İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Adana'da yaşananlar bize gösterdi ki Sayın Erdoğan'ın bacısı olmak için başörtülü olmaktan önce kendisine tabi olmak gerekliymiş. Yani asıl mesele dindar olmak değil, yandaş olmakmış. Başörtülü kadınlarımızın hukuku AK Parti'ye oy verdikleri sürece kutsalmış." dedi.

Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasına, ölüm yıl dönümü öncesinde eski BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu rahmet ve minnetle anarak başladı.

Geçen cuma günü Çanakkale Zaferi'nin 107. yılını idrak ettiklerini anımsatan Akşener, her nedense milli günlere denk gelen cuma namazı hutbelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı yönetiminin aklına Atatürk'ün gelmediğini, hutbelerde Atatürk'ün anılmadığını söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığının, hutbelerde Atatürk'ün adını anmamak için özel bir çaba harcadığını öne süren Akşener, "Küffara karşı serden geçen aziz ecdadımıza herkesten önce sizin vefa göstermeniz gerekmez mi? Ay yıldızlı bayrağımız, Türk yurdunun üzerinde ilelebet dalgalanabilsin diye göğsünü siper eden istiklal kahramanlarına bir Fatiha'yı çok görmek ayıp değil mi? Gazi Mustafa Kemal'in adını anmamak her şeyden önce mukaddesatımıza aykırı değil mi? Yazıklar olsun." diye konuştu.

"Projeye değil, ranta karşıyız"

Meral Akşener, 1915 Çanakkale Köprüsü'nün açılışının yapıldığına işaret ederek, projeye değil, ranta karşı olduklarını belirtti. İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çünkü o rant, devletin hazinesinden çıkıyor. Milletimizin helal parası, haramzadelerin cebine indiriliyor. Çalışanlarımız, emeklilerimiz, esnafımız, çiftçilerimiz, milyonlarca vatandaşımız, pahalılıkla, yoklukla, yoksullukla mücadele ederken bay kriz, proje görünümlü tezgahlar üzerinden milyonlarca doları rantın beş atlısına bir çırpıda ödüyor. Pandemide vatandaşına iki yılda layık gördüğü nakit desteğin katbekat fazlasını o rant çetesinin tek bir üyesinin cebine aynı gün koyuveriyor. İşte bizim karşı olduğumuz şey bu soygundur. Bizim karşı olduğumuz şey, millet hazinesine el uzatılması, adaletsizlik ve bu haksızlıktır.

Çelişkiler insanı bay kriz, eskiden ne diyordu hatırlıyor musunuz? 'Bu köprüler, yollar, tüneller için devletin, yani milletin kesesinden beş kuruş çıkmıyor'. Ama bu arkadaşımız daha nice konuda yaptığı gibi Çanakkale Köprüsü'nün açılışında yine kendi kendini yalanladı. Köprünün geçiş ücretini 200 liracık olarak açıkladı. 'Geçen 200 liracık verecek ama üzerini de devlet olarak biz tamamlayacağız' dedi. Yani nihayet gerçeği itiraf etti."

Çanakkale'de adalar hariç iki yaka arasında feribotların günde 7 bin araç taşırken, bu köprüye günlük 45 bin araç garantisi verildiğini dile getiren Akşener, şunları kaydetti:

"Şaka gibi ama maalesef gerçek. Bu matematik üstadı arkadaşlar günde 45 bin, yılda 16,5 milyon araçlık garanti verdiler. Yani müteahhit firmalara yıllık 246 milyon avroyu garanti ettiler. Bitmedi, sözleşmeyi imzaladıkları gün avro 4 lira 80 kuruştu. Bugünse 16 lira 40 kuruş. Daha inşaat devam ederken maliyet 3,5 kat arttı. İşte size AK Parti'nin bir yandan vatandaşa 'dövizini bozdur' çağrıları yaparken öbür taraftan yandaşının eline avrocukları sayan üstün yönetim anlayışı. İşte size bitmeyen bir yerli ve millilik edebiyatı arasından milletin hazinesini dövizle borçlandırmakta hiçbir sakınca görmeyen AK Parti zihniyeti. Ben 'neden köprü yaptınız' demiyorum. 'Honkong'la Çin'i bağlayan köprünün kilometre maliyeti 360 milyon dolarken bay krizin yaptırdığı köprünün kilometre maliyeti neden 900 milyon dolar' diyorum."

