Fevzi Çakır istifa etti
Fevzi Çakır istifa etti
İçeriği Görüntüle

Murat KARATAŞ/Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şervan Gökhan, doğurganlık hızının azalması ile ilgili önemli bilgiler verdi.

Whatsapp Image 2025 09 04 At 10.37.56 Am

"Doğum oranlarının azalması, yalnız başına bir siyasi parti veya iktidarın politikalarıyla açıklanamayacak kadar çok boyutlu bir meseledir" diyen Prof. Dr. Gökhan, "Doğurganlık oranının düşüşü 2000’den önce uygulanan politikalar, sosyoekonomik dönüşümler, şehirleşme ve uzun vadeli modernleşme sürecinin bir sonucudur. Doğum oranlarının azalması, yalnız başına bir siyasi parti veya iktidarın politikalarıyla açıklanamayacak kadar çok boyutlu bir meseledir. Bu konuda yapılacak değerlendirmelerde tarihsel süreci göz önünde bulundurmak ve meseleyi dar siyasi çerçevede ele almamak büyük önem taşımaktadır" şeklinde konuştu.

Tüm dünyada düşüş var!

Doğurganlık oranlarının tüm dünya genelinde düştüğüne dikkat çeken Prof. Dr Gökhan, şunları söyledi: "Özellikle son 25 yılda önemli derecede düşüş eğilimine girdiği, ülkemizin de gelişmiş ülkelerin aksine daha kısa bir zamanda bu durumdan payını aldığı hem uluslararası hem de ulusal verilerle teyit edilmiş durumda. Tarih boyunca doğurganlığın fazla olmasına rağmen nüfus azalmasının ana nedenleri; savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar ve kötü hijyen koşullarına bağlı ortalama yaşam sürelerinin kısalığı iken günümüzde en önemli neden sanayileşme, kentleşme ve modernleşmenin getirdiği değişimlerin doğurganlık hızını azaltmasıdır. Ülkelerin demografik yapısında köklü değişikliklere yol açan doğum oranlarının düşüşü; toplumun yaşlanmasına, iş gücü ve ekonomik kayıplara, sosyokültürel yapının bozulmasına ve yaşamın her alanında geri çekilmeye yol açar. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, farklı dönemlerde uygulanan nüfus politikalarının günümüzdeki duruma etkisi azımsanmayacak derecede önemlidir."

Servn

Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar!

