Volkan ESER/ Bugünkü röportaj konuğumuz, Diyarbakır ve bölgede dürüst ve cesur bir yürek olarak tanınan bir şahsiyet. Buralarda her görüşten siyasetçinin muhtemelen tanıdığı, siyaseti tanımlarla konuşan bir siyaset duayeni, siyaset doktoru. Şair, yazar, düşünce insanı, on yıllardır fikrine değer verilen siyasi bir analist, Türkiyeli bir demokrat. Tüm bu tanımlardan öte, dostunun dostu, çıkarsız bir Kürt aydını Mahmut Şimşek hocamızdan söz ediyoruz.

Bu haftaki sorularımızın muhatabı. Onunla güncel konulardan; Taliban’ı, 28 Şubat’ı, muhafazakar bölge ve metropol Kürdlerini, HDP’yi, tıkanan ülke siyasetini, kurulan yeni partileri, tıkanan AK Parti’nin çıkış yolunu, değişen Erdoğan’ı sorduk.

Bu pandemi döneminde 40 kişiyle kurduğu ve genel merkezi Diyarbakır’da olan Toplumsal Mutabakat Derneği’nin sivil demokrasi için yepyeni söylemlerinin Diyarbakır ve Ankara’da yankı bulmasının; özellikle siyasi partilere yaklaşımları ve sivil örgütlenmelerde bilmediğimiz ve her sivil örgütlenmeye neden STK denilemeyeceğini anlattı. İşte Şimşek ile yaptığımız dolu dolu ve akıcı sohbetimiz;

- Hocam sizi yıllardır televizyonlarda izleyen, yazılarınızı okuyan biriyim. Siyasetin ve siyasetçilerin önünde hep yenilikçi ve genç fikirlerle yürüyüşünüzü hayranlıkla takdir ediyorum, Bu dik duruşunuz ile siyasetçiler kadar toplumun da size gösterdiği manevi sevgi ve saygı da az değil… Bu röportajın hafızalarda iz bırakacağına inanıyorum.

- Umarım. Ama sorular sorulmadan, hakkıyla yanıtlar verilmeden belli olmaz ki…

Başlayalım öyleyse…

Buyurun

-28 Şubat’ı yaratan askeri liderlerin tutuklanması gelişmesine kısaca değinerek başlayalım mı?

28 Şubatçıları siyasi jenositçi olarak görmek mümkün. Toplum fikren öldürülerek yaşayan ölü haline getirilmek istendi. Siyaseten hukuk haklı çıkarılmaz. Siyaset hukuken haklı hale getirilmeli. Bunu da normal şartlar altında sivil seçilmişlerden beklemek hakkımız. Bu sonuç gayet normal.

-Dışta Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesi, Taliban’ın süratle şehirleri ele geçirmesi nasıl bir şey? Ucu görünen ve üstümüze gelmesi muhtemel göçmen akını ülkemizde nasıl bir etki yapar?

- Bir problemi doğru değerlendirmek için o problemin her şeyini doğal ve doğal olmayan etkisini bilmek gerekir. Afganistan ile başlarsak; bugünkü sonuç için dünü yani Amerikan’ın 11 Eylül stratejisi ile Afganistan’ı işgalini ve Bin Laden’i son bir kez sivriltilip imha edilme nedenleri de hatırlamak zorundayız. Bize doğru gelen göçe, göç gözüyle bakacak olsak onları bir şekilde karşılar ve yollarsınız. Devletsiniz, devlet olarak gelenlerin can güvenliğini, mağduriyetleri kadar, niyetlerini izlersiniz. İnsani sorumluluğunuz gereği bir süre de bakarsınız. Bunlar ayrı şeyler, ama konu aynı zamanda ciddi sosyoekonomik maliyetler gerektiren ve her gün bira daha Türkiye’nin sırtında ağırlaşan bir konudur.

-Göçmenlere toplanma noktası olarak bir yer aranıyor ve Türkiye’nin adı öne çıkıyor, doğru bir şey mi?

