Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Uluslararası İyilik Ödülleri" törenine katıldı. Törende konuşan Erdoğan, yurt dışından programa teşrif eden misafirleri Türkiye'de ağırlamaktan duydukları memnuniyeti dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İki yıllık bir aranın ardından küresel iyilik neferleri olarak gördüğüm siz kardeşlerimle tekrar buluşmanın, tekrar hasret gidermenin bahtiyarlığını yaşıyorum. İyilik Ödülleri Töreni münasebetiyle bu güzel atmosferde kalplerimizi bir araya getiren Türkiye Diyanet Vakfına ve Diyanet teşkilatımızın saygıdeğer yöneticilerine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum." diye konuştu.

Erdoğan, polisten askere, sağlıkçılardan din görevlilerine, eğitimcilerden sosyal hizmetler personeline, AFAD görevlilerinden bütün resmi ve sivil toplum kuruluşlarına kadar yüz binlerce insanın Vefa Sosyal Destek Gruplarında iki yıl boyunca gece gündüz demeden canla başla çalıştıklarını; ailelerinden, boş vakitlerinden, hatta kendi sağlıklarından fedakarlıkta bulunarak toplumun en kırılgan kesimlerine yardım ettiklerini belirtti.

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." buyuran büyüklerin izinden giderek devletin "kerim" vasfının tüm dünyaya bir kez daha gösterildiğini dile getiren Erdoğan, "Biz de şükran borcumuzun bir nişanesi olarak bu seneki Vefa Ödüllerinin ilkini kendilerine takdim ediyoruz. Salgın boyunca, insanı insan yapan hasletleri diri tutan Vefa Sosyal Destek Grubundaki tüm kardeşlerime ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Rabb'im bizleri bir daha böyle sağlık musibetiyle yüz yüze bırakmasın diye dua ediyorum." ifadesini kullandı.

"İyilere hürmet ve vefa nasıl önemliyse, kötülere ve zalimlere karşı haşmetli olmak da o derece hayati öneme sahiptir." diyen Erdoğan, Türk milletinin 40 yıla yakın bir süredir bölücü terörle mücadele eden, terörizmin acısını çok iyi bilen bir millet olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, farklı isimler altında faaliyet gösteren ama hepsinin de amacı Türkiye'nin birliği, beraberliği, huzuru, refahı olan terör örgütlerinin saldırısı altında olunduğuna işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Uzun terörle mücadele dönemimizde, güvenlik güçlerimizden ve masum vatandaşlarımızdan binlerce şehit verdik. Çocukları, kundaktaki bebekleri, okula giden öğrencileri, daha ömrünün baharındaki öğretmenleri, kurban eti dağıtan 15 yaşındaki körpe delikanlıları, rızkının peşindeki garsonu, müşteri bekleyen esnafı, namaz kıldıran imamı katleden; Allah'ın adının anıldığı ibadethaneleri, Kur'an kurslarını, kütüphaneleri ateşe veren bir barbarlığa defalarca şahit olduk. Bölücü örgüt mensupları yaklaşık 40 yıldır tam bir gözü dönmüşlükle sadece yaktılar, sadece yıktılar; baskı, şiddet ve tehditle Kürt kardeşlerimizin hayatını zindana çevirdiler. Halkımızın kanından ve gözyaşından beslenen bu nebbaşlar, ilk günden itibaren en büyük yarayı Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abhaz'ıyla, anaların yüreklerinde açtılar. Analarından zorla kopardıkları gencecik çocukları ölüme gönderirken kendi çocuklarını Avrupa'nın başkentlerine tatile yolladılar. Kütüphanelerini yaktıkları, öğretmenlerini şehit ettikleri, okullarını ateşe verdikleri mazlum Kürt çocuklarını cehalete mahkum ederken, kendi evlatlarına Avrupa'nın en iyi, en lüks, en pahalı okullarını layık gördüler."

Diyarbakır annelerinin, 925 gün önce terör örgütüne karşı açtıkları isyan bayrağıyla bu iki yüzlülüğe "edi bese" dediklerini belirten Erdoğan, "Bir avuç cesur ana, on yıllardır benim Kürt kardeşlerimin sırtına kene gibi yapışan, kanını sülük gibi emen zalimlere artık yeter diyerek ihtar verdiler. Başlattıkları evlat nöbetiyle, Diyarbakır anneleri sadece korku duvarlarını parçalamakla kalmadılar, aynı zamanda siyasetçi görünümlü insan kaçakçılarının maskelerini de aşağı indirdiler." diye konuştu.

