Ekin Hazal DOĞRUYUSEVER/ Geçtiğimiz yıl sokağa çıkma yasağı nedeniyle buruk bir sevinçle geçen Ramazan bayramı, bu yıl yine tedbir ve önlemlere uyarak kutlanmaya devam ediyor. Bayramda yüz yüze iletişim kurmanın önemine değinen Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı Rıza Sümer,”Eskiden hiçbir akrabamızı ziyaret etmeden, elini öpmeden günü bitirmezdik. Ben, şu an elimin öpülmediği bayramları yaşıyorum” diye konuştu.

Bayramı dolayısıyla Yeni Journal’a konuşan Rıza Sümer, çocukluğundaki bayram sabahlarının coşkusunu aradığını dile getirerek “Şehirleşmenin getirdiği karmaşıklık, yoğun iş temposu, köy ve mahalle kültüründen uzaklaşma, insanları biraz kendi içine kapadı” dedi.

”Artık kapıların zilleri çalmıyor “

Sümer: Eski bayramları düşündüğümde, yani 1960'lar ve 70'ler’e baktığım zaman şimdiki bayramların eskisi gibi yaşanmadığını fark ediyorum. Neredeyse hiçbir benzerlik kalmadı. Geçmişe dönüp baktığımda, yerleşim yerlerinde, evlerde, okullarda, sokakta bayram günleri canlılık olurdu. İnsanların yaşama bakışları bile daha farklıydı sanki. Bayram, eskiden en çok köylerde, yerleşim birimlerinde, mahallelerde ve okullarda kutlanırdı. Şimdi köyler genişledi, mahalleye döndü. İnsanlar, büyük kentlere göçtü. Tek katlı binaların yerini, büyük gökdelenler, plazalar aldı. Çok sayıda sokak ve cadde oldu. Dolayısıyla, metropol şehirlerde daha çok insan yoğunluğu var. Zaman zaman şunu gözlemliyorum; üzülerek söylüyorum bunu ne yazık ki insanoğlu birbirine karşı bir yabancılaşma içerisine girdi. Şehirleşmenin getirdiği karmaşıklık, yoğun iş temposu, köy ve mahalle kültüründen uzaklaşma, insanları biraz kendi içine kapadı… Tüm dünyada durum böyle, özellikle pandeminin de etkisiyle hayatımızı daha izole yaşar olduk. Tüm bu saydıklarım, bayramların eski heyecan ve neşeyle kutlanmasının önüne geçiyor” dedi.

“Eskiden, el öpmediğimiz büyüğümüz olmazdı”

Çocukluğundaki bayramları anlatan Sümer, “Bayram öncesinde gece, gözümüze heyecandan uyku girmezdi. Yeni elbiselerin, yeni ayakkabıların heyecanı hepimizi sarardı. Sabah olduğunda, yeni kıyafetlerimizi ve boyalı ayakkabılarımızı giyip, yürüyerek ziyaretlere giderdik. O zamanlar, yakınlarımız yürüme mesafesinde otururdu. Şimdi kentleşmenin getirdiği genişleme ile birlikte bu mesafe aralığı büyüdü. 50'li 60'lı yıllardan bahsediyorum. Herkesin mutlu olduğuna inanır, yaşamaya değer diye sevinirdik. Çünkü bazı şeylerin farkında değildik. Daha sonra, dünyada yaşanan işgaller, savaşlar çıkınca sanıyorum bizden sonraki kuşaklar bayramı bizler gibi yaşayamadı. Eskiden, el öpmediğimiz büyüğümüz olmazdı. Bayramın büyük bir bölümü, büyüklerimizi ziyaret ederek geçerdi. O zamanlar, bayramlarda yazlık, otel, tatil kavramı neredeyse hiç yoktu. Hatta mahallemizde köyümüzü terk etmeyi bırakın, bayramlarda başka bir yere gitmeyi bile doğru bulmazdık. Ben, şu an benim elimin öpülmediği bayramları yaşıyorum. Hiçbir büyüğümüzü üzmezdik bunu kendimde yaşıyorum. İnsanları yüz yüze iletişimle bir araya nasıl getirebiliriz onu konuşmalıyız. Birbirimizin hayatına, yaşamına dokunmalıyız. Birlik içerisinde hareket etmeli ve manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Bayramlarda yaşadığımız bu iletişim kopukluğunu, tek bir sebebe bağlayamayız. Eğitim sistemi, ekonomi, sosyal ilişkiler, teknolojinin yanlış kullanımı kısaca birçok şeyle bağlantılı bir durum” diyerek manevi değerlere sahip çıkılması gerektiğine vurgu yaptı.