"Bunlara artık şaşırmıyoruz"

İstanbul ve Aydın'daki temaslarında vatandaşların kendisine anlattığı sorunları aktaran Akşener, konuşmasının bir bölümünde Tariş Pamuk ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği eski Pamuk Ürün Koordinatörü Mehmet Ramazan Karayel'i kürsüye davet etti.

Karayel'in konuşmasından sonra sözlerine kaldığı yerden devam eden Akşener, AK Parti iktidarının, tohumun, toprağın ve çiftçinin kıymetini bilmediğini, çiftçilerin alın terine nankörlük ettiğini ileri sürdü.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin yabancı yatırımcılara hitap ederken bürokrasiye yönelik sözlerini hatırlatan Akşener, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde "böyle bir rezalet, cıvıklık ve laubali bir yönetim anlayışının" görülmediğini iddia etti.

Bu açıklamanın bir devlet krizi olduğunun itirafı olduğunu öne süren Akşener, şu görüşleri paylaştı:

"Aslında Nebati bakan diyor ki 'biz kanun, yasa, yönetmelik tanımıyoruz. Sizler de Türkiye'ye yatırım yaptığınız takdirde Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarıyla veya kurumlarıyla bir sorun yaşarsanız bize gelin. Biz sizin adınıza bütün yasal şartları ortadan kaldıralım. Yani Türkiye'de kurumsal bir devletle muhatap olmayın, gelin doğrudan kişilerle muhatap olun' diyor. Neresinden bakarsanız bakın, içinde yaşadığımız bu ucube sistemin ucubeliğinin bundan daha net bir ifadesi ve tarifi olamaz. Ama bunlara artık şaşırmıyoruz. Çünkü iktidara gelişlerinin üzerinden 20 sene geçmesine rağmen ne Sayın Erdoğan ne de birlikte çalışmayı seçtiği bu fevkalade nitelikli arkadaşlar bir türlü devlet kavramını özümseyemediler, Cumhuriyet ile barışamadılar, Atatürk’ü anlayamadılar, O'nun büyük vizyonunu kabullenemediler."

Akşener, AK Parti döneminde devletin olabildiğince zayıfladığını, kişilerin ise güçlendiğini, karşılarında adeta 14. Louis gibi "Devlet benim" diyen bir Erdoğan olduğunu savundu.

Adana'daki olaylar

Bugün Türkiye'de ne modern bir devletten ne de eşit vatandaşlıktan bahsedemeyeceklerini iddia eden Akşener, Adana'daki olayları hatırlattı.

İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bunun çok acı bir örneğine geçtiğimiz günlerde Adana'da şahit olduk. Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, başörtülü bacıları konusunda çok hassastır. Her fırsatta başörtülü kadınlarımızın hakkından, hukukundan bahseder. Biz sanıyorduk ki Sayın Erdoğan için bu ülkenin tüm dindar kadınları birer kız kardeştir. Meğerse işin aslı öyle değilmiş. Meğerse başörtülü olmak, dindar olmak, Müslüman olmak, Sayın Erdoğan'ın bacısı olmak için yeterli bir kriter değilmiş. İşte biz Adana'da tüm çarpıcılığıyla aslında bu gerçeği gördük.

Adana'da yaşananlar bize gösterdi ki Sayın Erdoğan'ın bacısı olmak için başörtülü olmaktan önce kendisine tabi olmak gerekliymiş. Yani asıl mesele dindar olmak değil, yandaş olmakmış. Başörtülü kadınlarımızın hukuku AK Parti'ye oy verdikleri sürece kutsalmış. Yani oyunu basarsan baş tacısın, itiraz edersen copu yersinmiş. Hey gidi hey. Yunus ne güzel söylemiş; 'Zulm ile abad olanın, ahiri berbad olur'. Erdoğan 'Kimler kimlerle berabermiş' diye bağırıyordu. Bu ülkenin dindar kadınlarının omuzlarında iktidara gelip o kadınları coplatarak iktidardan çekip gitmek, şu ironiye bakar mısınız? Geçekten ibretlik."

"Bu hastalıklı tavır, milletin geleceğini tehlikeye atıyor"

Bu hastalıklı tavrın, memleketin huzurunu, milletin geleceğini tehlikeye attığını bildiklerini kaydeden Akşener, bir kişinin kendi iradesini devletin bütün kurumsal yapısının üstünde konumladığı bir anlayışın mutlaka çuvallayacağını, şahsi hırslarına kapılanların hem kendi milletine hem de diğer milletlere yaşattığı acıları dünyanın her yerinde gördüklerini ifade etti.

