İlk yazımı burada yazdığımda da kurlardaki aşırı dalgalanmaların olduğu, enflasyon rakamlarının açıklandığı ve hayat pahalılığın artış göstermeye başladığı ilk dönemlerdi. O zaman faiz düşürmekten bahsetmenin bile kuru hareketlendirmeye yeteceğini yazmış, bu gibi dönemlerde söz etmeyelim yoksa kurlar yukarı çıkacaktır olmuştu. Nitekim öyle de oldu. Fakat söz etmekle kalınmadı faizler de o günden bugüne yaklaşık 3 puan düştü. Öyle olunca da o gün 8,52 olan TL/USD kuru 12,50 seviyelerine geldi.

Son dönemde sürekli tartışılıyor, faizler inmeli mi, çıkmalı mı, gerekli mi, faizi indirenler haklı mı haksız mı ? Ya da faiz sebep mi sonuç mu ? Bunun için derinlemesine düşünmek ve ona göre bir şeyin sebep mi sonuç mu olduğuna karar vermek gerekir. Aslında faiz bir sonuçtur, fakat onun önünde pek çok değişkenin, pek çok zincirleme etkinin bir araya belli bir sıralama ile meydana gelmesi gerekir.

Bu zincirleme süreçler de bence, ülkenin risk primi ile başlamaktadır. Ne zaman ki ülke risk primi arttı, o ülkeye olan güven azalmaya başlar. Dolayısıyla yatırım yapılma iştahı azalır, ülkeye olan güven azalır. Oluşan güven eksikliği ve olumsuz beklentiler kurlarda yükselişin zeminin oluşturur. Kurlarda yükselişin başlaması da ithal girdi fiyatlarının artmasına, dolayısıyla fiyatlardaki artışın gündeme gelmesi ile enflasyonun artması ile noktalanır. Bu noktadan sonra da enflasyon artışı faizin de artması gereğinin konuşmaya başlanmasına neden olur.

Aslında gelinen noktada faizin nasıl arttığını anlamaktan geçiyor. Bana göre yukardaki olaylar zinciri geçtiğimiz dönemlerde faizin artmasına neden oldu. Çünkü elimizde kullanabilecek en etkili yöntem ya da silah faiz olarak kaldı. Faizi artırıp kurun artışına bir nebze engel olabilir, belki kurun geri gelmesine de sebep olunabilir. Yukarda saydığımız olaylar zinciri de tersine işler, kurlar düşer , ithal girdi malların fiyatı düşer dolayısıyla enflasyon da düşer.

Fakat faiz, kur, enflasyon vs. bunlarla mücadelenin en önemli kaynağı ülke risk priminizi düşürmekten geçiyor. Ülke risk primini düşürmenin de yani ülkenize olan yabancı yatırımcıların güvenini yeniden sağlamanın en etkili yolu adalet, eğitim konularında iyileşme ve liyakattan geçiyor. Tabi ki bunlar şahsi kanaatim. Bunlar yerli yerinde olursa ülke risk primimiz de düşecek dolayısıyla yabancı kaynak girişlerinde problem yaşamamaya başlayacağız.

Ülke olarak şu anda tüm ekonomik kaidelerin aksine bir yöntem deneyerek faiz ve enflasyon ile mücadele etmeye çalışıyoruz. Buradaki ana arguman da cari açık ile mücadele ederek ekonomik dengeleri lehimize değiştirebiliriz. Cari açık kabaca ; bir ülkenin ithal ettiği malların ihraç ettiği mallardan fazla olma durumudur. Yani dışarıya sattığımız ürün ve hizmetler, dışardan aldığımız ürün ve hizmetlerden az ise cari açık olur. Bunun için de faizleri düşürelim, ülkede yatırımı artıralım, üretim artsın, cari açık da kapansın.

Böylelikle zaten dışa bağımlı ekonomi olmaktan da kurtuluruz, kur artışı bizim ithal girdilerimizi göre olarak daha az etkileyeceğinden enflasyon olmaz, enflasyon düşük ise de zaten faizlerin artmasına da gerek olmaz. Aslında anlatıldığında ya da yazıldığında mantıklı gelen bu yöntem hiçbir dönemde tek başına uygulanmamıştır. Kaldı ki ülke olarak ekonomisi büyük çoğunlukla dışa bağlı olan ülkemizde faizleri düşürüp, kur artışını çok da önemsememek karşımıza kocaman bir enflasyon sorunu olarak çıkar.

Eğer bu durumda da ısrar edersek de hiç düşmeyen sürekli büyüyen sorunlar yumağı ile karşı karşıya kalırız. Denediğimiz ekonomik varsayım uygulanabilir olabilir fakat her şeyin zamanında yapılması halinde uygulanabilir. Hali hazırda küresel salgının yol açtığı dünyada süregelen ekonomik sıkıntılar varken, hiç uygulanmamış bir ekonomik varsayımda ısrar etmek kısa vadede karşımıza tedarik sürecinde ciddi sorunlara yol açacak , bu da aslında var olan enflasyonu daha da başa çıkamaz hale getirecektir. Uzun vade de onarılması güç problemlere yol açacaktır.

Rıdvan Kıraç’a ait çok sevdiğim sevgi üzerine bir şiir ile noktalamak istiyorum. Sağlıklı güzel günlerde görüşmek üzere hoşçakalın…

Sevmek için çok geç
Çiçeklerin de mevsimi var
Açılmış gonca güller
Kurumadan koklanmalı

Vakitlice kanamalı, o gülleri tutan eller
Solmadan o güller
Titremeden o eller

Her şey zamanında güzel
Mesele sevmek, sevilmekse eğer.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.