Çınar Ayser ÇINAR / Pazartesi Söyleşileri’ne bu hafta konuk olan HDP Diyarbakır eski Milletvekili Altan Tan, iktidarla muhalefetin şu an aynı durumda olduğunu söyleyerek, ‘’Birbirinden farklı ne söylüyorlar? Maalesef birbirine benzer bir iktidar ve muhalefet arasında Kürtler bir tercihe zorlanıyor’’ dedi.

Türkiye’de yaşanan ekonomik krizi de değerlendiren Tan, ‘’Biz sürekli krizler içinde yaşayan bir ülkeyiz. Şu anda da bir kriz var ve Türkiye 1-2 yılda düze çıkacak gibi görünmüyor. Yeni çağı anlayan, anlayabilen bir paradigma değişikliğine ve bu çapta kadrolara ihtiyaç var’’ ifadelerini kullandı.

Muhafazakar Kürt kimliğiyle ön plana çıkan aydın, yazar ve siyasetçi Altan Tan, başta yeni parti kuracağı iddiaları olmak üzere, ittifaklar, cumhurbaşkanlığı adaylığı için konuşulan isim, aktif siyasete devam edip etmeyeceği, HDP’nin politikası ve ekonomi gibi konularda Yeni Journal’ın sorularını yanıtladı..

Söyleşimize son zamanlarda sıkça konuşulan konulardan biriyle başlayalım istiyorum. Ankara kulislerinde bu aralar Ayhan Bilgen ile birlikte yeni bir parti kurma hazırlığı içinde olduğunuz konuşuluyor, bu iddialar doğru mu?

Kısaca ifade etmek gerekirse şu ana kadar Ayhan beyle herhangi bir görüşmemiz olmadı.

PARTİ KURMAK TURŞU KURMAYA BENZEMEZ!

Peki sizin yeni bir parti kurma düşünceniz var mı?

Şimdi çok meşhur bir laf vardır; parti kurmak turşu kurmaya benzemez! Parti kurmak için hem insana yani halk tabiriyle adama ihtiyaç var, hem de şeffaf bir para kaynağına ihtiyaç var. Bugün Türkiye’de birbiri ardına kurulan CHP’den kopan, AK Parti’den kopan, MHP’den kopan ve kurulan bir sürü parti var. Bu insanlar mevcut iktidarı yolsuzlukla, haksızlıkla, şeffaf olmamakla suçluyorlar fakat hiçbiri kendi para kaynağıyla ilgili bir açıklamada bulunmuyor. Benim düşüncelerime göre Türkiye’nin sorunlarını çözebilecek ve Türkiye’yi içine girdiği bu patinajdan kurtaracak siyasi bir parti şu an yok. Onun için bu düşünceler etrafında yeni bir partiye, yeni bir kadroya ve fikre ihtiyaç var ama dediğim gibi eğer bu benim düşündüklerimi kabul eden, benimseyen yeteri sayıda insan ve şeffaf para kaynağı yok ise bu parti kurulamaz. Kurulursa da tabela partisi olur ve bir adım ileriye gitmez! Kısacası şu saat itibariyle böyle bir çalışmam yok.

YENİ KURULAN PARTİLERLE GÖRÜŞMEM OLDU

Yeni partilerden size hiç teklif geldi mi? Aktif siyasete devam edecek misiniz?

Görüşmelerimiz oldu ancak nezaketen birlikte olamayacağımızı söyledim. Ama yarın şartlar nereye gider, siyaset nereye evrilir, bizim kendi öz gücümüz, imkânlarımız ne olur, diğer partilerin bu seçim ittifaklarıyla ilgili yaklaşımları ne olur bilemeyiz. Bugün için bir şey söylemek mümkün değil. Özetle şunu söyleyebilirim; yeni kurulan birçok partiyle görüştüm ancak bir birlikteliğim olmadı. Bundan sonrasını da şartlar belirler.

KILIÇDAROĞLU İMAMOĞLU’NUN ADAYLIĞINI İSTEMİYOR

Geçen hafta yazdığınız bir yazıda dikkatimi çeken bir kısım oldu. Yazınızda, ‘’İstanbul sermayesi, küresel güçler, İYİ Parti ve HDP'nin tercihi İmamoğlu'ndan yana’’ vurgusunda bulundunuz, bunu biraz açar mısın?