Türkiye bu gibi konularda iyi niyetlidir, gayretlidir. Pozitif bir duruş sergilemesi insani olduğu kadar, İslami geleneklidir. Devletlerarası ilişkiler de ne konuşuluyor, ne durumdadır, bilmiyoruz. Gelişmeleri bilmek gerekir. Şunu herkes bilir; toplanma noktasının Türkiye olması stratejik olarak doğru değildir. En uygun toplanma noktası BM gözetiminde kendi ülkelerinde tampon bir alan veya buna uygun bir komşu ülkenin sınırlarında yer açmaktır. Bu şekildeki iki toplanma noktaları akla daha uygunudur diye düşünüyorum. Bu konu da Türkiye’ye oranla buna en uygun ülke Pakistan’dır. Yanılmıyorsam Afganistan’ın beş altı devletle sınır komşusudur. Çin, İran, Pakistan, Türkmenistan, Özbekistan gibi. Türkiye olsa olsa Batı dünyasına transit geçişlerinden önce toplanma ve tahliye yeri olabilir.

-Mahmut hocam, muhakkak göç olur, insanlara yaşanacak yer de buluruz. Afganistan ne olur, Taliban’ın ve ülkenin iç dinamikleri, örgüt içi durum, dış müdahaleler… Afganistan’ı ne hale getirdi, değil mi?

- Afganistan ne olurdan öte, Taliban ne olur, diye düşünmek lazım. Bundan sonraki süreçte Taliban’ı dikkate almadan Afganistan’ı tanımlamak her halde zor olacak. Afganistan Afganistanlı bir güce mı verildi? Yoksa ateşe benzin mi döküldü.

-Taliban nedir Hocam?

- 1994 yılında Kandahar’da bir medresede küçük bir talebe örgütü olarak göründü. Medrese talebelerinden siyasallaşmaya giden İslam emirliği iddiasında bir örgütlenmedir. Bizde de hatırlarsanız 1978’lerde, ilk çıkış yıllarında bölgede Apoculara “talebe” denilirdi. Bunlara da Batı kamuoyu ve medyası hâlâ Taliban (Talebe) der. Tabii Taliban İslami talebe anlamını içerir. Henüz merkeziyetçi bile olamamış heterojen radikal İslam’ı savunan yetmiş bin çıvarında silahlı bir örgüttür.

-Peki, Taliban dini mezhepler ve halklar mozayığı Afganistan’ı yönetebilir mi?

- Yönetmekten kastınız ve tanımınız nedir? Taliban ne ise yönetimi de o olur. Bir süre kapalı kutu olarak kalır, ama kendi içinde kavgaya tutuşması uzak bir ihtimal değildir. Beğendiğim yan yerel bir harekettir, ithal değil. İslami bir örgüttür. İslam’ı devlet deneyimi yoktur. Afganlılar aşiretsel, dinsel ve ulusal olarak kendilerince örgütlü ama oldukça yoksul bir halk. Korkarım; Afganistan’da şeriatı şeriatla çatıştırırlar. İslam dünyasını birbirine kırdırırlar. Bir de, her sorunun çeşitli çaresi var ama açlığın çaresi tektir; doymak ve doyurmak. Açlık insan da ne din bırakır, ne de iman.

-Doğruya doğru diyelim hocam, Amerika neden başarısız oldu?

- Efendim başarısız olan Amerika değil, Nato’dur. Amerika’nın Irak’dan önce Afganistan’ı terk etmesi yeni bir terör dalgası mı? DAİŞ’i Afganistan’a transfer mi? Radikal bir İslam devletinin siyasallığını sunumu mu? Bokoharam gibi dini psikopat görüşleri canlandırmak mı? Bilmiyorum. Ama hiç kimse Taliban üzerinden Afgan halklarını eleştirmekten öte İslam’ı vurmaya kalkan politikaların ihtimalini unutmasın. Amerika, Nato sadece başarısız olmuş görünüyor. Kaybettiği falan yok. Gerileyerek genişlemeyi hedefliyor. Amerika, Asya’da, “uzun bir adım geriyi, iki adım ileri’’ye oynayacak gibi...

-Nasıl hocam?

- Amerika birinci hamlede bertaraf etmek istemediği veya edemediği bir engelin önce bataklığını yaratarak boğar, boğdurur. Mış gibi yapar, ama sonunda dediğini yapar, yaptırır. Amerika, Avrasya’da ikinci Ortadoğu’ya hazırlanırken merkezi Afganistan, emanetçisi Taliban’dır. Gözüne kestirdiği alanı ise Afganistan’ın etrafındaki küçük ama doğal kaynaklar denizidir. Eğer yanılmıyorsam bunun için; Taliban’ı siyaseten vaftiz ederek terör örgütü listesinden çıkararak emanetçi olarak bırakması herkesin dikkatinde.

