YSK KARARI, SÜRECİ NORMALLEŞTİRDİ

Kamuoyunun gündemine oturan CHP İstanbul mevzusu, siyaset ve hukuk ilişkisini yeniden tartışmaya açtı. 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin İstanbul Valiliği ve Sarıyer İlçe Seçim Kurulu’na yazdığı müzekkereyle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Kongresi’nin durdurulmasının talep edilmesi; ardından Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) devreye girerek kongrenin devamına karar vermesi, dikkatle analiz edilmesi gereken bir sürece işaret ediyor.

Bu süreçte önemli olan, tekil kararları tartışmaktan ziyade; hukuk devleti ilkesinin, kurumlar arasındaki görev dağılımının ve demokrasinin işleyişinin nasıl etkilendiğine odaklanmaktır.

Türkiye bir hukuk devletidir. Bu ilke, yalnızca yasaların varlığıyla değil, her kurumun kendi yetki ve görev sınırları içinde hareket etmesiyle anlam kazanır. Mahkemelerin, idarenin ve seçim kurullarının ayrı ayrı işlevleri vardır ve bu işlevlerin birbirine müdahale etmemesi, demokratik sistemin temel güvencelerindendir.

Siyasi partilerin kongreleri, iç işleyişleri ve karar alma süreçleri, demokrasinin vazgeçilmez parçasıdır. Bu süreçlerin hukuki zemin üzerinde ilerlemesi, şeffaflık ve denetim çerçevesinde yürütülmesi elbette önemlidir. Ancak bu hassas dengeyi gözetirken, sürecin doğal akışına dışarıdan yapılacak müdahalelerin toplumda soru işaretleri yaratması da kaçınılmazdır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, CHP İstanbul İl Kongresi’nin devamına karar vermesi, meseleyi hukuki bağlamında değerlendiren ve sürecin demokratik işleyişini koruyan bir adım olmuştur. Bu kararla birlikte, siyasi partilerin kendi iç demokratik mekanizmalarıyla çalışmalarını sürdürmeleri yönünde olumlu bir zemin oluşmuştur.

Bu tür durumlarda kritik olan, kurumsal yetki alanlarının gözetilmesi ve kurumlar arasında güvene dayalı bir işleyişin sağlanmasıdır. YSK’nın tavrı, seçim sürecine dair kurumsal deneyimin ve sorumluluğun gereğini yerine getiren bir örnek olarak değerlendirilmelidir.

Türkiye’nin geleceği, farklı görüşlerin hukuk zemininde yarışabildiği, kurumların siyasi tartışmaların ötesinde güven duyulan yapılar olarak varlığını sürdürdüğü bir sistemle mümkündür. Hukuki süreçlerin siyasallaşmadan yürütülmesi; yargının, idarenin ve diğer kurumların görevlerini anayasal sınırlar içinde, tarafsızlıkla yerine getirmesi bu geleceğin temel taşıdır.

Bu noktada önemli olan, kurumlara yönelik güveni zedelemeden, sistemin içindeki işleyişi sorgulamak ve gerektiğinde hukuki mekanizmalar üzerinden sağlıklı çözüm yollarını aramaktır.

CHP İstanbul İl Kongresi’ne yönelik durdurma talebi ve ardından gelen YSK kararı, sadece bir partinin değil, tüm siyasi aktörlerin ve yurttaşların dikkatle izlemesi gereken bir süreçtir. Kurumlar arası sınırların korunması, demokratik hukuk devletinin sigortasıdır. Bu sigortayı korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.

Toplum olarak ihtiyacımız olan şey, siyasi rekabetin hukuki güvenlik ve demokratik olgunluk içinde yürütülmesidir. Türkiye’nin birikimi, bu tür tartışmalardan daha güçlü ve sağduyulu çıkabilecek bir düzeydedir. Yeter ki temel ilkeleri birlikte koruyabilelim.