Kuru otların üstünü neden kapatır kar taneleriyle? Neden soğuk bir kış olur ve o kar yığınlarının ardından, umutla baharın müjdesini bekleriz? İçimizdeki suçları, yanılgıları, yalanları, çaresizliği, azlığı, çokluğu, arzuları ve istekleri de böyle örtebilir miyiz? Peki o kışın sonunda bahar müjdelenmez mi? O bahar ardından yapraklar yine de sararıp, kuruyup gitmez mi?

İnceleyeceğimiz film elbette “Kuru Otlar Üstüne.” Nuri Bilge Ceylan’ın ustalık eseri olan bu film, konu, kurgu, sunuş, anlatım açısından oldukça başarılı. Direkt başyapıt diyebileceğimiz filmler arasında yer alıyor. Gündelik bir konuyu ele alan Nuri Bilge Ceylan, oldukça kuvvetli alt metinler ve harika bir sinematografi ile filmi derinleştiriyor. 

Karakterlerin diyalogları, yönetmenin monoloğuymuş gibi bir his veriyor. Film akış, mizah ve diyalog çokluğu açısından yönetmenin son filmleri arasında diğerlerine nazaran öne çıkıyor.

kuruotlarustune-1

3 saat 17 dakika süren film, Ceylan’ın seri ilerleyen filmlerindendi. İzleyiciyi tam anlamıyla içine çeken filmde, kışı iliklerinize kadar hissedeceğinize hiç şüpheniz olmasın. 

Filme dair

Kuru Otlar Üstüne, Nuri Bilge Ceylan'ın yönettiği ve senaryosunu Ebru Ceylan ve Akın Aksu ile birlikte yazdığı 2023 çıkışlı bir Türk dram filmi. 

Başrollerini Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar ve Musab Ekici'nin paylaştığı film, Doğu Anadolu'nun kırsal kesiminde çalışan ve İstanbul'a atanmayı ümit eden bir öğretmenin öğrencisini taciz etmekle suçlanmasını konu alır. 

Filmin prömiyeri, Dizdar'ın En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandığı 2023 Cannes Film Festivali'nin ana yarışma bölümünde 19 Mayıs 2023 tarihinde yapıldı. En İyi Uluslararası Film Akademi Ödülü için Türkiye'nin adayı olarak seçilen film, 29 Eylül 2023 tarihinde ülke genelinde sinemalarda gösterime girdi.

Anadolu coğrafyası ve insanını iyi bilen yönetmen bireyciliğini sürdürülebilir kılmak için başkalarının yaşam coşkusuna ve inancına ihtiyacı olan bir adamın, “Samet'in” hikâyesini anlatıyor. Nihilizmin de yer yer etkili olduğu filmde tekbenciliğin ön planda olduğunu görüyoruz. 

1684514718958-untitled-8

Bireycilik, inançsızlık ve ümitsizlik Samet öğretmenin üzerine sinmiştir. Siyasi hissizliği, kişisel hissizliği ve toplumsal hissizliği olarak onda inançsızlığı apaçık görebiliriz. Onun söylemleri, şiddeti, bencilliği bize tanıdık gelir. Hepimiz okul hayatımızı sorgularken buluruz kendimizi. Samet öğretmen düşük enerjili hayatta geleceğe dair umudu olmayan daha bencil ve etrafındakilerin enerjisini de emen bir bireydir. Karşısında ise toplumcu bir düşünce ile hareketlenmeyi ve durmamayı kendine bilinç edinmiş Nuray, gelecek için umut besleyen öğrencileri ve tümüyle herkesin enerjisini emen bunu gerçekliğe indirgeyerek, umutları öldüren bir tip Samet. 

Peki gerçek dünyada bu ümitsizliği kendine yol edinmiş kaç yüz tane Samet var. Nuri Bilge filmlerinde bazı karakterler üzerinde bir bıkkınlık ve mutsuzluk hakim bunu bu filmde de görüyoruz. Tek hayali yok olup, başka yere atanmak isteyen bir öğretmen ama Samet muhtemelen gittiği yerde de karanlığı seçecek ve aradığını bulamayacaktı. Filmin sonunda bağladığı şey de bize bunu gösteriyordu. 

Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerde anlatmak istediği nedir?

Nuri Bilge Ceylan, filmlerinde olayı oldu bittiye getirmez. Detaylar vardır bize çok şey düşündürür, alt metinler yan konular ve her şeyi gözümüze sokmaz biz yorumlarız. Bazen bizi ikilemde bırakan düşüncelere sokar. Düşünürken karar vermeye çalışır ya da iki gerçeği de kabul eder çıkarız. 

