Beştepe’deki Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında sosyal konutlara dair umut verici adımlar atıldı. Ancak alınan kararlar daha da genişletilmeli, orta gelirli vatandaşlar da unutulmamalı. Artık barınma krizi sadece yoksulların değil, tüm toplumun meselesi haline geldi.
Türkiye’de konut sorunu artık sadece dar gelirli vatandaşların değil, toplumun çok daha geniş bir kesiminin günlük yaşamını etkileyen yakıcı bir kriz haline geldi. Kiralar kontrolsüz biçimde yükseliyor, ev sahibi olma hayali ise her geçen gün daha fazla insan için ulaşılmaz bir ütopyaya dönüşüyor. Bu gerçekler ışığında, Beştepe’de toplanan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun sosyal konut projelerine ilişkin aldığı kararlar hem umut verici hem de uzun süredir beklenen adımlar arasında yer alıyor.
Toplantıda alınan karara göre, yeni evlenen çiftler, engelli bireyler ve kamu çalışanları için sosyal konut projelerinde özel kiralık konut kontenjanları ayrılacak. Bu adımın temel hedefi, hem barınma sorununa çözüm üretmek hem de toplumun demografik yapısını destekleyici politikalarla evliliği ve çocuk sahibi olmayı teşvik etmek. Bu kararlar, sosyal devlet anlayışının yeniden canlandırılması açısından büyük önem taşıyor.
Ancak şu da bir gerçek: Bu uygulamalar yalnızca dar gelirli kesimle sınırlı kalmamalı. Çünkü artık Türkiye’de orta gelirli diye bir sınıf kalmadı. Bir zamanlar ay sonunu rahatlıkla getirebilen, ev alabilen, çocuğunu okutabilen kesim; bugün asgari ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Gelir adaletsizliği derinleşti, zengin daha zengin olurken, yoksul daha da yoksullaştı. Bu nedenle sosyal konut politikaları, orta gelir grubunu da kapsayacak şekilde yeniden tasarlanmalı, kapsamı genişletilmeli ve tüm yurtta yaygınlaştırılmalıdır.
Barınma bir lütuf değil, anayasal bir haktır. Devletin temel görevlerinden biri, vatandaşına güvenli, erişilebilir ve insan onuruna yakışır konutlar sağlamaktır. Oysa son yıllarda özellikle büyük şehirlerde fahiş kira artışları nedeniyle insanlar işine, okuluna, sosyal çevresine yakın bölgelerden kopmak zorunda kalıyor. Öğrenciler, emekliler, asgari ücretliler için kiralık konut bulmak neredeyse imkansız hale geldi.
Bu noktada artık çağrıdan öte, acil ve etkili bir müdahale şarttır.
Fahiş kira artışlarına karşı ciddi denetim mekanizmaları devreye sokulmalıdır.
Kira artışlarını sınırlayan yasalar tavizsiz uygulanmalı,
Emlak spekülatörlerine karşı cezai yaptırımlar arttırılmalıdır.
Boş duran konutlar için ek vergilendirme gibi teşvik edici veya caydırıcı önlemler düşünülmelidir.
Belediyelere sosyal kiralık konut üretme konusunda daha fazla yetki ve bütçe verilmelidir.
Bu süreç yalnızca TOKİ üzerinden değil, yerel yönetimler, kooperatifler, üniversiteler ve özel sektörle ortaklaşa yürütülecek geniş kapsamlı bir barınma stratejisiyle ele alınmalıdır.
Artık sosyal konut meselesi bir “yardım” değil, toplumsal huzurun, ekonomik istikrarın ve demografik sürdürülebilirliğin bir gerekliliği olarak görülmelidir.
Bugün adım atılmazsa, yarın çok geç olabilir.
Beştepe’de atılan bu adımlar, doğru yönde atılmış önemli hamlelerdir. Ancak çözümün yarıda kalmaması için toplumun tamamını kapsayan, gelir seviyesine göre farklılaştırılmış, yaygın, erişilebilir ve sürdürülebilir bir ulusal barınma politikası gereklidir. Fahiş kiralar, kontrolsüz şehirleşme ve sosyal konut eksikliği bir ülkenin geleceğini tehdit eder hale gelmiştir.
Yetkili ve ilgili makamlara çağrımızdır; Barınma hakkını koruyun. Sosyal konut projelerini genişletin. Fahiş kiraları denetleyin. Orta gelirliyi unutmayın. Çünkü artık bu sadece bir barınma krizi değil, bir yaşam krizidir.