MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi lehine söylenebilecek en güçlü argümanlardan birinin, yüzde 50 artı 1 oyla iktidara gelebilmek için partiler arası uzlaşmayı sağlaması, kutuplaşmayı azaltması olduğunu belirterek, "Milli birlik ve bütünlük için hayati önemde olan bu güçlü yönü savunmak yerine, bundan geri adım atma anlamına gelen yüzde 40 oranını dillendirmek, başkalarının değirmenine su taşımaktır." dedi.

Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda, "zillet ittifakının, bürokrasiyi tehditten, yabancı misyon şeflerini tebrikten, teröristleri taltiften, emperyalizme teşrifatçılıktan, her türlü tefrikadan özel bir haz aldığını" söyledi.

"Türkiye’ye karşı nerede bir cephe açılmışsa maalesef CHP’sinden İP’ine, HDP’sinden diğer marjinal partilerine kadar hepsi içindedir." diyen Bahçeli, "Hırslarına, nefislerine, egolarına, küçük heveslerine yenilmiş zillet partilerinin Türkiye’nin hem yönetim sistemiyle hem milli birliğiyle hem de istiklal davasıyla iflah olmaz meseleleri vardır ve maalesef gerçekler gün gibi meydandadır." şeklinde konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun, geçen hafta bir Yunan gazetesine demeç verdiğini, "yine çuvalladığını" ifade eden Bahçeli, "Demiş ki 'iktidara geldiğimizde Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı kuracağız. Neden savaşıyoruz?' Sayın Kılıçdaroğlu, savaş nerededir? Savaşan kimdir? Terörle mücadeleye 'hayır' diyen, Türk askerine 'hayır' diyen, buna karşılık terör örgütlerine 'evet' diyen yozlaşmış bir zihniyetin savaştan anladığı, savaşla kast ettiği nedir?" diye sordu.

Yunan gazetesine, Akdeniz ve Ege’deki egemenlik mücadelelerindeki haklılığını anlatmayan, Yunanistan’ın artan tahriklerine ve silahlanmasına tepki göstermeyen Kılıçdaroğlu'nun, bir kez daha yanlışa gömüldüğünü, bir kez daha gayri milli siyasetini deşifre ettiğini savunan Bahçeli, "İşte CHP budur, işte Kılıçdaroğlu böylesi bir çıkmazın anaforundadır." dedi.

Diğer yandan, bu partinin bir grup başkanvekilinin, televizyona çıkıp, "HDP’nin PKK ile ilişkisi olduğunu görmedim" diyecek kadar milli gerçeklerden koptuğunu, Kılıçdaroğlu’nu tamamladığını belirten Bahçeli, şöyle devam etti:

"Be hey gafil, bakıyorsun, ama görmüyorsun; görüyor, ama itiraf edemiyorsun. PKK ile HDP’nin kanlı madalyonun iki yüzü olduğunu cümle alem gördü de bir tek siz mi görmediniz, yalnızca siz mi fark edemediniz? Bu nasıl boş kafadır? Bu nasıl pes etmiş, teslim olmuş, katile hayran olmuş sefil bir zihniyettir? Bununla da kalmayan bu siyasi bedhah 'Demirtaş’ın ve Kavala’nın tutukluluğunu doğru bulmuyoruz' açıklamasıyla, CHP’nin kimlerin elinde un ufak olduğunu ispatlamıştır. Demirtaş’ın niye tutuklu olduğunu ben söyleyeyim, çünkü teröristin yeri sokaklar, siyaset koridorları, özgür bir hayat değil, demir parmaklıkların arkasıdır. Bu ülkede kuyumuzu kazmaya çalışan Sorosçulara müsamaha yoktur, bunların da adresi cezaevidir. CHP yönetiminin teröristlerle ve Sorosçularla bu denli iç içe geçmesi öncelikle geçmişlerine, kendi partililerine hakaret, hatta hıyanettir.