- Ankara’dayız ama dünyayı böyle somut değerlendiren bir Diyarbakırlı ağabeyden dinlemek çok hoş ve umut var ediyor beni

- Sevgili kardeşim siz Diyarbakır’ı ve Diyarbakırlıların doğal yaşamını unutmuşsunuz sanki. Bize siyaset içirilip, siyaset yedirdiklerini, bizi siyasetle uyutup, siyasetle uyandırdıklarını unutmuşa benziyorsunuz? Siz de bilirsiniz ki, her sokağımızın başında duran insanımız bunlardan fazlasını bilir. Her devlet biraz Pavlovcudur. Vatandaşlarını şartlı bir eğitimden geçirmek ister. Devlet kuraldışına çıktığı an tezi anti teze dönüştüğünün yanılgısını yaşar. Bizim gibi doğru yanlış sesli düşünenler de çıkar.

-Estağfurullah hocam. Söz Diyarbakır’a gelmişken, genel merkezi Diyarbakır’da olan ve tabanında muhtelif partili ve partisizlerden oluşan 40 kurucu üye ile kuruluşunuzu ve kongrenizi yaptınız. Diyarbakır ve Ankara’da toplumsal mutabakat derneğiniz, manifestonuz, söylemleriniz yeni kurulan partiler seviyesinde olmasa da epey ilgi uyandırdı. Bu ihtiyaç neden doğdu? Bu ilgi nerede oluştu?

- Haklısınız. Her enflasyonist ortam bir değer kaybı yaratır. Diyarbakır’da bin dört yüz kadar STK, DKK, Vakıf ve Parti var. Kanarya sevenler, Hint Horozu sevenler, spor kulüplerini çıkarır ise, diğer düşünce alanında olduğunu var sayacağımız derneklerin rakamı yine de bir hayli yüksek kalır. Bunların da istisnalar hariç herkes sahibinin sesi olma gayretinde ve bir süre sonra “ben sen bizim oğlan” amiyane tabiri ile bir siyasete angaje veya tabelaya dönüşüyor.

-Toplumsal Mutabakat derneğinizin manifestosun ’da hiçbir siyasi partiye gitmemek çizginiz nasıl bir radikallik? Siyasi partilere kapınız neden kapalı?

- Bu radikallik falan değil, kendi işine bakmaktır. Kimseler kapımız kapalı falan da değil. Herkes kendi işini yapsın istiyoruz. Dünya’da profesyonel yaşam; itibara ve liyakate önem verir. Tüm yaşamda buna yöneliş var. Doktorlar acil haller hariç, her hastaya bakıyorlar mı? Çocuk kardiyoloğu büyüklere bakıyor mu? Keza nörolog, psikolog, ortopedist vs. uzmanlıklarda aynı şekilde ayrılmamışlar mı? Biz de siyasetlere ve siyasetçilere ancak ikaz ve önerilerde bulunabiliriz diye bu yola başvurduk. Şiddeti savunmadıktan sonra hiçbir siyasetle, partiyle sorunumuz olabilir mi? Biz yeni bir duruş sergilemek istiyoruz. Varsa partimiz; siyasetimizi orada yapabiliriz. Özgür, bağımsız düşünce ortamında yeni sivil şeyler düşünmeyi ve söylemeyi hem kendimize hem konunun muhataplarına kuruluşumuz TMD aracılığıyla iletmek istiyoruz.

-Hocam peki siyasi partiler sizce ne durumda?

- Bu sorunuza biz Toplumsal Mutabakatçıların manifestosunu ve söylemlerimizi dikkate alarak yanıt vereyim. Doğrusu ve maalesef siyasi partilerimiz inatlaşıp duruyorlar. Ülkenin standart toplumsal gömleğinin düğmelerini demokrasi ilmiğine geçirecek şartları oluşturmak için bile yan yana gelmiyorlar. Şüphesiz biz siyasi parti değiliz. Ancak TMD olarak ülkemizin toplumsal çelişkilerini azaltmak ve adaletli bir mutabakat sağlamak için kendimizi düşünce üretmeye, yaşamın yol işaretlerine pozitif katkı sunmakla mükellef sayıyoruz.

