatılan cezaevi süreci sadece bir kişinin değil, milyonlarca taraftarın iradesine yönelik bir dayatmaydı.
FETÖ’nün hedefi yalnızca devleti ele geçirmek değildi. Bu yapı, milletin sevinçlerini, aidiyet duygularını, tarihî sembollerini de tahrif etti. Gerçek ibadeti sahte bağlılığa; gerçek vatanseverliği, dış akla bağlılığa dönüştürdüler. Bu bir fikir kıyımıydı. Bir kimlik silme operasyonuydu.
Bugün gençlere büyük bir görev düşüyor. Bilgiye ulaşmak yetmiyor artık; onu süzmek, anlamlandırmak ve sorgulamak da gerekiyor. Bilinçsiz bir bağlılık, bilinçli bir kötülükten daha tehlikelidir. Her yapıya koşulsuz teslim olmak, aklın bağımsızlığını felç eder.
15 Temmuz sadece bir gece değil; bir milletin hafızasında derin bir kırılmadır. O gece tanklara karşı sadece bedenler değil, milletin aklı ve iradesi de direnmiştir. Eğer bu hafızayı canlı tutmazsak, yarının darbesi bugünden başlar.
Unutmayalım: Bu milletin aklı artık kiraya verilmemeli. Bu toplumun hafızası bir daha susturulmamalı. Ve genç kuşaklar, bu zihinsel bağımsızlığın en sağlam kalesi olmalıdır.