Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Genç ve teknolojiye uyum kabiliyeti yüksek nüfusumuz, güçlü ekonomik altyapımız, artan dijitalleşme oranımız ve İstanbul Finans Merkezinin sunduğu destekleyici ortam katılım finans adına da son derece önemli fırsatlar oluşturuyor. Bu alandaki hedeflerimiz arasında verilerin tek bir çatı altında toplandığı Türkiye Katılım Finans Bilgi Merkezinin kurulması ve bu merkez aracılığıyla katılım finans ekosistemine ilişkin güvenilir, güncel ve kapsamlı bir bilgi kaynağının oluşturulması yer almaktadır." dedi.
Turkuvaz Medya tarafından düzenlenen 5. Finansın Geleceği Zirvesi'nin açılışında konuşan Yılmaz, zirvenin 2025'in son günlerinde finans dünyasının ortak bir değerlendirme yapmasına zemin hazırladığını söyledi.

Dünyanın iyi bir dönemden geçmediğini aktaran Yılmaz, dünyada değişen güç dengelerinin oluşturduğu iklimler nedeniyle jeopolitik gerilimler yaşandığını dile getirdi.
Yılmaz, dünya büyümesinin tarihsel ortalamaların altında kaldığını belirterek, "Son 22 yılın ortalamasına baktığımızda dünya ekonomisinde yıllık ortalama yüzde 3,5 civarında büyüme olmuş. IMF tahminlerine göre 2025-2026 döneminde bunun 3,1-3,2 bandında olması bekleniyor." diye konuştu.
Dünyanın ticaret hacminde de benzer bir tablonun kendini gösterdiğini anlatan Yılmaz, "Dünya ticareti, dünya büyümesinden daha yüksek olur. Özellikle 2030'lu yıllara giderken dünya büyümesi bir miktar dünya ticaretinin üzerinde olacak gibi görünüyor. Aslında bu dünyanın geldiği noktayı, daha kapalı dünyaya doğru gittiğimizi gösteren bir veri." şeklinde konuştu.
Yılmaz, FED'in dün açıkladığı faiz indirimi kararına değinerek, "Faiz oranlarının küresel düzeyde gerilediği, finansal koşulların gelişmekte olan ülkeler için daha olumluya döndüğü bir döneme doğru gidiyoruz. Gelişmiş ülkelerde faiz oranları düştükçe gelişmekte olan ülkelere doğru finansal akışın daha destekleyici olmasını bekliyoruz." ifadelerini kullandı.

Türkiye ekonomisinin son 23 yılda yıllık ortalama yüzde 5,4 büyüme kaydettiğini belirten Yılmaz, "Dünya ekonomisinden yıllık ortalama 1,9 puan daha yüksek büyümüşüz. Bir tek yıl için bunu başarsak çok önemli değil diyebilirsiniz, ama bir ülke 23 yıllık ortalamada bunu başardığında çok şey değişiyor, etkisi çok büyük. 2022'de kişi başına gelirimizin AB kişi başı gelirine oranı yüzde 38 civarındaydı. Bugün yüzde 70'e ulaşmış durumda. Kalkınma literatüründe buna yakınsama deniyor. Gidecek çok yolumuz var inşallah yüzde 100'leri de görürüz." diye konuştu.
Yılmaz, salgın dönemini en iyi yöneten ülkelerden birinin Türkiye olduğunu, o dönemde dahi büyüme kaydedildiğini aktararak, "O dönemde dünyanın 2 katı kadar büyümüşüz, bu dönemde, kapasite arttırmışız, reel ekonomimizi belli bir yere taşımışız." dedi.