Bu çok da gizli saklı bir şey değil. Sayın Ekrem İmamoğlu kendi tavırlarıyla, sürekli ülkeyi gezmesiyle, yaptığı konuşmalarla İstanbul’un sorunlarından ziyade Türkiye’nin siyasi meseleleriyle ilgili yorumlarda bulunuyor genellikle. Aslında tüm bunlarla Sayın İmamoğlu bize şunu söylüyor; ben cumhurbaşkanlığına adayım! Bu cümle bu şekilde ağzından çıkmıyor ama bunun siyaset dilindeki tercümesi budur! Diyor ki kim ne derse desin cumhurbaşkanlığı seçimlerine adayım. Anlaşılan bir şey de var; Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bunun adaylığını istemiyor. Bu çok net! Sayın Kılıçdaroğlu’nun verdiği beyanatlarda bunu görüyoruz.

Ayrıca Sayın İmamoğlu şu anda İstanbul Belediye Başkanlığı yapmıyor. Örneğin bir öğrencinin 1’inci sınıftan 2’nci sınıfa, oradan da 3’üncü sınıfa geçebilmesi için önce içinde bulunduğu sınıfı geçmesi lazım. İstanbul Belediye Başkanlığıyla ilgili bir başarı söz konusu değil şu an için ama ısrar ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu da şunu söylüyor; önce belediye başkanlığını yap, o sınıfı geç, ondan sonra şartlar ne getirir ona bak. İkincisi Sayın Meral Akşener yerli yersiz Sayın İmamoğlu’nu parlatacak, yani ona doksanlık asist diyorlar buna futbolda, yani al da bu golü at tabirinden iltifatlarda bulunuyor. Önce Fatih Sultan Mehmet’e benzetti, sonra yüzünde Rabbi Yessir var dedi. Özetle sürekli İmamoğlu’nu methetmesi var. Şimdi bunlar durup dururken olan şeyler değil. Üçüncüsü; İmamoğlu’nun bütün etkinliklere en son Diyarbakır’da katıldığı sergi de dahil, İstanbul sermeyesi veya Beyaz Türkler diyebileceğimiz kesim yoğun destek veriyor. Şimdi bütün bunları üst üste koyduğunuz vakit HDP’nin, İYİ Parti’nin, İstanbul sermayesinin, dış güçlerin İmamoğlu’nu desteklediği aşikar.

EKREM İMAMOĞLU’NUN ARKASINDA KİM VAR?

İstanbul sermayesinden kastınız kimler?

Tek tek bir şey söylemek istemiyorum çünkü o kadar bir bilgim yok. Ben sadece görüntülere bakıyorum ama kulislerde İstanbul Belediye Başkanı adayı olmasında da bu çevrelerin ve Koç ailesinin de önemli bir desteği olduğu söyleniyor. Şahsen ben bu konuyla ilgili bizzat bilgi belge sahibi değilim ama duyumlar bu yönde. Duyum değimiz de çarşıdaki pazardaki duyumlar değil tahmin edersiniz, bu işleri bilen, yazan çizen çevrelerden edindiğimiz bilgiler bunlar. Tüm bunları bir yana bırakın, şu an bir görüntü var ortada, bir birliktelik var yani. Bu işleri araştırıp bulmak da benim işim değil, gazetecilerin işi, araştırıp bulsunlar.

PKK SORUNUN ÇÖZÜMÜNE DEĞİL, ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜNE HİZMET EDİYOR

Bu konu çok soruldu ve çok konuşuldu ama ben sizi bulmuşken sormadan geçmek istemiyorum, HDP ile yollarınızı neden ayırdınız? Sizi ayrıştıran nokta tam olarak neydi?

Birincisi; ideolojik farklılıklarımız vardı. Ben arkaik, geride kalmış, modası geçmiş, Rusya’da denenmiş, Küba’da denenmiş, Kuzey Kore’de denenmiş, bir siyasal modelin, arkaik komünizmin, sosyalizmin bugün tekrar ne Türkiye’de ne de Ortadoğu’nun başka bir yerinde işe yaramayacağını düşünüyorum. İkincisi; Kürt meselesinin çözümünde ben şiddetin, silahın, PKK’nin bugünkü durumunun artık Kürt sorununun çözümüne değil, çözümsüzlüğüne hizmet ettiğini düşünüyorum. Başka bir tabirle savaş, şiddet, çatışma, terör artık Türkiye’nin demokratikleşmesine değil, totaliterleşmesine yarıyor ve Ankara’da Türkiye’yi totaliter bir şekilde yönetmek isteyenler de PKK’nin silah bırakmasını istemiyor, bu çatışmaların sürmesini istiyor. Kısacası Türkiye’nin demokratikleşmesini zehirliyorlar.

