Bir devrin başladığı, Türkler için dönüm noktalarından biri olan tarih; 19 Mayıs 1919. Bu tarihin önemini ve değerini anlamak için öncelikle altında yatan sebebe bakmak gerekir. 

Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında, 30 Ekim 1918 yılında 1. Dünya Harbi’ni bitirecek olan Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Bu mütarekeye göre Osmanlı Devleti yenildiğini kabul edip İtilaf Devletleri’nin şartlarını uygulamak zorundaydı. Mütarekenin birkaç maddesine bile bakarak bu anlaşmanın ateşkes belgesi olmayıp teslimiyet belgesini olduğunu anlarız; 
Madde 1) Çanakkale ve İstanbul boğazları İtilaf Devletleri tarafından resmen işgal edilecektir. Bu boğazlar geçişe açılacak ve Karadeniz’e geçiş serbest olacaktır. 
Madde 2) Sulara yerleştirilen mayın, torpido, kovan ve diğer engellerin yerleri İtilaf Devletleri’ne gösterilecek ve bunların kaldırılması için yardım edilecektir. 
Madde 7) Sınırlar içerisinde İtilaf Devletleri’nin güvenliğini tehdit edecek bur durum söz konusu olduğunda, İtilaf Devletleri istedikleri herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerdir. 
Madde 8) Osmanlı Devleti’ne ait olan liman, demiryolu ve tersaneler İtilaf Devletleri’ne açılacak ve rahatça kullanabilecekler. Osmanlı gemileri, bu devletlerin hizmeti altında olacaklar. 
Madde 24) Vilayet-i Sitte adı verilen altı Ermeni bölgesinde (Erzurum, Van, Sivas, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır) herhangi bir karışıklık çıkması durumunda İtilaf Devletleri bu bölgeleri işgal edebilecek. 
Her maddesinde, Osmanlı Devleti’nin hem yeraltı hem de yer üstü zenginlikleri işgal ediliyordu. Böyle bir ateşkesin imzalanması Osmanlı Devleti’nin tamamen yok olacağını kabul etmesi demekti. Korkulan olmuştu ve Osmanlı Devleti böyle bir anlaşmayı imzalamak zorunda kalmıştı. Anlaşmanın imzalanmasından 3 gün sonra işgaller başlamıştı. İşgal edilen bölgelerde Türk halkına zulümler yapılıyordu. 

İtilaf devletleri, yaşananların aksini iddaa edip padişaha oradaki halkı savunmasız bırakması için bir müfettiş görevlendirmesi talimatını vermişti. İşte tam da Mustafa Kemal’in beklediği olmuştu ve İngilizler Mustafa Kemal’i ellerinin altında tutmak için onu seçmişti. Böyle bir görev için Mustafa Kemal ideal bir kişiydi. 9. Kolordu Müfettişi ve İstanbul Hükümeti Komiseri olarak görevlendirilen Mustafa Kemal Paşa’nın, Trabzon, Samsun, Erzurum ve çevresine gidip oradaki halkın elinde bulunan teçhizatları toplayıp halkı savunmasız bırakması bekleniyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın üstün yetkilerle oraya gitmesi için bu görevin kendisine verilmesi gerekti. (Mustafa Kemal Paşa’nın aklında ise, o bölgeye gidip halkı mücadele için bilinçlendirmek ve milli mücadeleyi başlatmak vardı.) 16 Mayıs 1919 yılında Bandırma Vapuru ile yola çıkan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs günü Samsun’a ayak basmıştır. Bugün itibari ile Milli Mücadele başlamıştır. (Mustafa Kemal 19 Mayıs’ı doğum günü olarak kabul etmiştir.) 

Böyle bir gün, ilk kez 1926 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın mücadeleyi başlattığı Samsun’da, “Gazi Günü” olarak kutlanmaya başlamıştır. 1935 yılında ise “Atatürk Günü” olarak kutlanmaya devam edilmiştir. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaraylı birçok sporcunun katılımıyla da kutlamalar gerçekleşmiştir. Gençlerin ve sporcuların yoğun katılımından ötürü bugünün onlara armağan edilmesi düşünülmüştür. Bunun üzerine Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni’nin teklifi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla 1938 yılından itibaren 19 Mayıs “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmiştir. 

Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı olan 1981 yılı kanunla ‘Atatürk Yılı’ ilan edilmiştir. Gençlik ve Spor Bayramı olan 19 Mayıs, “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirilmiştir. 
Gençlere verilen değerin en güzel örneklerinden biridir böyle bir günün varlığı. 19 Mayıs ülke genelinde her kesimden kişilerin katılımıyla coşkuyla kutlanmaktadır. Gençliğe armağan edilen bugünün kıymetini bilip, sahip çıkmak gerekmektedir. Her genç üzerine düşen vazifeyi layıkıyla yerine getirmeli, Mustafa Kemal Atatürk’ün bıraktığı mirasa sahip çıkmalıdır.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.