"Önceliğimiz finansal piyasalarda istikrarı sağlamak ve enflasyonu düşürmek"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, ülkenin bugünkü önceliklerinin daha farklı olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bugünkü önceliklerimiz biraz daha farklı. Yani büyümeyi sağladı Türkiye, ekonomiyi korudu, kapasitesini belli bir yere getirdi. Ama bu süreçte finansal piyasalarda sorun yaşamaya başladı. Enflasyon başta olmak üzere birtakım öncelikli alanlarımız değişti. Şu anki önceliğimiz finansal piyasalarda istikrarı sağlamak ve enflasyonu düşürmek. Ama bunu yaparken oluşturduğumuz kapasiteyi de olabildiğince korumak ve geleceğe taşımak. Bununla ilgili yoğun bir gayret içindeyiz. Büyümeyi ve istihdamı da feda etmeden dengeli bir yapı içinde politikalarımızı hayata geçiriyoruz. Bu yılın 3. çeyreğinde yüzde 3,7 oranında büyüdük, 9 aylık büyüme de aşağı yukarı bu seviyelerde. Sanayi sektörümüz yüzde 6,5 büyümüş, inşaat dahil hizmetler sektörümüz yüzde 4,6 büyümüş. Sadece tarımda bir küçülme yaşadık onun da sebebi politikalar değil, iklim koşulları, oraya yapacak bir şeyimiz yok. Aynı sene hem don hem kuraklık yaşadık, kolay değil gerçekten. Bu da hem büyümemize hem enflasyonla mücadelemize olumsuz etkide bulundu. Bir taraftan tarımdaki bu küçülme ortalama büyümemizi aşağıya çekti, diğer taraftan da gıda fiyatları dolayısıyla enflasyonun tahminlerimizin üstüne çıkmasına sebep oldu."

Yılmaz, 2025 sonunda Türkiye'nin milli gelirinin 1,5 trilyon doları aşacağını, IMF tahminleri gerçekleşirse Türkiye'nin dünyanın 16. büyük ekonomisine sahip olacağını söyledi.
IMF tahminlerinin gerçekleşmesi halinde bu yıl sonu itibarıyla Türkiye'nin satın alma gücü paritesiyle dünyanın 11. büyük ekonomisi olacağını, böylece İtalya'yı ilk defa geride bırakıp Avrupa'nın 4. büyük ekonomisi haline geleceğini bildiren Yılmaz, Dünya Bankasının sınıflandırmasına göre Türkiye'nin bu yıl sonu itibarıyla ilk defa yüksek gelirli ülkeler kategorisine girmesini beklediklerini ifade etti.
Yılmaz, Türkiye'nin yıllıklandırılmış ihracatının 270 milyar doları aştığını, hizmet ihracatının ise 123 milyar dolara yaklaştığını anlatarak, "Yıl sonunda cari açığın milli gelire oranının 1,4 civarında olacağını tahmin ediyoruz. Bu oldukça yönetilebilir bir rakam, inşallah cari fazla verdiğimiz dönemlere de geliriz." dedi.
"Türkiye düşük borçlulara sahip bir ülke"
İşsizlik rakamlarıyla ilgili detaylar veren Yılmaz, "Üretim kültürü tüm dünyada da bizde de zayıflıyor. Yeni nesli özellikle sanayiye, tarıma, üretken alanlara yeterince çekemiyoruz. Bu konulara hep birlikte kafa yormamız lazım." diye konuştu.
Yılmaz, kamu maliyesinde disiplinli duruşu 6 Şubat depremlerine rağmen sürdürdüklerini, son 2,5-3 yılda bütçelerinden 90 milyar dolar ekstra bir harcama yaptıklarını, sadece konutlar değil çok büyük bölgelerin neredeyse yeniden inşa edildiğini kaydetti.
Son 23 yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mali disipline önem vermesi ve kamuyu çok borçlandırmaması sayesinde Türkiye'nin şu anda bu yükü kaldırabildiğini anlatan Yılmaz, yıl sonu itibarıyla 450 binden fazla konutu teslim edeceklerini dile getirdi.
Yılmaz, bütçe açığının milli gelire oranını bu yıl yüzde 3,6 olarak beklediklerini, son iki aylık göstergelere göre bu rakamın daha da altına düşebileceğini belirterek, "Diğer taraftan kamunun borçluluk düzeyi, şirket borçluluk düzeyi ve uluslararası hane halklarının borçluluk düzeyi oldukça düşük. AB tanımlı genel yönetim borç stokunun milli gelire oranı yüzde 24'ler civarına indi. Aynı oran AB'de yüzde 82, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 69. Yani Türkiye borçlu bir ülke değil. Bu zorlu küresel ortamda geleceğe dönük en önemli dayanaklarımızdan biri bence bu. Türkiye düşük borçlulara sahip bir ülke. Kamusuyla, özeliyle, hane halkıyla bu da bize büyük bir avantaj sağlıyor." ifadelerini kullandı.
