Bu dünyada her şeyin bir varlık nedeni, bir de yönetim politikası var… Önemli olan bu politikanın belirlediği yaşam tarzını, ortamını adaletle yönetebilmektir.

Sistem yapılanmasında varoluş politikası yaşam terazisine vurulduğunda terazinin topuzlu ibresinin nereyi işaret ettiğini, kimlere çarpacağını veya kimleri yaşatacağını aşağı yukarı bildiğinizi sanırsınız. Fakat modernitesi ve kültürü ne olursa olsun bir ulus devletin tabularını unutarak yaşıyorsanız şartlarınıza paralel, hafızanızın da zorlanacağını bilmelisiniz.

Örneğin, eski olsun, yeni olsun ulus devlet yöneticileri ileri demokrasiyi SÖZDE, “önce benim ulusum” hamasetli anlayışını ÖZDE seçeneğiyle her an bir bankacı rahatlığıyla virman edebiliyorlar. Onun için bu seçenekler ulusal çıkar örtüsüyle kamufle edilen hamasetli bir siyaset pazarı olabiliyor. Günümüzde gelişmiş modern ve kendilerini ileri demokrasi özellikli devletler olarak adlandıranların gayri insani terbiyesizlikleri ırkçı İsrail’in Filistin’e jenosid saldırıları karşısında süt dökülmüş kediye dönmeleriyle o ileri demokrasi sırları tel tel nasıl da döküldü. On yıllardır demokrasi ve insan haklarıyla sırıtanlar, İsrail’in son Gazze saldırısında saklanacak yer bulamayınca dişlerini gösteren siyonizme biat eden devletler olmalarını unutmamak gerekir. Dini inançlarına bakılmaksızın siyonistlerle ittifaklarından vazgeçmeyenlerin, insanlığını unutanların, doğu-batı, Müslüman- Hıristiyan devlet olmaları çokta önemli değilmiş… Zaten her halleriyle münafıklığı, faşistliği, ırkçılığı gizili gizli oynuyorlardı.  Bizimkiler mi? Kimimiz kafalarımızı batı demokrasisi, kimimiz mezhepsel Müslüman kumlarına gömmüş…  

Demek ki, dünya denen otobüste sıkışan kimi yolcuların, insanlık için uyararak arada “ilerleyin Baylar, Bayanlar” diyerek; ileri demokrasi, barış, kardeşlik adına bağırmalarına ilgiyle kulak kabartılsa da; Yeni Dünya düzeni sahipleri ajandalarındaki jeopolitik ve jeostratejik tanımları geri iterek, sadece jeoenerji stratejisini öne aldıkları netleşiyor. Emperyal güçler gerçekten de bugün Ortadoğu’da, yarın Avrasya’da enerji kaynaklarının sürek avındalar. Siz dün Doğu Kudüs’ü İsrail’e başkent ilan ettiklerine, bugün Gazze’yi toprak işgali üzerinden haçlı savaşlarını, hatırlattıklarına bakmayın. Dünyayı böyle kaotik bir ortama sürükleyen Yeni Dünya düzeni sahipleri şüphesiz böyle ortamları çıkarlarına daha uygun görüyor, kimilerini maşa olarak kullanıyorlar. Ortadoğu’da da bir yandan Müslümanları “Seküler Hilafet”e yöneltme taktiğini stratejiye dönüştürmeye çalışılırken, diğer yandan Müslüman’ı Müslüman’la savaşa tutuşmasını hızlandırmayı asla ihmal etmiyorlar. İran’ın başta masum ve mazlum Erbil’e lokal olarak da etrafındaki ülkelere dairesel bir saldırıyla bölgesel bir savaşa niye pirim vermeye çalışıyor?  İran’ın Suriye, Federal Kürdistan, Belucistan ve Pakistan gibi sınır komşularına füze ile saldıran davranışlarının altında yatanı kestirmek, hatta kime çalıştığını anlamak gerekir... Anlayan beri gelsin…

Peki, böyle bir tablonun odağında kendine güvenen bir Türkiye işin neresinde ve hangi yaşam eğrilerini süratle düzeltmelidir.  


Türkiye’nin son yıllarda elde ettiği gelişmelerine ve başarılarına ket vurmak için, iç problemleriyle oyalansın, demokrat Kürd’ünü bile sopalasın, komşularıyla sorunlu kalsın ve en iyimser bir bakış ile Türkiye’nin Ortadoğu’da kendi yörüngesiyle  fasit bir daire ile uğraşmakla yetinmesini istiyorlar.

O halde Türkiye’yi fasit bir dairede tutup yerinde saymasını isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek yerine, bizim kendimizce ne yapmamız lazım? Önemli olan başkalarının bize nasıl baktığı değil, bizim kendi kendimize nasıl bakmamız gerektiğini kavramamız ve ortak yaşam profilimizi çizmemiz değerli olacaktır.

Son yıllarda oldukça cesur bir şekilde iktidarca ele alınan reformlar birçok tabuyu yıktı. Ama bu reformların birçoğu yasalaştırılamadığından yine iktidar bürokrasinin eliyle bumeranga dönüşerek iktidarı her seçimde biraz daha ve tek tek vurdu, vurmaya devam ediyor.

Kolay değil, yüz yıllık parlamenterist sistem referandumla değiştirildi. Adına başkanlık sistemi denildi. Üzerinden yedi yıl geçti ama başkanlık sistemi, eskilerin deyişiyle “Türk Ordusu çay ocaklarının sırtında yürüyor” tekerlemesini hatırlatan sözü gib. “ Başkanlık sistemi de altyapısız Devlet Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sırtında yürüyor.  Başkanlık Sisteminin gerekli yasal alt yapısına “Türkiye gibi bir derdim var” diyenlerin omuz vermesi şart…  

Çünkü, ülkenin belediye seçimlerinden sonra yeni bir demokrasiye, yeni bir anayasaya yeni bir anlayışa ve yeni bir normalleşmeye süratle ihtiyacı vardır hatta şarttır. Her siyasi parti, her vatandaş, her aydın bu konuda hemfikir olmalı.  Ama fakat lakin kazın ayağı Eisberg gibi duruyor. Her şey göründüğü gibi değil. Anladık. Fakat ezber bozmadan da yenilikçi olunmaz.

Yiğit Babam! Güzel Anam! Genç Kardeşim! Septikçi görüşten kurtulmak gerek…  

Seçim sonrası, yeniliklerle yenilenmeli ve kenetlenmeliyiz.