1440x810_cmsv2_4ef3e04c-6139-51b0-a4d3-4f48892ea88b-7618068

Film ilerlerken, daha sık güleceğimiz yerler bırakmış bize, daha gerçekçi diyaloglar. Bizi dinlendiren fotoğraflar bırakmış ve donuk fotoğraf karelerine ses eklemiş kışı anlatan fotoğraflar karelerinin ardından gelen o derin nefes sesleri, kuş sesleri bu sahnelerde dinleniyoruz. Burada Nuri Bilge Ceylan’ın denemeye çalıştığı bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Bu filmde sık sık bizi filmin içerisine sokup sonra dışarıdan izlememizi de sağlıyor. İlgimizi çeken bir diğer nokta karakterimiz soğuk değil aslında ama biz karakterimizi sevemedik. Bu ikisini dengeliyor olması gerçekten büyük bir başarı biz Deniz Celiloğlu’nun oyunculuğunu bu yüzden çok beğendik. Hem soğuk bir karakter olmayışı ama hem de onu bazen itici göstermesi çok başarılı. Herkes içerisinde iyilikte kötülükte barındırıyor. Samet öğretmenin işler istediği gibi gitmediğinde kötü davranması, ayrımcılık yapması, küçük kız çocuğundan beklentileri, bencil düşünceleri, aslında bitsin de gideyim halleri, ev arkadaşının Samet’in tanıştırmasına rağmen Nuray ile gizli gizli görüşmesi ve Samet ile birbirlerine gizli gizli dolmaları ve mesafeli ilişkileri, Nuray’ın bencilliği eleştirdiği noktada Samet’i kullanarak, kadınlığını test etmesi, herkesin içerisinde Samet öğretmeni mektubu alamadığı için şikayet etmesine rağmen masum kalan bir Sevim var. 

Ve işte hikayenin güzelliği burada bazen bazı şeyler çözüme kavuşmaz bu hikayede de bu şekilde Samet ve Kenan öğretmenin suçluluğu veya suçsuzluğu hikayenin devamında önemini kaybediyor. 

03-1

Nuray ve Samet’in bir belirli bir görüşe sahip olduğu ve beş dakikadan fazla süren tartışma sahnesi bir iç çatışma gösterisi de olabilir. Aynı tarafta duran iki insanın kendileri arasında başkalaşmış olması ve çatışmaya girmesi aslında ortak tek noktaya varıyor. İkili sahnede yüksek siyasi ve insan birey ve toplum kargaşası içerisinden çıkmaya çalışırken, ortak bir noktada buluşabiliyor. Bu sahnede ikisinin düşünce farklılığı üzerinden bencil bir çekimini görüyoruz ki bir anda korku hissettiren sahne devamında Samet’in tek planda setin içerisinden geçerek, bu ana kendini hazırlamasını seyrediyoruz. Burada da günümüz bireyini ve yoksun duygularını görmekteyiz. Siyaseti ve cinsel içerimi üst üste vurgulayan yönetmen karakterlerin birbirinde ne açıdan bir istek uyardığını bu şekilde veriyor ki günümüz davası aynı zamanda umursamak ve bencilliğin arasında gidip gelen bir uçurum. 

Nuri Bilge’nin aynı zamanda kendi gerçekliğini oluşturduğu bu aşamada bizi test ettiğini de söylememiz gerekiyor. Yükselen tartışma sahnesi ve uyanan istek hisleriyle beraber bize Nuray ve Samet’in oda sahnesinde bir korku alanı oluşturuyor. Ardından bizi sete götürüyor ve tekrar filmin içine sokuyor. Bize birçok duyguyu yaşatan yönetmen burada kendi yeteneğini de bir kez daha göstermiş oluyor.

Samet öğretmenin özellikle derslerinde çocukları küçümsemesi onlara bir gerçeklik sunması ve hiçbirinin ressam olamayacağını pancar ekeceğini söylemesi bazıları için korkunç bir yüzleşmedir. Aynı zamanda ego dolu bu öğretmenin resim yapamaması ve bunun yerine daha gerçekçi fotoğraflar çekmesi umut dolu insanlara da izin vermediği anlamına gelir. Kendi gibi etrafındakileri de körleştirmek ister. Çocukların deniz çizmek istemesi ve onların hayal gücünü kullanmasına izin vermeden, daha önce kaç kişi deniz gördü demesi ya da Nuray’ın resim çizerek, tüm duygularını anlatması bu insanların bir şeyler için hala ümit beslediğini gösterirken, Samet’in karamsar ve umutsuz olduğu gerçeğini sunar. 

kuruotlarustune

Ona göre her şey herkese yapılabilir, değerlerden uzaklaşmış olduğunu ve bencilin bir resmi olduğunu görürüz. Buna rağmen yer yer kızsa da Sevim karakterine daha sakin yaklaşır. Çünkü onda çözümleyemediği ve çözümleyemeyeceği bir şey vardır. Onda bir coğrafyanın umudu, doğallığı ve daha göreceği çok başka günleri vardır.

Sinematografi ve resimleme konusunda film gerçekten üst düzey başta da bahsettiğim gibi çekilen fotoğraf kareleri gerçeklik duygusunu devam ettirir ve arkaya bırakılan doğa ve nefes sesleri fotoğraf karesindeki hikayeyi derinleştirir. Bizim için bırakılan dolgu görüntüler atmosferi daha iyi yakalamamızı sağlar. Hatta filmi izlerken, üşüyebiliriz. Uzun planlar, gerçekten çok iyi olan diyaloglar, siyasi ağırlıklı konuşmaların bile sıkmaması, daha fazla gerçekçi diyalogların ve tebessüm ettiğimiz sahnelerin de bulunması gerçekten ne kadar başarılı bir film olduğunu gösterir.

Peki tüm bu ümitsizliğin ardından tek umudu gitmek olan Samet neyden kaçıyor? Hangi his kaçırıyor onu? Tüm bedenine ve hayatına yayılmış olan ümitsizlik mi? Yoksa hayatına mal olan bir parça ümit zerresi mi? Ya bizler? Tıpkı Samet gibi hayatlarımızı bir parça ümit zerresine bağlarken, aynı anda da koca bir ümitsizlik perdesinde harcanmıyor muyuz?