“Bayramlarda görüntülü değil, yüz yüze görüşelim”

Bayramlar değil insanlar değişti diyen Sümer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsanlar yerleşim yeri olarak da birbirinden uzak olunca eskisi gibi gelip gitme, bayram ziyaretleri kalmadı. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte, teknolojik ve enformasyon alanında önemli gelişmeler kaydettik fakat internetin de getirdiği bireyselliği sanırım hepimiz içselleştirdik. Şimdi çoğu kişi, bayram ziyareti yapmak yerine, internet üzerinden görüntülü konuşuyor, şablon mesajlar atıyor. İnternet üzerinden yapılan görüntülü görüşmeler eski sohbetleri, eski sıcaklığı, yüz yüze iletişimi yerine getirmiyor. Göz temasını sağlamıyor. Samimiyeti engelliyor, birlikte vakit geçirmeyi bir şeyler paylaşmayı engelliyor. Bayramlarda görüntülü görüşme değil, göz göze iletişim olmalı. Eski bayramların olmamasının nedeni kesinlikle insanlar… Eskiden hiçbir akrabamızı ziyaret etmeden, onun elini öpmeden günü bitirmezdik. Harçlık alırdık, bizim için büyük bir sevinç kaynağıydı. Aldığım harçlıklarla kağıt, kalem, defter alırdım. Köyde topladığım harçlıklarla okuma yazmayı öğrendim. Bazen eski bayramlarımızı öyle arıyorum ki... Eskiden Ankara- Rüzgarlı Sokak'ta gazetecilik yaptığım zamanlar işçisi, memuru, gazetecisi hepimiz bir arada olur görüşürdük. Şimdi herkes günlük koşuşturma telaşı içinde. İstesek de çok sık bir araya gelemiyoruz. Yakınlığın içerisinde uzaklık yaşıyoruz aslında. İnsanlar kendi yarattıkları ve belki de istemedikleri bir çelişkinin etkisiyle ne yazık ki mutlu değiller”

İnsan ilişkilerinin odak noktasında empatinin olması gerektiğini vurgulayan Sümer, birbirimizi anlamanın yolunun acılara ortak olmaktan geçtiğini söyledi.

Sümer, “Yakın zamanda Rusya- Ukrayna gerilimi patlak verdi. Dünyanın herhangi bir yerinde insanlar acı çekerken, ben burada tam anlamıyla bayramı kutlayamıyorum. Acılarımıza, empati yapabilmek oldukça önemli. Bu anlamda kendi sözümü hatırlatırım. Biz ‘oh çok şükür’ derken, dünyanın herhangi bir yerinde veya yakınımızda birileri üzülüyor ve ah çekiyorsa orada oh denmemeli” ifadesini kullandı.

“Hem yaşamalıyız hem de birbirimizi yaşatmalıyız”

Son olarak, Yeni Journal okurlarına seslenen Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı Rıza Sümer, “Hayat gerçekten çok uzun değil şu anda bunları ifade ettiğimiz saniyelerin bile geri gelmemek üzere geçip gittiğini biliyoruz. Yaşamak, oldukça kıymetli. Sadece yaşamak da değil, yaşamak ve yaşatmak oldukça önemli. Hem yaşamalıyız hem de birbirimizi yaşatmalıyız. Dünya, herkese yetecek kadar zengin ama insanlar toprağı, suyu, havayı kirletiyor. Kadınlarımıza, çocuklara, hayvanlara şiddet giderek artıyor. Bunun önüne geçip barış, huzur ve mutluluk içerisinde yaşamanın yollarını bulmalıyız. Anadolu demek, hoşgörü, sevgi, saygı, dostluk, barış, demek” diyerek sözlerini tamamladı.