Rusya'yı örnek gösteren Akşener, şu düşünceleri dile getirdi:

"Kiev'in, 48 saat içinde düşmesini bekleyenler, neredeyse bir ayını dolduracak bir savaşın içindeler. Ukraynalılar, çok zor koşullarda gösterdikleri mücadeleyle tüm dünyaya iki temel tarihsel gerçeği hatırlatıyor. Birinci gerçek; saldırgan, maddi açıdan ne kadar güçlü olursa olsun bağımsızlığa inanan ve bu uğurda mücadele eden bir milletin kaybetmesi mümkün değildir.

İkinci gerçek ise devleti kendiyle eş gören bir tiranlığın akıl ve uzmanlık gereken konularda mutlaka işleri batıracağıdır. Çünkü tiranların gerçeklik algıları bozuktur. Tiranlıklarda kimsenin gerçekleri söylemeye cesareti yoktur. Tiranların da zaten o gerçeklere ihtiyacı yoktur. Onların yalaka danışmanlara, partizan bürokratlara ihtiyaçları vardır. Bu yüzden de ne kendi milletlerine ne de insanlığa yarar sağladıkları görülmemiştir."

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de bu yolda emin adımlarla yürüdüğüne işaret eden Akşener, uluslararası yaptırımların, Rusya'yı bir anda onlarca yıl geriye götürdüğünü, adeta dünyadan yalıtılmış bir açık hava hapishanesine dönüştürdüğünü belirtti.

Akşener, "Devlet kurumsal yolundan bir kere ayrılınca gerisi de çorap söküğü gibi gelir. Sizden hesap soracak kimse olmadığı zaman ülkeyi babanızdan miras kalan bir dükkan gibi görürsünüz. Vatandaşınızı köleleştirmeye çalışır ülkenizi de pazarlanacak bir kupon arazi olarak görmeye başlarsınız. İşte Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının düştüğü durum da tam olarak budur." görüşünü savundu.

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Savaş'ın açıklamaları

Türkiye'de ciddi bir göç politikası sorunu olduğunu öne süren Akşener, "Sakın ola mevcut durumun gelişigüzel ve kontrolsüz bir şekilde ortaya çıktığını düşünmeyin. Bugünkü tabloyu bizzat Sayın Erdoğan istedi ve bizzat kendisi tasarladı. Her zaman olduğu gibi yine devletin bütün kurumsal değerlerini ve hafızasını hiçe sayarak bilerek ve isteyerek Türkiye'nin göç politikasındaki felsefeyi Türk milleti dışındaki herkesi memnun etmek üzerine kurdu. Bu politika öncelikli olarak ülkemizin kaynakları ile okuyan başarılı ve nitelikli insanlarımızın Batı ülkelerine gönderilmesini hedefliyor." ifadesini kullandı.

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş'ın, Suriyeli mültecilere ilişkin açıklamalarını hatırlatan Akşener, Savaş'ın son derece haklı bir soruna ve Hatay'ın geleceğine dair önemli bir tehdide işaret ettiğini söyledi.

Bu açıklamalar nedeniyle Savaş'a soruşturma açılacak kadar da kantarın topuzunun kaçırıldığını dile getiren Akşener, "Böyle konular, siyasi rant devşirilecek konular değildir. Kutuplaştırma siyaseti üzerinden sığınmacı sorunundaki beceriksizliği gizleyemezsiniz. Lütfü başkan, görevinin getirdiği sorumlulukla sizi işinizi yapmaya çağırdı. Bu kadar basit. Soruşturmalarla, baskıyla, iftirayla, Millet İttifakı olarak gerçekleri söylememize engel olabileceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz." diye konuştu.

Sığınmacılara vicdansızlık edilmesini istemediklerini belirten Akşener, sığınmacılara yönelik düşmanca söylem ve ırkçı eylemlerin sorunu çözemeyeceğini, bunun, acizlerin yöntemi olduğunu vurguladı.

Öte yandan Akşener'in konuşmasının sonlarına doğru salonda bulunan bir vatandaş, fenalık geçirdi. Toplantı salonu dışına çıkartılan kadına ilk müdahaleyi İYİ Parti'nin doktor milletvekilleri yaptı. Konuşmasını tamamlayarak salondan ayrılan Akşener, koridorda dinlenen vatandaşın yanına giderek, geçmiş olsun dileğinde bulundu.