Eğer yönümüzün doğru olduğundan eminsek, yol büyük değer kazanır. Yol olgunlaştırır, yolculuğa içtenlik katar ve yol, yolculuk yoldaşlığa dönüşür. Nezaketi yolda öğreniriz. Nezaket samimi bir zarafete dönüşür. Yol çabadır, çabalamaktır. Öğrenmenin ilk eşiği de bu çabalardır. Çaba, içtenlik, samimiyet, nezaket ve zarafetle bütünleşince marifetin kapısı aralanmış olur. Yetenek demeye dilim varmıyor, sanki marifet daha kapsayıcı bir anlam dünyasını temsil ediyor.​

Her yol, her yolculuk insana çıkar. Her yolculuğun bir tek hedefi, bir tek amacı var, insana ulaşmak. ‘’Yaşamı boyunca herkes 'birini' bulur, ama 'birbirini' bulmak çok az insana nasip olur.’’ Yolun, yolculuğun anlamı birbirimizi bulmaktır.

Şimdi ben de sizinle birlikte yeni bir yolculuğa hazırlanıyorum. Umarım birbirimizi kısa sürede buluruz. Çünkü birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Ben birbirimizden öğrenmeye inananlardanım. Öğrenmenin bir tek kaynağı tekeli ya da himayecisi yoktur. Konuşur öğreniriz, temas kurar, dokunur öğreniriz. İçimizdeki o iyi insana ulaşmanın başka da yolu yoktur. Eğer bu doğruysa yola devam etmek lazım. Israrla, inatla, çünkü yol aynı zamanda terbiye de ediyor.​

Bir ulusun, bir ülkenin, bir devletin, bir şehrin ya da bir kasaba ve köyün kaderini, sadece yönetenlerin aklı, marifetleri, ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin hayattan ne anladıkları, kültür ve marifet düzeyi de belirler. Kader hiçbir zaman tek taraflı tayin edilmez. Kaderi zalim ve zorbalar kadar, bizim tavrımız da belirler. Birer kader yapıcısı olduğumuzu asla unutmamalıyız. Tek taraflı suçlamalarla, içimizi rahatlatmak bizim işimiz olamaz. Her zaman her olayda kendi sorumluluğumuzun da altını çizmeyi ihmal etmemeliyiz.​

İnsanın en karanlık yanı bencil yanıdır. O nedenle herkes herkesin bencil yanına seslenir. Bencil yan aynı zamanda en savunmasız yandır. Çıkarların hedefi, istismarın zemini, işte bu bereketsiz tarladır.​

Birbirimizi bulmaya ihtiyacımız var; birbirimizi bulmak arzusu, bencil yanımıza set çekmek arzusunu da tetikler. İçtenlik, samimiyet, nezaket ve zarafet, tek tek ya da hepsi birden, bencilliğin panzehridir. İçtenlik olmadan duygu yeşermez. Duyguların has bahçesi içtenliktir. Samimiyet olmadan etkilenmez olmaz. Samimiyet, ötekini kabul etmenin giriş anahtarıdır. Nezaket ve zarafet, artık adına sevgi denilen gönül bağının yolunu döşer.

Bu yolda ihtiyacımız olan şey kendini bilmektir. Kendini bilmek aklını ve kalbini tanımaktır. Adeta birer kalp kıran makinelere dönüştüğümüz bugünler de başkalarının kalbine değer vermek, en büyük erdemlerden biridir. Ancak kendi kalbini tanıyanlar başkalarının kalbine değer biçebilirler. Aklımız aklımızı kalbimiz kalbimizi tanımalıdır. Bunun başka bir yolu yok.​

Neşet Ertaş’ın o türküde söylediği gibi, her zaman ‘’kalpten kalbe giden bir yol vardır.’’​

Özgürlüğe, adalete ve eşitliğe ancak kalpler, sahicilik ve hakikat katabilir ve yine yalnızca kalpler onları tanıdıkça, var olabilirler.​

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.