-Bu zor değil mi?

- Bu uzun soluklu bir yol ve sorumluluk meselesi. Bu daha iyi bir ülkede yaşamak için ileri demokrasi, adalet ve toplumsal mutabakat yolunda tüm sivil unsurlarla bir araya gelmek, diyalog sağlamak kendini dayatıyor. Eğer reklam saymazsanız sorunuza bir aforizmam ile katkı sunmak istiyorum.

-Buyurun hocam

“Sempati ile antipati arasındaki gerginlikle yönetilen ülkelerde; nefret ekilip kaos biçilmesi kolay, barış ve yumuşamayı sağlamak ve yaşatmak zordur. Bu gerginlikleri ve çatışmaları ancak aydınlar, sivil toplum kuruluşları (STK), demokratik kitle kuruluşları (DKK), vakıflar ve dini cemaatlerin birliği yumuşatabilir.” Biz de özünde bu ve benzeri tezleri sonuna kadar destekliyoruz.

-Toplumsal Mutabakat derneğinin amacı ne?

Bir defa, Toplumsal Mutabakat Derneği olarak, şehrimizde, bölgemizde ve ülkemizdeki tüm sivil demokratik yapılanmalara şu çağrıyı yapıyoruz; herhangi bir siyasetle değil, ülkemizin adaletli gerçek demokrasiye varmasını isteyenler ile olgun bir çatıyı, sivil Ombudsman Platformu’nu oluşturmaya kararlıyız. Amacımız ve çıkarsız varoluş sebebimiz kamu ile sivil kamuoyu arasında, sivil ile sivil arasında, sivillerle siyasetler arasındaki tüm olumsuzluklar karşısında cesaretle empati ekerek, diyalog üreterek, sivil barışı, adaleti ve istikrarı sağlamaya katkı sunmaktır. Ülkede kimlik siyaseti ve alan hâkimiyeti çelişkisiyle yaşamak yerine, erişilebilir demokratik hakları ve iyi bir yaşam standardını bulmak çabasında olacağız. Ayrılıklar demokratik birliğimizin zenginliği olmalı, kuvvetler çatışmasına dönüşmemelidir. Bu nedenle, devlet kapsayıcı olsa da hakem devlet olur ise, sivil iktidarları ve bağımsız, ciddi sivil örgütlenmeler vasıtasıyla adaletli olma uygulamalarını daha iyi görebilir. Şu farkımız her zaman olacak; Siyaset ve siyasetçilerin bizi yönlendirmesine şüphesiz izin vermeyeceğiz. Ama ülkemiz ve halkımız için onları etkileyen, onlara yaşamın her alanında yol, yordam öneren, sivil aydınlatma ışığı olacağız. Siyasetlere yol sormayacağız, ama onlara demokrasi yolunu, yordamını önereceğiz. Biz toplumsal mutabakatçılar olarak şehrimizin, bölgemizin ve ülkemizin toplumsal sorunlarını bireyden, meslek gruplarından ve halk kesiminden araştırarak öğreneceğiz ve toplumsal çözüme adaletli katalizör olmaya çalışacağız.

yaşam için özgür düşünce” ikliminin oluşması bir zorunluluktur. Toplumsal barış ortamının yeşermesi ile de sıkı sıkıya bağlıdır. Bu nedenle ülkede ileri demokrasi yolunda yol işaretlerinin sivil ışığı olmaya çalışacağız. Bu ışığı devamlı görünür tutmanın öyle kolay olmadığını biliyoruz. Sivil toplumsal mutabakatı sağlamak için şiddet yanlısı olmayan, ideolojik saplantıya kapılmayan her sivil ya da yarı resmi DKK(demokratik kitle kuruluşu), STK(sivil toplum kuruluşu) ve Vakıflarla birlikte çalışmaya özen göstereceğiz. Halkları, aydınlarımızı çalışmalarımız ile bilgilendirmede yerel ve genel yönetimleri uyarı ve ikaz politikalarımızı; panel, plenum, konferans, yüz yüze görüşmeler ve araştırmalarla sürdüreceğiz.

