Yoksulluğun kader olduğuna inananlardan değilim. Yoksulluk birilerinin herkese rağmen, inatla ısrarla sürdüğü açgözlülüğünün sonuçlarından biridir. İlahiyatçı değilim ama kutsal metinlerin vaaz ettiği bir gerçeği de bilirim. ‘’Allah herkesin rızkını gönderir’’ Allah’ın gönderdiği rızk, herkese aitse, herkesin bir rızkı varsa, bu rızk gerçek sahiplerine neden ulaşmıyor? Bu rızkın yolunu kesen haramiler mi var? Besbelli ki, gönderilen rızkın başına yolun bir yerlerinde bir şeyler geliyor. Yoksulluk korkunç bir maddi sonuç doğurduğuna göre, Yoksulluk yaşama hakkını olağanüstü zora soktuğuna göre, bu ilişki ve sonuçları görmezlikten gelemeyiz. Bu duruma takdiri ilahi gibi, sıradan bir şeymiş gibi gözlerimizi, kulaklarımızı tıkayamayız.​
Geçim derdi bataklığında boğulan insanların feryatlarını duymamak, eğer sizi rahatsız etmiyorsa, size söyleyeceğim bir şey yok; aslında var, hakikatten geceleri, başınızı yastığa koyduktan sonra nasıl uyuyabiliyorsunuz? Önümüz kış, elektrik faturasını ödeyemediği için, elektriği kesilen insanların çaresizliği, yüreğinizi derinden etkileyemiyorsa, pes doğrusu. Haydi vazgeçtim yoksul anne ve babalarının durumunu dert etmeyişinize, peki ama o çocuklar? O suçsuz ve günahsız bebeler? Onların durumu sizi hiç mi etkilemiyor?​
Size göre o anne ve babalar yanlış tercihler yaptı. O anne ve babalar zamanında sorumsuzca davrandı. Tembellik yapıp hayatı ve geleceklerini hiç ciddiye almadılar. Yani size göre bu durumu hak ettiler. Hani o çok inandığınız atasözünün dediği gibi, ‘’ ne ekersen onu biçersin’’ Durum bu mudur? Böyle mi algılıyor ve vaziyet alıyorsunuz? Peki aklınıza bu insanların ekeceği bir tarlalarının olmadığı hiç gelmiyor mu? Hatta var olan tarlalarının ellerinden aldığı, bile isteyen yoksulluğa mahkûm edildikleri gelmiyor mu?​
Bu sonuçlar bile, rızk, açgözlülük ve zorbalık ilişkisine daha yakından bakmamızı ahlaken vazife haline getirir. Hani, ‘’komşusu açken, kederden, uyuyamayan bir toplum ve millettik.’’ Hani böyle bir ümmetin parçasıydık?​
Her gün yüzlerce ödenmemiş fatura talebi ulaşıyor bana. Üstelik bu talepler Türkiye’nin her ilinden geliyor. Çaresizce bu talepleri kamuoyu ile paylaşıyorum. Biliyorum bu gerçek bir çözüm değil. Gerçek çözüm başka yerde. Daha ciddi ekonomi politikaların üretilip uygulanmasında. Ama henüz böyle bir ekonomi içinde değiliz ve gelen taleplere de sırt çeviremeyiz.​
Hikâyeyi bilirsiniz, Ülkenin birinde, bir deniz sahilinde binlerce deniz yıldızı sahile vurmuş, adamın biri de sahile vuran deniz yıldızlarını yerden toplayıp, tek tek, tekrar denize atıyormuş. Onu görenler, bağırmışlar. ‘’ Milyonlarcası var sahilde, yaptığın hiçbir şeyi değiştirmez’’ demişler. Adam yere eğilmiş ve bir tane daha deniz yıldızını denizin içine atmış ve ‘’ işte bunun için çok şey değişti’’ demiş. Bu durum da gerçeğin bir parçası. Bütün faturaları ödeme gücümüz yok ve çok şey değiştiremiyoruz ama faturasını ödediğimiz o kişi için o an bir şeyleri değiştirmiş oluyoruz.​
Aristoteles’ten bu yana siyasetin var olma nedeni yoksulluğu ortadan kaldırmak olmuştur; en azından siyaset bu vaat etmiştir ve halk da buna inanmıştır. Başka türlüsü olsaydı, bugün toplumsal ilişkilerimizi düzenlemek için siyasete ihtiyaç duymaz, siyasetçiye itibar etmezdik. Başka bir deyimle, toplumların siyaseti ciddiye alma nedeni, siyasetin yoksulluğun makus talihini kırma vaadi olmuştur. Siyaset bunu vaat ettiği içindir ki, tarih boyunca bu arayış sürmüş ve halk yığınları da bu beklenti içinde olmuştur.​
Bugün de durum değişmemiştir. Yoksulluğu ortadan kaldırma vaadi ve çabası, hala siyasetin merkezi sorundur. Bana kalırsa, siyasi partilerin programlarına bakıp, ya da söylemlerine kulak kesilip onları tasnif etmek yerine, Yoksulluğu ortadan kaldırma kararlılık ve pratiklerine bakarak onları nitelendirmeliyiz. Söz gelimi, yoksulluğu ortadan kaldıran her parti, tartışmasız, demokrattır, uygardır ve zamanın ruhunu temsil ediyor. Yoksulluğu ortadan kaldırmayan her parti ise, cilalı söylemlerine rağmen, demokrat değildir uygar değildir ve kesinlikle gerici ve bağnazdır.​
Çünkü bir toplumun özgürce gelişip serpilmesi ancak o toplumun refah düzeyi yüksek ise mümkün olabiliyor. Gerisi hikayedir, kandırmacadır ve birilerinin oburluğunu meşru hale getirmektir.​

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.