2 Ekim 1187 tarihinde Kudüs'ü Haçlılardan alarak kentte 88 yıl süren Hristiyan egemenliğine son veren Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi; Ordu komutanlığı, devlet adamlığı ve adaleti ile hem Doğulu hem de Batılı tarihçilerin eserlerinde kendisinden övgüyle söz ettiği Selahaddin Eyyubi, Hicaz bölgesine verdiği önem dolayısıyla "Hadimü'l-Haremeyn" (Mekke ve Medine'nin hizmetkarı) unvanını kullanan ilk hükümdardır.

Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyübi küçük bir çocukken marangoza gider. Marangoz ahşap bir minber üzerinde çalışmaktadır. Minik Selahaddin sorar; "Ne yapacaksın bu minberi?"

Cevap verir marangoz. "Mescid-i Aksa'ya koyacağım.

"Selahaddin şaşırır. "Kudüs yıllardır haçlıların elinde, nasıl koyacaksın?" Marangoz çalışmaya devam ederken cevap verir.

"Ben marangozum, benim işim minber yapmak.

Bir gün bir Selahaddin çıkar, Kudüs'ü alır, ben de minberi koyarım."

Aradan yıllar geçer, marangoz çoktan ölmüştür.

Selahaddin Eyyübi Kudüs'ü alır ve marangozun yaptığı minberi Mescid-i Aksa'ya koyar.

Bugünkü minber, o marangozun yaptığı minberdir.

O günlerde oralarda kim bilir kaç marangoz vardı ama sadece o marangozun hayalleri bu kadar büyüktü.

Selahaddin Eyyübi gibi Kahraman olmayabilirsiniz. Ancak ne iş yaparsanız yapın, en doğru şekilde uzayda yerimizde. Hep birlikte kardeşçe de yaşarız. Siz üzerinize düşenini ama en iyisini yapın yeter. İşinizi asla küçümsemeyin. Bir gün bir Selahaddin çıkar, Kudüs'ü kurtarır. Ekonomik kaygı da biter, yerli uçağımızda birlik beraberliğimizde olur.

Biz hem medeniyet birikimi, hem tarihi geçmişi hem de devlet geleneği bakımından çok farklı bir milletiz. Kadim coğrafyada kahramanlarımızla çağ açıp çağ kapatmış bir millet olarak büyük bir medeniyete sahibiz. Kültür emperyalizmine karşı özellikle sosyal medyada yerli ve milli değerlerimizi evrensel bir dille yeniden keşfetmeli ve yeniden inşa etmeliyiz. Bütün kültürler belli toplumun, coğrafyanın içinde doğar, büyür ve gelişir. Onu evrensel yapan verdiği mesajın derinliğidir. Kendi tarihimizden, değerlerimizden beslenen kişi ve kuruluşlarından artık kaliteli ve küresele doğru akan bir kültürel eğitim yapmaları gerekiyor. Kültür ve tanıtım hayatımıza katkı sağlamayan etkinlikler konusunda dikkatli olmalıyız. Özellikle gençlerimizi bir ustanın, bir üstadın dizinin dibinde oturtarak bir sanat öğrenmeye teşvik etmeliyiz. Sosyal medyanın, televizyonun kültürümüzü yiyip bitirmesine göz yumamayız. Bu imkanların kendi kültürümüzü yeni kuşaklara aktarma konusunda etkin bir şekilde kullanmanın yollarını aramalıyız.

Televizyon hayatımızın büyük bir kısmını etkilemektedir. Özellikle seyrettiğimiz diziler düşünce ve davranışlarımız üzerinde yoğun bir etkiye sahiptir. Bir süre sonra, farkında olmadan beğendiğimiz karakterler gibi davranmaya başlarız. Model aldığımız karakterler davranışlarımız üzerinde etkili olmaktadır. Gençler içinde
bulundukları gelişim dönemi ve özellikleri sebebiyle daha fazla etkilenme eğilimindedir. Bu diziler hem hayatımızı etkilemekte hem de kültürümüze tanıtım ve reklamına büyük katkıda bulunabilir.

Örneğin diriliş Ertuğrul dizisi çok seyredilen beğenilen bir dizinin ötesine geçmiştir. Tarihin kaderini değiştiren destansı kahramanlarımızın dizileri çekilirse tarihimizin öğretilmesinde, kültürümüze, tarihi ve doğal güzelliklerimizin tanıtım ve reklama katkısı çok olur. Örneğin ‘’Diriliş Ertuğrul’’ dizisi gibi bir dizi ‘’Uyanış Selahaddin Eyyubi’’ dizisi açık hava müzesi gibi olan Diyarbakır ve çevresinde çekilirse bu kadim ve bereketli coğrafyanın güzelliklerinin ve büyük şahsiyetlerin tanıtımı reklamı ile bölgede ümmet bilinci birlik beraberlik ruhu tekrar filizlenmez mi bir uyanışa bir dirilişe sebep olmaz mı? Gençlere yeni istikamet kazandırmış olmaz mıyız?

Yolumuz Allah rızası istikametinde olması temennisi ile…