Cumhuriyetin kuruluşuna kadar geçen son yüzyılda, yaşanan savaşlar neticesiyle nüfusun ciddi oranda düştüğüne vurgu yapan Prof. Dr. Gökhan, "Cumhuriyete giden yıllar ve o dönemlerde yaşanan salgın hastalıklar nedeniyle de ülke nüfusunda kayıplar yaşanmıştı. Sanayileşme, askeri gücün artırılması ve tarımsal üretim açısından insan gücüne ihtiyaç duyan yeni yönetim, nüfusun büyümesi için politika üretmeye başladı.1923-1960 arasında doğum oranlarının yükselmesi için yoğun bir çaba içine girilmiş ve yeni kurulmuş olan devletin neredeyse tüm kurumları, eş güdüm içinde bu konuya ciddi şekilde önem vermiştir. Kasıtlı olarak çocuk düşürme ve bu fiile yardımcı olmak, doğurganlık hızını azaltacak bilgileri yaymak ceza kanununda ciddi suçlar kapsamına alınmıştır. Evlilik yaşı, kadın ve erkeklerde sırasıyla 15 ve 17’ye indirilmiş, beş ve daha fazla çocuğu olanlara vergi avantajları, para yardımı ve arsa dağıtımında öncelik sağlanmıştır. 1950’den itibaren ülkede sanayileşmenin artması ve tarımda makine kullanımının yaygınlaşması nedeniyle şehirlere ciddi bir nüfus akışı olmuştur. Şehirleşme ile beraber sağlık hizmetlerinin artması, kırsal kesimlere daha fazla sağlık hizmetinin götürülmesi, genel olarak hijyenin düzelmesi, erkeklerin aksine iş yaşamında kadın istihdamının olmaması, hayata geçirilen politikalar ile birleşince, 1955-60 arasında doğurganlık hızındaki artış en yüksek seviyeye ulaşmış ve Osmanlı bakiyesinden kalanların da Anadolu’ya mübadele ve göçle gelmesiyle beraber nüfus, yaklaşık 40 yılda iki kata yakın bir artış göstermiştir. Bunlarla beraber bu yıllarda doğum oranlarının yüksek olmasının ülke ekonomisi ve ana çocuk sağlığı açısından olumsuz sonuçlarının olacağı, artan nüfusa yönelik yeterli istihdamın olmadığı temelinde eleştiriler yapılmaktaydı. 1958’de hükümet, uzmanlardan oluşan bir kurula çalışma yaptırmış, kurul doğum kontrolünü yasaklayan hükümlerin kaldırılması gerektiğini raporlamış ancak “çok çocuk, güçlü millet” anlayışında olan dönemin hükümeti, önerilen değişiklikleri hayata geçirmemiştir. 1960 darbesinden sonra nüfus politikalarında önemli bir kırılma yaşanmıştır. Yeni yönetim, nüfusun kontrolsüz arttığını ve ülke kalkınmasını olumsuz etkilediğini öne sürerek önceki politikalardan vazgeçip nüfusu azaltma yönünde adımlar atmaya başlamıştır. Her alanda idari değişiklikler yapılmış, Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş ve beşer yıllık kalkınma planları hazırlanmaya başlanmıştır. Nüfus artış hızının belli bir dengede olması gerektiği, çocuk ve yaşlı nüfusun sadece tüketici olarak sınıflandırıldığı ve çalışan nüfusa bağımlı oldukları görüşüyle beraber nüfus artışının kişi başına düşen geliri azaltarak ulusal geliri düşürdüğü düşüncesiyle nüfus planlaması yapılmasının zorunluluğu hem yönetimde hem de akademik çevrelerde genel olarak kabul görmüş ve 2000’lerin başlarına kadar yoğun bir nüfus planlaması devlet politikası olarak uygulanmıştır. 1963’teki ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda nüfus artış hızının fazla olduğu, ekonomiyi olumsuz etkilediği ve azaltılması gerektiği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Onuncu beş yıllık kalkınma planına kadar yayınlanan tüm beş yıllık kalkınma planlarında aynı şekilde nüfus hızının düşürülmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır" şeklinde konuştu.

En Yuksek Dogurganlik Hizi Sanliurfa Da M

Nüfusu Düşürme Politikaları

Savaş döneminden sonra, ihtiyaç duyulan insan gücünün azaldığını anlatan Prof. Dr. Gökhan, sözlerine şöyle devam etti: "Bu dönemde müsteşarlık görevine getirilen ve 5 yıl boyunca oluşturulan sağlık politikalarının mimarı olan Prof. Dr. Nusret Fişek, 1958-60’da yaptığı çalışmalar sonrasında, savaş döneminin sona erdiğini ve ihtiyaç duyulan insan gücünün azaldığını, tıbbi gelişmeler sayesinde nüfus artışının hızlandığını gündeme getirmiş ve bu durumun sağlık, sosyal, ekonomik olarak olumsuz sonuçlara yol açtığını ifade ederek daha önce ön planda olan doğurganlık oranlarını artırıcı politikaların değiştirilmesine ön ayak olmuştur. 10 Nisan 1965 tarihinde önceki kanun kaldırılmış, doğum oranlarının gönüllü şekilde düşürülmesini sağlamaya çalışan 557 sayılı Nüfus Planlaması Yasası yürürlüğe girmiş ve yine aynı yılda Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kurulmuştur. 1967’de Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsünde beş yıl boyunca yöneticilik yapan Prof. Dr. Nusret Fişek, bu süre zarfında doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaşması için eğitimler vermiş ve birçok insanı bu konuda uygulayıcı olarak eğitmiş ve bu çalışmalarından dolayı Michigan Üniversitesi 150. yıl ödülünü ve TÜBİTAK 1993 Hizmet Ödülünü almıştır. Prof. Dr. Nusret Fişek’in çalışmaları neticesinde, ilerleyen yıllarda ülkemizde doğurganlık oranları sistemli bir biçimde düşmeye başlamıştır. 1960-1980 arası dönemde uygulanan politikalara rağmen nüfus hızı istenen seviyelere düşmemiş ve bu durumun ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediği gerekçesiyle devlet destekli aile planlaması politikaları daha da yoğunlaştırılmıştır. Kitle iletişim araçlarıyla geniş çaplı bilgilendirme kampanyaları düzenlenmiş, sağlık ocakları eliyle doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaştırılması ve özellikle kadınların bilinçlendirilmesi ön planda tutulmuştur. Ancak nüfusu azaltma politikalarını kırsal kesimlerde yaşayanlara ve şehirlere yeni göç etmiş kitlelere kabul ettirmek kolay olmamış, sosyoekonomik ve kültürel düzeyleri yüksek olan bireylerde ise bu politikalar daha fazla karşılık bulmuş ve doğurganlık hızı bu kesimlerde hızlı düşmeye başlamıştır. 1980 darbesi sonrasında, nüfusun azaltılmasına yönelik politikalar güçlenip daha sistemli hale getirilerek devam etmiştir. Nüfus planlaması politikaları, darbe rejiminin kalkınma hedeflerine hizmet eden bir araç olarak görülmüş ve bu politikalar daha kapsamlı, bilimsel ve yaygın bir şekilde uluslararası desteklerle beraber uygulanmıştır. Nüfusun hızlı artışının kalkınmanın önünde bir engel olduğu, nüfus planlamasının sadece bir sağlık politikası değil, ekonomik ve sosyal kalkınmanın bir parçası olarak ele alınması gerektiği görüşü ön plana çıkmış ve planlı kalkınma stratejilerinin içine yerleştirilmiştir. Nüfusu azaltmaya yönelik politikalar, Dünya Bankası, UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) gibi kuruluşlarla birlikte hazırlanan projeler ile daha sistematik bir hale gelerek yaygınlaşmış ve şehirlerden kırsal kesimlere kadar tüm ülkede hayata geçirilmiştir."

