Türkiye, tarihinin belki de en kritik, en umut verici eşiğinden geçiyor. On yıllardır bu toprakların kalbinde kanayan bir yara olan terör, artık sona yaklaşıyor. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin cesur ve stratejik çağrısıyla başlayan “Terörsüz Türkiye'' süreci, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde somut adımlarla ilerliyor.

Uzun yıllardır ülkenin siyasal, ekonomik ve toplumsal düzenini zedeleyen terör meselesinde bugün artık barışın dili, silahın sesinin önüne geçmiş durumda. Bu süreçte Cumhurbaşkanlığı, hükümet kanadı ve DEM Parti arasında yürütülen diyaloglar, devlet aklının en rasyonel biçimde işletildiğini gösteriyor.

Sürecin en dikkat çekici gelişmesi, PKK’nın Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine silah bırakma ve Türkiye’den çekilme kararı oldu. Örgüt, 12. Kongresi’nde aldığı karar doğrultusunda, Türkiye sınırları içindeki tüm unsurlarını Irak’ın kuzeyine çektiğini resmen açıkladı.

Yapılan açıklamada, “PKK’ya özgü Geçiş Hukuku esas alınmalı, demokratik siyasete katılabilmek için gerekli özgürlük ve entegrasyon yasaları gecikmeden çıkarılmalıdır” ifadeleri yer aldı. Bu cümleler, örgütün artık siyasi ve toplumsal zeminlerde çözüm arayışına yöneldiğini göstermesi bakımından son derece kritik.

Hatırlanacağı üzere Abdullah Öcalan, 27 Şubat’ta yaptığı çağrıda, örgütün kendini feshetmesi ve silah bırakması gerektiğini vurgulamıştı. Mayıs ayında toplanan 12. Kongre’de de bu çağrı oy birliğiyle kabul edildi. 11 Temmuz’da Süleymaniye’de düzenlenen törende ise PKK’ya bağlı ilk 30 kişilik grup sembolik olarak silahlarını ateşe verdi.

Bu sürecin en önemli özelliği, “teslimiyet” değil, “akılcı barış” ilkesine dayanması. Türkiye, 40 yılı aşkın bir süredir devam eden terör belasından kurtulmak için defalarca farklı yöntemler denedi. Ancak bu kez fark, devletin bütün kurumlarının ortak akılla, kararlılıkla ve stratejik sabırla hareket etmesi.

Bahçeli’nin öncülüğündeki milliyetçi duruş, Erdoğan’ın kapsayıcı devlet vizyonuyla birleşti. Bu da hem güvenlik güçlerinin sahadaki başarısını, hem de diplomatik düzlemdeki kazanımları perçinledi. Artık Türkiye, sadece askeri değil, siyasi ve toplumsal bir zaferin eşiğinde.

Terörsüz bir Türkiye, sadece güvenlik açısından değil, ekonomi, yatırım, turizm ve toplumsal barış açısından da yepyeni kapılar açacak. Yatırımcı güveni artacak. Doğu ve Güneydoğu illerinde kalkınma ivme kazanacak. Genç kuşaklar silah değil, eğitimle geleceğe hazırlanacak. Toplumsal birlik, kimlikler üzerinden değil, ortak değerler üzerinden inşa edilecek.

Bugün gelinen noktada, terörün son bulması sadece bir “güvenlik meselesi” değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal sözleşmenin habercisi. Türkiye artık enerjisini savaşlara, yıkıma değil; üretime, bilime ve kalkınmaya yönlendirecek.

Bugün, “Terörsüz Türkiye” artık bir hayal değil, gerçeğe dönüşen bir irade haline geldi. Devletin kararlılığı, milletin desteği ve siyasetin ortak paydada buluşması, bu topraklarda yeni bir sayfa açtı.

Eğer bu süreç dikkatle, kararlılıkla ve samimiyetle yürütülürse, Türkiye sadece terörden arınmış bir ülke değil, bölgesine ilham veren bir barış modeli haline gelecektir. Barış kolay değildir. Ama barış, her zaman savaşın galibidir.

Ve Türkiye bu kez kazanan tarafın barış olduğu bir geleceğe yürümektedir.