YANAN SADECE ORMAN DEĞİL, VİCDANLARIMIZ

Her yaz mevsimi geldiğinde yüreğimizle birlikte doğamız da alev alev yanıyor.

Türkiye’nin dört bir yanında çıkan orman yangınları, yalnızca ağaçları, hayvanları, doğayı değil, insanlığımızı, vicdanımızı, geleceğimizi de küle çeviriyor.

Henüz geçen hafta Eskişehir’de yaşanan orman yangınında hayatını kaybedenlerin acısı tazeliğini korurken, dün Bursa’da bir itfaiye eri dumandan etkilenip kalp krizi geçirerek aramızdan ayrıldı. Adı belki bir haberde geçecek, belki bir tabelada, ama onun nefesi doğa için verilen son nefeslerden biriydi.

Bu yangınlarda sadece çamlar, meşeler, kuşlar, sincaplar değil; binlerce yıllık ekosistem, nesiller boyu biriken biyolojik hafızada yok oluyor. İçinde binbir canlıyı barındıran, toprağı besleyen, havamızı temizleyen, bize oksijen olan ormanlarımız; cehaletin, ihmalin, rantın ve sorumsuzluğun kurbanı oluyor.

Yangının nedeni ister sabotaj, ister ihmal, isterse doğal sebepler olsun, sonuç değişmiyor: Yaşam yanıyor!

Yangınla mücadele eden kahramanlar, saatlerce alevlerin içinde kalıyor. Onlar sadece ormanı değil, bizi, çocuklarımızın geleceğini kurtarıyor. Ama ne acıdır ki, onlar da tükeniyor. Bursa’daki itfaiyeci kardeşimiz, bu tükenmişliğin en trajik örneği. Görev başında kalbi dayanamayıp durdu. Çünkü doğa da, insan da bu yükü daha fazla kaldıramıyor.

Orman, sadece ağaç değildir. Orman, bir ekosistemdir. Sessiz çığlıkların yuvasıdır. Bir ağacın kül olmasıyla sadece bir odun yanmaz, binlerce canlının yuvası, bir iklim dengesi, bir yaşam zinciri kopar. Her yangın, çocuklarımızın temiz hava hakkını çalıyor. Her küle dönen ağaç, kuraklığın, susuzluğun, kıtlığın ayak seslerini getiriyor.

Yangınları önlemek için sadece yazın değil, yıl boyunca ormanlarımızı korumaya yönelik eğitimler, denetimler, caydırıcı yasalar devreye alınmalı.

Ormanlık alanlarda piknik, ateş yakma, cam şişe bırakma gibi ihmallerin önüne geçmek için ciddi bir bilinçlendirme kampanyası başlatılmalı. Yangınlara erken müdahale için teknoloji kullanılmalı; insansız hava araçları, uydu sistemleri aktif izleme yapmalı.

Ancak bunların ötesinde, doğaya bakış açımız değişmeli. Ormanı yalnızca yeşil bir alan değil, yaşayan bir organizma olarak görmeliyiz. Onun bize verdiği oksijeni, serinliği, huzuru ve hayatı anlamalıyız. Çünkü ormanı korumak, kendi nefesimizi korumaktır.

Bu yaz yine yandık. Yine ciğerimiz kavruldu. Ama bir daha yaşamayalım istiyorsak, bu yangınların ardından sadece külleri değil, dersleri de toplamalıyız.

Unutmayalım:

Ağaç yanarsa orman ölür, orman yanarsa insan ölür!