-Yeni anayasa tartışmaları başladı ne diyorsunuz?

-Bir an önce olması zorunlu ve iyi bir adım, ama bu siyasi kadrolarla olmaz. Ulus devletin klasik aklı ve partileri bırakın yeni bir anayasayı, henüz başkanlık sisteminin alt yapısını yaşatacak cesarette ve demokratlıkta değil. Bunun için çalışan, kafa yoran yok. Buna sol, sosyal demokratlar ve HDP’de dahildir. Başkanlık sistemi; bir referandum, iki seçim geçirdi. Bizim liderler ise hâlâ parlamenter sisteme dönme krizinde, bu da bir anlayış. Ne yazık ki, idamdan sonra gelecek af aranıyor.

-Yeni bir anayasa başka bahara mı diyorsunuz?

-Konuşuluyor ama sonuç derseniz; siyaset ve medya masalarında siyasi meze olarak kalır. Başkanlık sisteminin zero Anayasası ve Başkanlığın yerel yönetimler yasaları muhtemelen 2023 seçimleri sonrasına kaldı.

-İktidar ile kısa vadede neler olabilir, kiminle ne yapılabilir?

-Ülkemizi ve bölgemizi rahatlatacak, pratikte acilen uygulanacak sosyo ekonomik, demokratik reformlara ihtiyacımız var. Kucaklayıcı ılıman bir siyaset izleyecek iktidar kadar, bu reformları ülke sathında ortak akılla ele alacak muhalefete de ihtiyacımız var.

-Her şey iktidarla mı bitiyor?

-Şüphesiz iktidar, devletin bekası kadar, sivil demokrasinin bekası, kendi siyasi iktidarının bekası, beraber yaşadığı kimliklerin, inançların ve özgürlüklerin de bekası ve garantörüdür. Her şey onunla bitmiyor elbette. Muhalefet de bunların tamamlayıcısı olmalı. Biz nerede o muhalefet demeyeceğiz. Tam da burada iktidar ve muhalefetin var ise, çocukluk hastalıklarından kurtulmalarını da beklemeyeceğiz. Siyasi partilerin ve iktidarın kuyruğuna olaydan olaya takılıp bir basın açıklamasından sonra susmayacağız. DKK, STK, kanaat insanı ve vakıfların oluşturacağı sivil Ombudsman platformu olarak ikaz edeceğiz, onlara öneri götüreceğiz ve demokratik yasal sivil itaatsizlik haklarımız ile uyarma görevimizi yapacağız.

- CHP en ağır toplarını Erbil’e gönderdi. Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununu gündeme taşımasını siz nasıl buluyorsunuz?

- İnsan boş torbayla bir kere yakalanır. Kürdler inançları gereği birkaç kez din, iman ve müridlerin şeyhine vekaleti ile yakalandığı biliniyor. Bu zevahiri kurtarma işlemlerinin, CHP’de işe yarayacağını pek sanmıyorum. Ama insani olarak iyi şeyler. Parlementerist sisteme dönüş sancılarını tüm muhalefet çekiyor. Her siyaset yetersiz durumda. Arayışta.

- Bölgemizde feodal, aşiret kalıntılarına siyasi partilerin umut bağlamaları devam eder mi?

- Eder, çünkü parlamentoda beşte üçü bulup bulamayacakları belli değil. Ama yüzde elli artı biri koparmaya çalışacaklar. Bırakın aşiret oylarını, aile ve tek tek oylar değerlidir.

- Tersten sorayım sayın Şimşek. Ülkemizin en önemli sorunu nedir?

- Ekmek ve Kürd demokratik haklarının iyileştirilmesidir…

-Bölgemizin en önemli sorunu nedir?

-Kürd Demokratik hakları ve ekmek…

-Nasıl bir şey bu, anlamadım. ?

Bölge insanı ve tüm Kürdler; hem midesinin, hem aidiyetinin, hem de insansal haklarının eksikliğinden yakınıyor. Bunları suiistimal edenlere kandığını da söylemeyi ihmal etmiyor.

-Ülkede devam eden ciddi ekonomik sıkıntılar var. Her geçen gün yaşanan zamlar vatandaşın gündeminden düşmüyor, mevcut politikaları nasıl görüyorsunuz?

