Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü kez açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.
![]()
Türkiye demokrasisinde 'kara leke' olarak anılan 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 650 bin kişi gözaltına alındı, 52 bin kişi de tutuklandı.
Sıkıyönetim döneminde, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde, 171 kişi sorguda ve uğradığı işkencelerde, 49 kişi de idam edilerek hayatını kaybetti.
Tarihler 12 Eylül'ü gösterdiğinde söz konusu plan, aynı isimle sabaha karşı uygulandı ve darbeciler ülke yönetimine el koydu.
Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü kez açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı.
Meclis lağvedildi, anayasa kaldırıldı
Darbeciler Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı.
Anayasayı uygulamadan kaldıran darbeciler, ardından TBMM'yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine devam etti.
Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu.
Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek, siyasi yasaklar getirdi.
"Asmayalım da besleyelim mi"
Antidemokratik uygulamalarına her gün yenisini ekleyen darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarına da imza attı.
Darbe sonrası kurulan mahkemeler, yüzlerce kişiyi idamla yargıladı. Takvimler 9 Ekim 1980'i gösterdiğinde sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren'e de idam cezası verildi. Eren'in idam hükmü, Yargıtay tarafından 2 kez iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyince onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.
Kenan Evren'in Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlali konusunda sınır tanımadığının itirafı oldu.
Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi.
Hukukun askıya alındığı o günlerde 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişi hakkında idam kararı yerine getirildi.
Onlarca gazeteci hakkında binlerce yıla varan hapis cezası istendi, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işinden edildi. 4 bine yakın öğretmen ve çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verildi.
Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı 12 Eylül'de, yaklaşık bin film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
Darbecilerin yargılanması süreci
12 Eylül darbesi, sadece siyasi hayata müdahale etmekle kalmadı, toplumsal ve anayasal yapıyı da dönüştürdü. Darbeci generallerin belirlediği danışma meclisinin hazırladığı Anayasa, 1982'de "güdümlü" referandumla yüzde 92'lik "evet" oyu aldı. Böylece darbe rejiminin kurumsallaşması sağlandı.
Evren ve diğer darbeciler, darbe Anayasası'na dahil ettikleri "geçici 15. madde" ile ömür boyu dokunulmazlık hakkı kazanarak olası bir yargılanmaya karşı önlem aldı.
Ancak Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde atılan adımlarla, bu dokunulmazlık perdesi 12 Eylül 2010'daki referandumla kaldırıldı.
Referandumdan bir gün sonra Türkiye'nin dört bir tarafından darbeciler ve onların talimatlarını uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Bunun üzerine o dönem hayatta olan Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açıldı.

Haklarındaki iddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10 Ocak 2012'de kabul edilen iki darbeci, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek" ile suçlandı.
Sağlık gerekçesiyle duruşmalara katılmayan darbeci generaller, video konferans aracılığıyla yaptıkları savunmalarında suçlamaları kabul etmedi, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını iddia etti.
Yargılamanın devam ettiği dönemde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi yasayla kapatılınca dosya, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.
Mahkeme, 18 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'yı, 1979'da verdikleri muhtırayla "Anayasa ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", 1980'deki darbeyle de "Anayasa'yı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men" suçunu işledikleri gerekçesiyle "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırdı.
Mahkeme, takdiri indirimle bu cezayı "müebbet hapse" çevirdi, ayrıca 2 darbecinin rütbelerinin sökülmesine karar verildi.

Öldükleri için dava düştü
Hükmün ardından sanık avukatları, kararı temyiz etti. Dosya Yargıtaydayken Evren, 9 Mayıs 2015'te 98 yaşında, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında öldü.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.
Dosyayı yeniden gören ilk dereceli mahkeme, karara uyarak düşme kararı verdi ve dosya tekrar ceza dairesine gönderildi.
Daire, yerel mahkemenin kararını bu kez de usul yönünden bozdu.
Bozma kararında, yerel mahkemenin gerekçesinde lehe olan kanunun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri olduğu belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında 5237 sayılı TCK ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu belirtildi.
Ceza dairesinin bozma kararına yine uyan mahkeme, Evren ve Şahinkaya hakkında "kamu davasının ortadan kaldırılmasına" karar verdi.
Ayrıca Evren ve Şahinkaya'nın mal varlıklarına el konulması ve sanıkların rütbelerinin geri alınmasına "yer olmadığına" hükmedildi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi de Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkındaki ölüm nedeniyle davanın düşmesi ile mal varlıklarına el konulması, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) çıkarılarak rütbelerinin geri alınmasına yer olmadığına dair kararları onadı.