Kılıçdaroğlu’nun 'iktidarımızda başörtülü bakan olacak' ifadesi de sömürüdür, istismardır, vaki gerçekleri görememenin hüsranıdır. İktidara gelmesi hayal olan bu zihniyetin Türkiye’de başörtü meselesinin çözüldüğünden, artık bu meselenin çok gerilerde kaldığından haberi yoktur. Siz başörtülü bakanı konuşmaktan önce, ikna odalarında eziyet ettiğiniz, üniversite kapılarından geri çevirdiğiniz gencecik kızlarımızın hesabını verin de görelim. CHP ile İP’in paçası tutuşmuş olacak ki, genel başkanlar düzeyinde birbirlerine ziyaretleri sıklaştırmışlar, en son olarak asık ve mutsuz yüz hatlarıyla kamuoyunun huzuruna çıkmışlardır. Ne yaparlarsa yapsınlar, milletin demokratik tecziyesinden kesinlikle kurtulamayacaklardır. İP’in başkanı, Türkiye’nin farklı farklı mahallere bölündüğü söylüyor. Bu dil bölücü bir dildir. Bu üslup zararlıdır, zillettir. Türkiye doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine birdir, bütündür, Türk milleti ise büyük ve kutlu bir ailedir. Bölünen mahalleler değil, zilletin ta kendisidir. Ne sokaklarımızı ne mahallelerimizi ne şehirlerimizi ne vatanımızı ne de insanlarımızı bölmeye hiç kimsenin, hiçbir alçağın gücü yetmeyecektir."

Gazetelerde, televizyon ekranlarında hala yüzde 50 artı 1 tartışmasının kıyasıya devam ettiğini anımsatan Bahçeli, tam bir kafa karışıklığının hakim olduğunu belirtti.

"Şimdi beni iyi dinlesinler, onlara yüzde 50 artı 1 anlatayım da biraz ders alsınlar, sonuç çıkarsınlar, bu konuyu da daha fazla sündürüp sağa sola çekiştirmesinler." diyen Bahçeli, dünyada cumhurbaşkanı veya devlet başkanını halkın seçtiği 99 ülkede geçerli oyların yüzde 50 artı 1’ini alan adayın seçilmesinin, anayasal norm olarak kabul edildiğini aktardı.

Yine dünyada 103 ülkede cumhurbaşkanını veya devlet başkanını halk seçerken bunlardan 99’unda salt çoğunluk uygulandığına dikkati çeken Bahçeli, "Cumhurbaşkanı ya da devlet başkanının halk tarafından seçilmesinde uygulanan ikinci usul yüzde 40 artı 10 olarak isimlendirilen sistemdir. Altını çizerek ifade etmek isterim ki; bu sistem sadece Bolivya, Kosta Rika, Ekvator ve Arjantin’de geçerlidir. Mezkur bu sistemde iki turlu yapılan seçimlerde ilk turda geçerli oyların yüzde 40’ını alıp en yakın rakibine yüzde 10 fark atan adayın ilk turda seçilmesi esas kabul edilmiştir." değerlendirmesinde bulundu.

Tek turda yüzde 40 oyla seçilme yöntemini öngören ülke örneğinin dünya üzerinde olmadığını belirten Bahçeli, böyle bir tercih halinde yürütme organının seçiminde, demokratik meşruiyet sorunu doğacağını kaydetti.

Bahçeli, devlet başkanı veya cumhurbaşkanını halkın seçtiği tüm sistemlerde, demokratik meşruiyet gereğince geçerli oyların salt çoğunluğu ile seçilmesinin temel kaide olduğunu ifade ederek, "Salt çoğunluk usulünü değiştirmeye kalkmak ve bu konuyu tartışmaya açmak yönetim sistemine karşı güvensizliği ve şüpheyi körükleyecektir. Takdir ederseniz ki bu doğru değildir, masum bir talep değildir, Türkiye’nin çıkarına uygun olamayacaktır." diye konuştu.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi lehine söylenebilecek en güçlü argümanlardan birinin, yüzde 50 artı 1 oyla iktidara gelebilmek için partiler arası uzlaşmayı sağlaması ve kutuplaşmayı azaltması olduğunu dile getiren Bahçeli, "Milli birlik ve bütünlük için hayati önemde olan bu güçlü yönü savunmak yerine, bundan geri adım atma anlamına gelen yüzde 40 oranını dillendirmek, başkalarının değirmenine su taşımaktır. Bunu ulu orta konuşanlar da iyi niyetli sayılamayacaktır." dedi.