- Dünya doğası ve insanı ile sıkıntılı bir halde. Tüm dünyada hem tarla yanıyor, hem mutfak. Hayat pahalılığının olduğu yerde emek yoğunluklu kitleleri tatmin etmek çok zor. Herkes önündeki tabaktan eksilen yemeğe bakıyor. Ama şu an tok olanlar da, aç olanlar kadar bağırıyor. Tuhaflık burada.

- 2002’den bu yana iki parti Diyarbakır’da ve bölgede varlık gösterebiliyor. 2023 de başta yeni kurulan partiler olmak üzere; “Millet İttifakı” varlık gösterebilir mi?

- Milletvekili sayısında pek katkıları olmaz. Devlet başkanı seçiminde oldukça etkileri olabilir. Tek oyun değeri var. Ama bunların demokrasi cesareti henüz oluşmamış. Birbirlerine demokratik tahammülleri yok. Ulus devletin var oluş felsefesi burada demokrasiye karşı direniyor. Partilerin klasik milliyetçilik ve şovenizm egoları; terk edilmeyen sevdalar gibi… İktidar samimi iki adım atarsa, metropol Kürdlerini ve muhafazakar Kürdleri saha da ikna ederse, MHP’yi modern milliyetçi konuma taşırsa, Millet İttifakı’nın yaşam alanı daralır.

- HDP’nin son zamanlarda “ittifaklara kapalıyız” tavrını, çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-İllegalite de kal beni destekle diyen “utangaç” CHP ve İYİ partiye karşı aldığı süreli tavırdır. Hoş onlar HDP’nin dediklerini yapsalar bile gidilecek yer anti Erdoğancılıktır. Bu da Kürdlerin konumunu ancak daha kötüleştirir gibime geliyor.

- Bugünkü fotoğrafta 2023 Başkanlık seçimi ilk turda seçilir mi?

- 2018 seçimi kadar kolay olmayacağı görülüyor. Dediğim gibi Sayın Erdoğan dargın Kürdler’i sahada nasıl ve kimlerle karşılaşmaya hazırlanıyor.

- Kayyumlar 5. Yılında, Diyarbakır’da ve bölgede halkın gözüyle, bir aydının gözüyle sizce nasıl görünüyor?

- Çalışmalar çok iyi, tüm şehir ilçelerle beraber şantiyeye dönmüş. Halka dokunacak yerel kadrolar yok. AK Parti teşkilatları bile saha çalışmasını ancak grupsal ziyaretlerle geçiştiriyor. Zaten partilerin çoğu dijital siyaset yapıyor. İktidar sandıkta yine kayyumu bulur.

- AK siyaset yapan sizin gibi bir çok aydın, Tayyip Beyin etrafının sarıldığını, yanlış politikalar önüne konulduğunu, söyleyenlerin sayısı az değil. Ne dersiniz bu duruma?

- Doğru derim.

- Sizce sayın Erdoğan değişti mi?

- İnsanlar değişmez. İnsanların şartları değişir. Biz de insanların değiştiğini sanırız. Değişen Devlet Başkanı sayın Erdoğan değil, şartları ve şartlarının sunumunu yapan kadrolarıdır. Maalesef kadrolarını da kendisi belirlemektedir.

Sayın Başkanın kulakları, Midas’ın kulakları gibi her şeyi tam duymak zorundadır. Bu kulaklardan biri çevresindeki danışmanları, diğeri akilleridir. Olup bitenleri, hatta duyumları başkandan esirgeyen biri bu ülkenin ve elbette Başkanın adamı olamaz diye düşünüyorum. İktidar ; “Ben, sen, bizim oğlan” mantığından kurtulmalıdır.

Son sözünüzü alayım Mahmut hocam.

-İki sözüm olacak: Birincisi, toplumsal bir mutabakat yolunda tüm STK, DKK ve Vakıflardan oluşacak bir Sivil Ombusman Platformu için dostları uzun soluklu bir birliğe davet ediyoruz ve bu dostların kapılarını çalacağız. İkinci sözüm; Tüm siyasetleredir. Masada ve sahada iç ve dış problemleri munisçe paylaşıp çözeceğine, problemleri büyüten her siyaset, sandıkta küçülmeye mahkûmdur.