Nüfus Planlaması Kanunu

Dönemin Nüfus Planlama Kanunu hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Gökhan, "1983’te, 1965 yasasını güncelleyen, aile planlaması hizmetlerini daha yaygın ve sistematik hale getiren ve nüfus planlamasının kanunen zaruret hali olduğunun beyan edildiği 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı. Kürtajın belirli koşullar altında yasal hale gelmesi, bu dönemin önemli gelişmelerinden olup istek üzerine 10 haftaya kadar kürtaja izin verildi. Sağlık ocaklarında doğum kontrol araçlarının dağıtımı kolaylaştı, spiral, prezervatif gibi yöntemler yaygınlaştı. Evlilik öncesi aile planlaması eğitimleri arttı ve kadınların doğurganlık tercihleri üzerinde bilinçli karar vermesi, bu dönemin politikalarının merkezinde yer aldı. Darbe sonrası dönemin yöneticisi olan Kenan Evren'in nüfus politikalarıyla ilgili söylemleri, yürütülen nüfus planlaması politikalarıyla uyumlu, hatta bunları aşırı biçimde destekleyici niteliktedir. Evren, özellikle 1980’lerde yaptığı konuşmalarda, kontrolsüz nüfus artışının Türkiye'nin kalkınma hedefleri açısından büyük bir engel olduğunu dile getirmiştir. "Nüfus artış hızı çok yüksektir, bu mutlaka kontrol altına alınmalıdır", “Nüfusumuzun artış hızı bu şekilde devam ederse ne eğitimde ne sağlıkta ne de ekonomide istediğimiz gelişmeyi sağlayamayız.”, “Anneler, babalar! Bu ülkenin geleceğini düşünerek çocuk sayınızı dikkatle belirleyin. Çok çocuk, çok sorun getirir.”, “Gelişmiş ülkelerdeki kalkınmanın arkasında nüfuslarını planlamaları yatar. Biz de bu yolda ilerlemek zorundayız.” gibi cümleler dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kullanılmıştır. Sağlık Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın yürüttüğü nüfus planlaması kampanyalarına devletin en üst makamından gelen bu destek, uygulamaların daha fazla yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. 1960’lardan 2000’lere kadar doğum kontrolünü teşvik etmek amacıyla gündelik dile hitap eden ve zaman zaman tartışmalara yol açan nitelikte sloganlar kullanılmıştır. “Az çocuk, huzurlu gelecek.”, “Bir çocuğun geleceği, iki çocuğun güvencesi; üç fazla gelir.”, “Çocuk yapmadan önce iki kez düşün.”, “Nüfus arttıkça ekmek küçülür.”, “Ülke kalkınsın, nüfus yavaş artsın.”, “Çocuk sayısı kadar gelecek!” gibi sloganlar örnek olarak verilebilir. Bu sloganlar sayesinde aile planlaması konusu, özellikle 1980 ve 90’larda kamuoyunda daha fazla görünür hâle geldi." diye konuştu.

