Dünyanın gözleri önünde bir halk, yeryüzünden silinmeye çalışılıyor. Gazze’de yaşananlar bir savaş değil; bu, açık bir soykırımdır. Çocuklar açlıktan can verirken, hastaneler bombalanırken, enkaz altından çıkan minik bedenler sayılamayacak hale gelmişken, hala sessiz kalan, hala “ama iki taraf da” diye başlayan cümleler kuran herkes bu utancın ortağıdır. Artık susanlar da suç ortağıdır. Ve tarih bu suskunluğu affetmeyecektir.

Önceki akşam, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan Küresel Sumud Filosu, uluslararası sularda katil İsrail güçlerinin saldırısına uğradı. Bu saldırı yalnızca bir yardım filosuna değil; insanlığa, vicdana, hukuka, adalete yapılan bir saldırıdır. Bu, Gazze’de uygulanan açlık politikasının, ablukanın, sistematik imhanın, Filistin halkına reva görülen zulmün artık sınır tanımadığının kanıtıdır.

İsrail, artık yalnızca Filistinlileri hedef almıyor. Gazze’ye yardım eli uzatan herkesi düşmanlaştırıyor. Bu saldırı, Netanyahu rejiminin faşist-militarist aklının, insani değerlere savaş açtığının ilanıdır. Gazze’yi açık hava hapishanesine çeviren bu zihniyet, artık insan haklarını savunan, zulme karşı çıkan, barış için yola çıkan herkesin karşısına silahla dikiliyor.

Uluslararası toplumun büyük kısmı derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Kimi ülkeler siyasi menfaatleri uğruna görmezden geliyor, kimisi ikiyüzlü “tarafsızlık” kisvesiyle katliamın ortağı oluyor. Oysa burada “iki taraf” yok; burada bir zalim var, bir de kurban.

Bu suskunluk, sadece bir utanç değil, aynı zamanda bir insanlık suçudur. Gazze’de çocuklar ölürken, bir yardım filosu saldırıya uğrarken hala “denge politikası” güdenler, insan hakları laflarını ağızlarına alamasın. Zira hiçbir “jeopolitik çıkar”, bir çocuğun hayatından, bir annenin çığlığından, bir halkın yok edilmesinden daha değerli değildir.

Türkiye, bu insanlık dışı saldırıya karşı güçlü bir ses çıkardı. Ancak sadece kınama yetmez. Ticari, diplomatik, askeri tüm ilişkiler sorgulanmalı; İsrail’in işlediği suçlar için uluslararası hukuk önünde hesap vermesi sağlanmalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum, eğer hala varlıklarını sürdürüyorlarsa, bu zulmün karşısında somut adımlar atmak zorundadır. Lafla değil, eylemle.

Aynı şekilde halklar, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sanatçılar, akademisyenler, gazeteciler de bu vahşete karşı ses yükseltmelidir. Bugün Gazze için ses çıkaramayan bir kalem, yarın kendi ülkesindeki zulme de göz yumar. Çünkü adalet bir bütündür. Ya herkese vardır, ya hiç kimseye yoktur.

Bugün Gazze’de akan kan, yalnızca Filistinlilerin değil, insanlığın kanıdır. Bugün Sumud Filosu’na yapılan saldırı, sadece bir gemiye değil, tüm dünyanın onuruna yöneliktir. Bu gemiler yalnızca yardım taşımıyordu; vicdan, cesaret ve insanlık taşıyordu.

Ve unutulmasın: Zulme karşı susanlar, yarın zulmün hedefi olmaktan kurtulamaz. Bugün Gazze’de, yarın başka bir yerde… Adaletin terazisi şaştığında, hiçbir coğrafya güvende değildir.

O yüzden şimdi susma zamanı değil. Şimdi “İnsanlık nerede?” diye değil, “Ben nerede duruyorum?” diye sorma zamanı. Taraf olma zamanı. Ya adaletin, vicdanın, insanlığın tarafındayız; ya da zulmün ortağıyız.