"Muazzam bir altın rezervi var ülkemizde, yastık altı dövizler var"
Türkiye'nin uluslararası rezervlerin oldukça iyi bir noktaya geldiğinin altını çizen Yılmaz, "Merkez Bankamızın son açıkladığı rakam 183,2 milyar dolar. Bazen şaka yollu şunu söylüyorum, muazzam bir altın rezervi var ülkemizde, yastık altı dövizler var. Bunları kattığınız zaman çok daha büyük bir rezerve sahip aslında Türkiye ama onu uluslararası gösterge olarak ortaya koyamıyoruz maalesef." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'ye gelen uluslararası doğrudan yatırımların ocak-eylül arasında, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 46 artarak 11,4 milyar dolara yükseldiğini belirten Yılmaz, "Türk lirasına olan güven oldukça iyi bir yere geldi. 2 yıl öncesine göre yaklaşık 2 kat artarak TL mevduatların toplam mevduat içindeki payı yüzde 60'ları aştı. Bu da gerçekten sevindirici. Bir taraftan da Kur Korumalı Mevduat aşağı yukarı bitti diyebiliriz, toplam mevduat içindeki payı 0,1'e geldi. Bir dönem yüzde 20'lerin üzerindeydi. Bir dönemin ihtiyacıydı, o dönem görevini yaptı." şeklinde konuştu.
Enflasyonla mücadeleyi sadece para politikasıyla yapmadıklarını kaydeden Yılmaz, harcama limitleri içinde hareket ettiklerini, olabildiğince tasarruf tedbirleri uyguladıklarını ancak bazı zorunlu kalemlerde tasarruf yapamadıklarını vurguladı.
"Finans sektörümüz bankacılık ağırlıklı bir yapı arz ediyor"
Kaynakların doğru alanlara yönlendirilmesi, tasarrufların ekonomiye kazandırılması ve sürdürülebilir bir kalkınmanın desteklenmesi bakımından finans sektörünün kritik bir rol oynadığını anlatan Yılmaz, şöyle konuştu: "Türk finans sektörü, küresel belirsizlikler karşısındaki dayanıklılığı, uluslararası standartlara uyumu ve dönüşüm kapasitesiyle bölgesinde örnek teşkil etmektedir. Önümüzdeki dönemde bu güçlü yapıyı daha ileriye taşımak istiyoruz. Finans sektörümüz bankacılık ağırlıklı bir yapı arz ediyor. Ekim ayı itibarıyla bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 44,1 trilyon liraya, krediler 21,6 trilyon liraya, mevduat 25,4 trilyon liraya ulaşmış durumda. Takibe dönüşüm oranı son dönemde bir miktar artmış olmakla birlikte yüzde 2,5 civarında oldukça yönetilebilir bir seviyede devam ediyor."
Katılım bankacılığına ilişkin veriler paylaşan Yılmaz, "Genç ve teknolojiye uyum kabiliyeti yüksek nüfusumuz, güçlü ekonomik altyapımız, artan dijitalleşme oranımız ve İstanbul Finans Merkezinin sunduğu destekleyici ortam katılım finans adına da son derece önemli fırsatlar oluşturuyor. Bu alandaki hedeflerimiz arasında verilerin tek bir çatı altında toplandığı Türkiye Katılım Finans Bilgi Merkezinin kurulması ve bu merkez aracılığıyla katılım finans ekosistemine ilişkin güvenilir, güncel ve kapsamlı bir bilgi kaynağının oluşturulması yer almaktadır." şeklinde konuştu.
Yılmaz, 22. yılını tamamlayacak Bireysel Emeklilik Sistemi'nin (BES) 18 milyon kişiye ulaştığını, fon tutarının Ekim 2025 itibarıyla 1,93 trilyon lira düzeyine eriştiğini bildirdi.
BKM verilerine göre 2025'in ilk 10 ayında yerli kartlarla tutarı 5,7 trilyon liraya ulaşan 3,2 milyar işlem yapıldığını belirten Yılmaz, yerli kart şeması TROY'un pazar payının ise yüzde 20'leri aştığını söyledi.
Yılmaz, Türk finans sektörünün, 2026'da Türkiye'nin ev sahipliğini yapacağı COP-31 Zirvesi'ne hazırlanması gerektiğini dile getirdi.