Diyarbakır annelerinin "Evlatlarımızı geri istiyoruz." haykırışının, teröre ve bölücü örgütün uzantılarına vurulmuş en ağır darbelerden biri olduğunun altını çizen Erdoğan, "Terör örgütünün kirli, karanlık, korkak yüzü bir avuç kadının direnişiyle tarihte ilk defa bu derece ayan beyan ortaya çıkmıştır." dedi.

Erdoğan, Diyarbakır annelerinin bu eylemleri sürecinde Türkiye'nin muhalefetiyle, medyasıyla, yazarı, sanatçısı, siyasetçisiyle kimin nerede durduğunu da görme fırsatı bulduğunu anımsatarak şöyle devam etti:

"Kandil'deki kan tüccarlarının gönüllü avukatlığını yapanlar, üç günlük siyasi çıkarları için bölücü örgütün uzantılarıyla iş tutanlar, daha ilk günden itibaren Diyarbakır annelerini itibarsızlaştırmak için çok gayret sarf ettiler. Ağızlarını her açtıklarında bize kadın haklarından, insan yaşam hakkından, demokrasiden, özgürlüklerden dem vuranlar Diyarbakır'daki o yüreği yanık anaların masum eylemlerine bir kez olsun destek çıkmadılar. Bunu, Batı'nın George'una söylüyorum, Helga'sına söylüyorum. Hani sizin insan haklarımız? Niye sesiniz çıkmıyor? Eğer onlardan, o terör örgütü mensuplarından birileri olsaydı Diyarbakır'dan ayrılmazdınız. Ama ne yazık ki o terör örgütü mensuplarından olmayınca gelip kapılarını bile çalmadınız. Terör örgütüne ve siyasi uzantılarına tepki göstermek yerine ahlaksızca devleti suçlayanlar oldu. Diyarbakır'a gidip de ittifak ortaklarından ürktükleri için anaların kapısını çalmaktan korkan, acılarını paylaşmaktan çekinen, hatta bu cesur anneleri tehdit eden siyasetçi müsveddelerini de gördük. Kaldıkları otele davet ettiler, ayaklarına gitmediler, gidemediler."

Yasin Börü'nün katillerini aklamak için seferber olanların, ciğerpareleri zorla dağa kaçırılan anneler için kıllarını dahi kıpırdatmadıklarını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Diyarbakır anneleri, dünya hak mücadelesi tarihine altın harflerle yazılan, onurlu duruşlarıyla işte tüm bu riyakarlıkları da ortaya koydular. Bu seneki ikinci Vefa Ödülü'nü, başlattıkları nöbetle evlatlarını terörün pençesinden kurtarmaya çalışan yiğit Diyarbakır annelerine veriyoruz. Cesaretleriyle, fedakarlıklarıyla, karşılıksız sevgileriyle yolumuzu aydınlatan Diyarbakır annelerini bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Anaların sabrı, dirayeti ve duasıyla inşallah bu ülkeyi terör belasından muhakkak kurtaracağız."

Modern dünyada, insanın giderek daha fazla yalnızlaştığını, daha fazla içine kapandığını, fıtratına daha fazla yabancılaştığını dile getiren Erdoğan, hayatı kolaylaştırması gereken teknolojik araçların, sundukları sahte ve sanal mutluluklarla insanı gerçek hayattan daha çok kopardığını söyledi.

Sılayırahmin unutulduğu, büyüklere saygının geri plana itildiği, bireyin sadece kendi refahı, ikbali, çıkarı için çalıştığı bir girdaba sürüklenildiğini söyleyen Erdoğan, "Salgın bize hem kul olarak acizliğimizi hem de hayatta maddiyat dışında, peşinde koşulması gereken daha yüce gayeler olduğunu hatırlatmıştır. Mesele, kulluğunun bilincine vararak, insanı insan yapan kadim değerleri yeniden ihya edebilmektir. İçinde sürüklendiğimiz bu girdaptan ancak iyiliği büyüterek, merhameti yücelterek, yardımlaşmayı artırarak, iyiliğin kanatlarına daha sıkı tutunarak çıkabiliriz." dedi.

İyilik ve ihsanı sadece vicdan barometresi yükselince başvurulan bir davranıştan ziyade, hayatın merkezine oturtmak, sürekli kılmak, sürdürülebilir kılmak gerektiğini ifade eden Erdoğan, "Bunu başardığımızda hem vicdanımızın hem hayatımızın hem de dünyanın daha huzurlu bir yer haline geldiğini göreceğimize inanıyorum." diye konuştu.