113277

Nüfusun Tehlikeli Düşüşü

Prof. Dr. Gökhan, sözlerini şöyle tamamladı: "1980 ve 90’larda Türkiye, hızlı bir şehirleşme sürecine girmiştir. 1990’lar, nüfus planlaması politikalarının etkisinin gözle görülür hale geldiği, doğurganlık oranlarının hızla düştüğü, ailelerin daha az çocuk sahibi olmaya başladığı, kadınların eğitime ve iş gücüne katılımının arttığı, geleneksel aile yapısının yerini bireysel ve çekirdek aile yapısına bıraktığı yıllar olmuştur. 1950’lerin başında kadın başına yaklaşık 7 doğum düşmekte iken, 1980’e gelindiğinde bu oran 4,5’ un altına, 1990’a gelindiğinde ise 3 seviyelerine gerilemiştir. Bu dönemde de nüfus planlaması uygulamaları, Sağlık Bakanlığı eliyle yoğun olarak uygulanmış ve toplumsal dönüşümün de etkisiyle doğum oranları dramatik bir şekilde düşmeye devam etmiştir. 2000’lere gelindiğinde oran 2.5 seviyesinin altına inmiş, nüfus artış hızı da aynı şekilde düşmeye başlamıştı. Dokuzuncu beş yıllık kalkınma planında da belirtildiği üzere 2000’de yüzde 1.41 olan nüfus artış hızı, 2005’te yüzde 1.26 seviyesine gerilemiştir. Doğum oranlarının düşmesine rağmen nüfus artış hızının azalarak da olsa artmasının en önemli nedeni, ortalama yaşam süresinin uzaması ve ölüm oranlarının düşmesidir. AK Parti’nin iktidara geldiği yıl olan 2002’de doğurganlık hızı 2.2 seviyelerinde seyretmekte ve düşüş devam etmekteydi. İktidar, nüfusun yaşlanmasını ve düşen doğurganlık oranlarını fark ettikten sonra "en az 3 çocuk" gibi söylemler, yapılan çocuk yardımları ve Sağlık Bakanlığının mevcut uygulamalardan giderek vazgeçmesi gibi birçok politikayla doğum oranını artırmaya çalıştı ve kendi döneminde beş yıllık kalkınma planlarında geçmiş dönem uygulamalarından vazgeçti. 1965-2000 arasında uygulamaya geçirilen nüfus planlaması politikaları, Türkiye’nin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Doğurganlık hızının düşüşünün temel nedenleri 1960’larda başlayan sosyal, ekonomik ve kültürel değişimlerle beraber yoğun bir şekilde uygulanan devlet politikalarıdır. İstihdamı artıramayan sistem, çözümü nüfusu azaltma yoluna giderek çözmeye çalışmıştır. 1960’tan AK Parti’nin iktidara geldiği yıllara kadar uygulanan politikaların temel hedefi, nüfus kontrolünü bir kalkınma stratejisi olarak benimseyerek dengeli bir nüfus artışı sağlamak ve kalkınmayı destekleyecek bir demografik yapı oluşturmaktı ancak görünen o ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Genç nüfus oranı giderek düşerken yaşlı nüfus artışı ve toplumsal yaşlanma tehlikesi ile karşı karşıya kalındı. Doğurganlık oranının düşüşü 2000’den önce uygulanan politikalar, sosyoekonomik dönüşümler, şehirleşme ve uzun vadeli modernleşme sürecinin bir sonucudur. Doğum oranlarının azalması, yalnız başına bir siyasi parti veya iktidarın politikalarıyla açıklanamayacak kadar çok boyutlu bir meseledir. Bu konuda yapılacak değerlendirmelerde tarihsel süreci göz önünde bulundurmak ve meseleyi dar siyasi çerçevede ele almamak büyük önem taşımaktadır."

Images-169