Dün, İstanbul bir kez daha doğanın sarsıcı yüzüyle yüzleşti. Art arda meydana gelen depremler, sadece yerin değil, milyonların kalbinin de sarsılmasına sebep oldu. 6.2 şiddetindeki bu sarsıntı, uzun zamandır beklenen “büyük İstanbul depremi”nin habercisi mi, sorusu gündeme oturdu. Kimi için kısa bir anlık korkuydu, kimi içinse tarifsiz bir panik. Ancak ortak bir duygu vardı: endişe, korku ve büyük bir belirsizlik.
Depremler öyle zamanlarda gelir ki, insan hayatının kırılganlığını en net şekilde gösterir. İstanbul gibi milyonlarca insanın yaşadığı, kalabalığıyla, tarihiyle ve altyapısıyla kırılgan bir mega kentte bir anda meydana gelen bir sarsıntı, tüm düzeni alt üst etmeye yeter. Dün de aynen böyle oldu. Evinde oturanlar, okulda ders çalışanlar, iş yerinde toplantıda olanlar… Herkes aynı anda aynı korkuyla karşı karşıya kaldı.
İnsanlar panik halinde sokaklara döküldü. Kimi binalardan kendini aşağı attı, kimi merdivenlerde düşerek yaralandı. Çok şükür ki şu ana kadar can kaybı yaşanmadı, ciddi yaralanma haberi gelmedi. Ama bu “şans” ne kadar daha sürecek, bilinmez. Çünkü İstanbul’un altındaki fay hatları sessizce ama kararlı bir şekilde hareket etmeye devam ediyor.
“O An” Gelmeden Ne Yapmalıyız?
Bilim insanları yıllardır uyarıyor: İstanbul büyük bir depreme hazırlanmalı. Bu bir kehanet değil, bilimsel bir gerçek. Dün yaşananlar, bu gerçeğin sessiz bir çığlığıydı belki de. Sarsıntı geçti, ama ardında bıraktığı izler kolay silinmeyecek. Psikolojik etkiler, travmalar, güvensizlik duygusu ve en önemlisi: hazırlıksızlık.
Depremler engellenemez. Ama kayıplar azaltılabilir. Bunun tek yolu, bilinçli bir toplum ve sağlam bir altyapıdır. Ne yazık ki, İstanbul’un birçok bölgesi hala bu hazırlıktan çok uzak. Yıllardır konuşulan kentsel dönüşüm projeleri, afet eylem planları, toplanma alanları gibi hayati konular ya yavaş ilerliyor ya da hiç ilerlemiyor.
Deprem sadece devletin çözmesi gereken bir sorun değildir. Bu şehirde yaşayan herkesin, bu tehlikenin farkında olması ve kendi çapında önlemler alması gerekir. Evimizin güvenliği, acil durum çantamız, aile bireyleriyle yapılacak bir afet planı… Bunların hepsi küçük ama hayati adımlar.
Bugün yaşadığımız korku, yarının pişmanlığı olmasın. Çünkü deprem geldiğinde değil, gelmeden önce yapılması gerekenler önemlidir.
Dün gece birçok insan dua ederek uyudu, bazısı ise gözünü bile kapatamadı. Belki de uzun zamandır ilk kez, “deprem” kelimesi bu kadar somut bir şekilde içimizde yankılandı. Çok şükür ki can kaybı olmadı, ama bu durumun tekrar etmeyeceğinin garantisi yok. Allah beterinden saklasın. Ama biz de artık sadece dua etmeyelim; hazırlanalım, bilinçlenelim, bu şehir için elimizden geleni yapalım.
Unutmayalım, İstanbul sadece bir şehir değil; milyonların hayatı, geçmişi ve geleceği. Bu geleceği korumak, bugünden atılacak adımlarla mümkün.