‘’Bir gün arka sokaklardan birinde dolaşırken bir antikacının vitrininde sarkıtmalı bir lamba gördük. Eski usul bir lambaydı. Lambanın ayağının yanındaki zincire pirinçtan bir küre bağlanmıştı, küreyi yukarı doğru çekince lambanın başı öne doğru eğiliyordu. Çok güzel, çok yumuşak bir ışığı vardı. Küreyi oynattıkça eğilip kalkan başıyla birlikte kehribar rengi bir ışık çuha çiçekleri gibi büyüyüp küçülüyordu.
    Hemen dükkana girdi. Ben de peşinden girdim.
‘’Ne kadar bu lamba’’ dedi.
‘’Yedi bin lira’’ dedi adam.
Hiç pazarlık etmeden ‘’ peki alıyorum’’ dedi. ‘’ Sarın lütfen yolda kırılmasın’’ Şaşırmıştım. Televizyonda günlük yetmiş lira veriyorlardı bize, Hayat Hanım yüz günlük parasını bir lambaya vermişti. Sağlamca sarılan lambayı ben aldım. Son zamanlarda yaşadığım parasızlığın da etkisiyle bu davranışını sorumsuzca bulmuştum.
‘’Yüz günde kazanacağınız parayı bir lambaya verdiniz,’’dedim.
Evin dışında onunla konuşurken hala ‘’siz ‘’diyordum.
‘’Yüz günde kazanacağım parayı nereye vermeliyidm’’dedi.
‘’Bilmiyorum...Bana biraz sorumsuzca geldi.
‘’Kime karşı sorumsuzca?
Kendinize karşı..
Kendime karşı sorumluluğum ne?
Kendinizi güvencede tutmak.
Tek sorumluluğum bu mu?
İlk sorumluluğunuz.
Sana böyle mi öğrettiler?
Evet.
Peki.
Sustu.Tartışmanın bitmesine dayanamadım.
Öyle değil mi dedim.
Belki de değildir.
Nedir peki?
Sorumluluğum mu kendime karşı?
Evet.
Bana bakıp güldü.
‘’ Belki kendime karşı bir sorumluluğum yoktur. Belki de sorumluluğum kendimi mutlu etmektir. Şu anda yaptığım, senin bozmaya çalıştığın şey gibi.
Bir lamba sizi mutlu mu ediyor?
Evet. Hem de çok.
Yarın paraya ihtiyacınız olursa ne olacak?
Yarın paraya ihtiyacım olmazsa ne olacak?
Güvence de olacaksınız.
Ya mutlu olmak güvencede olmaktan daha çok hoşuma gidiyorsa…’’

Gerçeklik; metinlerin ima ettikleri, işaret ettikleri, el yordamıyla tarif ettikleri ve araştırdıkları ama hiçbir zaman özdeş olamadıkları bir şeydir. Gerçeklik zaten orada olan, metinsel olarak temsil edilmeyi bekleyen bir şey değildir yalnızca. Gerçekliği metinsellikten önce gelen bir şey olarak düşünmek yerine, tam da bu nedenle metinselliğin bir sonucu olarak düşünmek mümkündür. Bizi burada ilgilendiren metnin gerçekliğidir. 
Ahmet Altan’nın ‘’Hayat Hanım’’ metniyle temsil ettiği gerçeklik elbette kurgusal bir hayatın, gerçek bir hayatın yüzeyinde gezinen ve gerçek hayattan beslenen kendi fikirleridir. Fikirlerin, roman metinlerine dönüşüyor olmasıda o metni edebiyat üstüne çıkarıp sanat haline getiriyor.
Hayat Hanım, ne eksik ne fazla, bütün pürüzlerinden arındırılmış hakiki bir edebiyat ve saf bir sanatı temsil ediyor.
Ben okumaya doyamadım umarım aynı lezzet sizin de damağınız da onurlu bir konuğa dönüşür.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.