Geçtiğimiz hafta da bahsettiğim üzere 2006 yılında başlayan bankacılık serüvenimde sürekli bir hedefimiz vardı ve bu hedefi yakalamak için çabalardık. Adı performans toplantısı olan ve hedeflerin irdelendiği ilk toplantımda beni eğitimlerden de tanıyıp seven bir genel müdür yardımcısı, ‘’en aceminiz yani sen cevapla, hedefleriniz çok mu makul?’’ diye sordu. Söylemek istediği hedeflerin adet olarak fazla olup olmadığıydı. Ana gayesi kar olan bir ticari kuruluşta bu kadar ürün hedefinin olmaması gerektiği, şahısların kar hedefi olması gerektiğini söyledim, ‘’çok doğru söyledin’’ dedi. Sonra şubeye döndüğümde en fazla adet hedef bendeydi. Diğer bankalara oranla daha az hedefimiz olmasına karşın hep bu ufak hedefleri göz ardı edip, kara yönelik işlemlerin içinde oldum.

Bankaların hedef politikası bir yana, sanırım insan olarak da büyük işleri yapmayı büyük işler bitirmeyi daha çok istiyoruz. Adımızın büyük işlerle anılmasından keyif alıyoruz. Aslında bu büyük iş yapma hayali ve istediği bankacılık imkânının kısıtlı kullanımına neden oldu farkında değildik. Çalıştığım en son bankada toplam kullandırdığımız kredilerin içinde ilk  10 müşterinin payı % 60 seviyelerindeydi. Bunun çok ciddi bir pay olduğunu yeni yeni idrak edebiliyorum.

Mayıs ayı başında Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) banka kredilerinin sektörel dağılımına ilişkin yaptığı çalışmaya göre, Mart sonu itibarıyla sektörünün kullandırdığı 3 trilyon 925 milyar TL nakdi kredilerin yüzde 76'sı ticari, yüzde 24'ü ise bireysel kredilerden oluşmuş. Çalışmaya göre kredilerin yüzde 52'si büyük ölçekli işletmelere, yüzde 24’ü KOBİ'lere kullandırılmış. Mart sonu itibarıyla kullandırılan ticari kredilerin bakiyesi 2 trilyon 991 milyar TL ve bireysel kredilerin bakiyesi 933 milyar TL olarak gerçekleşmiş.

Bir diğer veri ise kamu bankalarından iki tanesinin ihtisas kredilerinin yani kuruluş amacı gereği kullandırılması teşvik edici esnaf, tarım ve zirai kredilerinin tüm krediler içindeki payı. Bu oran hemen ilgimi çekti. İhtisas kredilerin tüm krediler içindeki payı bir kamu bankasında %15 iken bir diğer kamu bankasında ise % 17 seviyelerinde. Peki bu bankalarda ilk 100 müşterinin toplam krediler içindeki payı ne diye baktığımızda % 25 seviyelerinde olduğunu görüyoruz. Bunun genel bankacılık sektöründe daha fazla olduğunu düşünüyorum. Yani bankalar farkında olmadan ya da bile isteye elinde ki kredi kaynağını makul pay etmek yerine, büyük kredilere daha fazla pay ayırmayı tercih etmiş. Bununda başlıca sebebi o ilk 100 müşteriye verilen krediler hem daha ödenebilir hem de daha karlı olduğu öngörülüyor.

Bu durumu böyle oluşundan rahatsız olan karar alıcılar, yanılmıyorsam 2013 yılında karşılık oranlarında bir değişikliğe gittiler. Kobi diye tabir edilen (cirosu 25 MİO TL altında veya çalışan sayısı 250 kişinin altında olan işletmeler) müşterilere kullandırılan kredilerin karşılık oranları düştü. Bu da şu demekti bankalar elindeki kaynak ile kredi kullandırdıklarında kobileri tercih ederlerse, daha fazla kredi satacak daha fazla kar edecek demekti. Nitekim bu ve benzeri alınan kararlar ile kobilerin toplam krediler içindeki payı artmaya başladı ve bu sayede kısmen de olsa her anlamda ticaretin içinde bulunan aktörler açılan kredilerden ölçekleri ve ihtiyaçları nispetinde pay almaya başladılar.

Başlangıçta da değinmek istediğim konu, içimizdeki pastadan büyük pay alma istediği, daha az iş yapıp daha fazla kazanma arzusu, adımızı duyuracak işlerde var olma isteği maalesef krediye herkesin ulaşmasına mani oldu. Fakat geldiğimiz noktada kısmen bu veriler iyileşse de henüz istenilen düzeyde tabana yayılmış değil. Umut ediyorum ki bankacılık sistemi içerisinde krediye ulaşma konusunda her ticari işletme aynı oranda paya sahip olabilir. Her işletme gelişim ve büyüme için ihtiyaç duyduğu krediye daha rahat erişebilir.

YeniJournal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.