Siyaset asla dar siyasi çıkar ve menfaatlerden ibaret değildir; siyaseti sadece parti çıkarlarına indirgeyen anlayışlar, eni sonu siyasi sahneyi terk etmek zorunda kalırlar. Bu bakımdan Siyasi tarihimiz ve özellikle de siyasi partiler tarihimiz bir tür siyasi partiler çöplüğünü andırıyor. Aristo’dan bu yana siyasetin tek tanımı var o da ‘’ toplumun özgürce gelişip serpilmesi için’’ gerekli olan imkan ve koşulları yaratmaktır. Diğer bir deyimle Ahlakın yetmediği ya da etkisiz kaldığı yer de belli koşul ve sözleşmeler ile gelişip serpilmenin yolunu sonuna kadar açmaktır. Bu tanıma göre siyaset, her şeyden önce siyasetçinin çıkarlarına hizmet etmez. Siyaset toplum içindir.

Ama gelin görün ki, binlerce yıllık evrim içinde, siyaset, bu ulvi amacını unutmuş ve siyasetçinin tekeline onun limanına demir atmış vaziyettedir. Hiç şüpheye yer yok ki, bu vaziyet yozlaşmış, rayından çıkmış bir siyasi davranış ve görüntüdür. Yolundan çıkmış ve artık halka, topluma hizmet edemeyen siyaseti, tekrar aslı yoluna sokmanın en garantili yolu, birden fazla siyasi partinin birlikte hareket etme kararlılığı ve potansiyelidir.

Birlikte hareket eden siyasi partiler ve siyasetçiler, çok doğal olarak birbirlerini sınırlama ve dengeleme koşulu yaratırlar. Çok lu siyaset koşullu siyasettir ve siyasi ihtiras ve arzuları dengeler.

Türkiye muhalefeti adına altı siyasi parti liderinin buluşması işte böyle bir hayırlı işi müjdeliyor. Birlikte çalışma kültürü her şeyden önce siyaseti biraz daha demokratikleştirip, halka ve topluma yararlı hale getiriyor. Altı siyasi parti liderinin buluşması, her şeyden önce nesnel olarak böyle bir siyasi iklimin temellerini atıyor.

Hayatım boyunca ‘’ siyaset üstü’’ laflarına inanmadım. Bana göre hiçbir şey siyaset üstü değildir. Her şey siyasete dahildir ve her şeyin bir siyaseti vardır.  Bu noktada önemli olan, hiçbir şeyi siyaset üstü ilan etmeden, onu siyasi değeri oranın da siyasete dahil etmektir. Çünkü bir şeyi siyaset üstü ilan ettiğiniz de o şeye karşı siyasi perspektifiniz kaybedersiniz. Onu ölçemezsiniz. Ölçemediğiniz şeyi de yönetemezsiniz.

Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye’nin bünyesine uymadığı, bütün sonuçlarıyla ortaya çıkmıştır. Türkiye bu rejimden yakasını sıyırmalıdır. Nokta. Türkiye daha da güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönmelidir. Daha önceler parlamenter sistem tecrübesine sahip olan Türkiye, yeni parlamenter sistemi eski tecrübelerin ışığında güçlendirerek yeni de yapılandırmak mecburiyetindedir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramı, geçmişin eksik hata ve uygunsuzluklarına gönderme yaptığı için kıymetlidir.

Cumhurbaşkanlığına dayalı bir siyasi rejimin, geleneksel tecrübesi ve bu tecrübeyi yürütecek kurumsallığı Türkiye siyasi tarihinde yoktur. Putin, SSCB’nin miras ve kültürü üstüne inşa etti, hanedanlığını. Çin Mao Zedong'un ideolojik ve kültürel eksenini kullanıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama Türkiye de Cumhurbaşkanlığı rejimin hiçbir tarihsel dayanağı ve karşılığı yoktur. Ne Osmanlının mirası ve ne Cumhuriyet döneminde de-facto oluşan tek adamlık yönetiminin, böyle bir kabiliyeti ve potansiyeli vardır. Her ağaç kendi kökü üstünde yükselir.

Cumhurbaşkanlığı rejimin de Parlamenter rejime geçiş, en acil en yaşamsal sorundur. Türkiye’nin olmazsa olmaz tek büyük sorunu budur.

Altı siyasi parti liderinin buluşması ve kimi mutabakatlara vardıklarını ilan etmeleri, bu bakımdan ilk kilometre taşıdır. Hiçbir siyasi lider ve siyasi parti, bu büyük görev ve sorumluluğu dar siyasi çıkarları için heba etmemelidir. Uzlaşma ve mutabakat temel destur olmalıdır. Zira Güçlendirilmiş parlamenter sistem her parti ve siyasi lider için yepyeni siyasi rekabet koşul ve imkanları yaratacaktır. Önemli olan da bu adil siyasi rekabet koşullarını üretmektir.

İlk buluşma çok umut vericidir. İlk buluşma ve cumhurbaşkanlığı rejimini yenilgiye uğratma altı parti için nesnel olarak rekabet koşulu koşulu değildir; ahlaki ve siyasi bir görevdir.