HDP ÇIKIP ‘BU İŞ BÖYLE GİTMEZ’ DEMELİ!

Çözüm sürecinde İmralı’ya da, Kandil’e de gittiniz ve silahların bırakılması konusunda en net tavır alanlardan biriydiniz. HDP sizce PKK ile arasına mesafe koyacak mı?

HDP’nin çok net olarak çıkıp, PKK’ye şunu söylemesi lazım; bu iş biteli yıllar oldu, silahla, şiddetle, çatışmayla, terörle demokratik mücadele verilemez! Yan yana gitmez. Silahla Meclis yan yana olmaz demesi lazım. Bunu diyemediği müddetçe de Ankara’da siyasal demokratik bir mücadele olmaz, olamaz. Dediğim gibi Ankara’da çöreklenmiş derin yapıların önemli bir kısmı da PKK ile paslaşarak bu işin böyle sürmesini istiyor. Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan misali bu güçler birbirini besliyor. Peki, HDP bunu yapabilir mi, yapamaz! Eğer yapamazsa 20 seçim daha geçse, seçim olur, kayyum gelir, parlamento kilitlenir, Türkiye daha da sertleşir. İşte Suriye’ye asker yollar, Kandil’e bombalar yağdırır, Irak’ta üstler kurar ve bu da kimseye yarar sağlamaz. Kimse dediğim halka yarar sağlamaz, birilerine sağlıyor ki tüm bunlar devam ediyor. Türkiye’yi totaliter bir şekilde yönetmek isteyenlere yarıyor bu durum. Bunlar şiddeti, terörü gerekçe göstererek, demokrasiyi rehin alıp, zindana kilitliyorlar! Demokrasi bugün tutuklu, mahkûm! Bu durum PKK’nin de işine yarıyor. PKK de çünkü bugünkü yapısı, siyasal çizgisi ve kadrolarıyla şehirlerde demokratik bir düzende halkı yönetebilecek bir kapasiteye sahip değil. Körler sağırlar birbirini ağırlar misali karşılıklı birbirlerini besliyorlar.

KÜRT ÇOCUKLARININ YÜZDE 80’İ KÜRTÇE BİLMİYOR!

HDP de bunu böyle söyleyemediği müddetçe, karnından konuştuğu müddetçe, ne şiş yansın ne kebap dediği müddetçe Türkiye’de Kürt sorunu bu patinajı yaşamaya devam eder ve Kürtlerin asimilasyonu da hızla devam eder. Belki de istenilen budur! Kürtlük bittikten sonra siz anadilde eğitimi serbest bıraksanız da, her türlü hakkı verseniz de artık hiçbir işe yaramaz! Bugün Tunceli’de Komünist Parti’den bir belediye başkanı var, kimse dönüp bakmıyor bile. Kimsenin umurunda bile değil! Çünkü niye? Komünizm bitti! Komünizm bittikten sonra komünist bir başkan olsa ne olur, olmasa ne olur? O komünist başkan da bugün belediyeyi kapitalist kanunlara göre yönetiyor. Özetle; yarın Kürtlük bittikten sonra, Kürtçe bittikten sonra ki yapılmak istenen de bu, asimilasyon şu an hızla devam ediyor ve 20 yaş altındaki Kürt çocukların yüzde 80’i Kürtçe bilmiyor, benim çocuklarım da buna dâhil! 5-10 sene sonra Kürtçe bittikten sonra her şeyi serbest bıraksanız da bir işe yaramayacak artık. HDP, bu durumda bu tavrını sürdürdüğü müddetçe orada siyaset yapmanın da bir faydası yok, bir yere varmanın da imkânı yok.

KÜRTLER BİR TERCİHE ZORLANIYOR!

Zamanında seçim mi olur, erken seçim mi olur bu durum henüz bir netlik kazanmadı ancak hali hazırda seçime hazırlanan iki ittifak var; Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı. HDP ise geçtiğimiz günlerde üçüncü bir ittifakın sinyalini vermişti, sizce seçimde üçüncü bir ittifak mümkün mü?

Üçüncü bir ittifak keşke olsa! Ama diyorlar ya; ‘’Asa, İsa, Musa, hepsi bir olsa, dünya cennet olsa’’ diye. Maalesef üçüncü bir ittifak gözükmüyor. HDP’nin dediği üçüncü bir ittifak, yine ne kadar olumsuz unsur varsa Türk solu, marjinal sol gibi grupları yan yana getirip buna da üçüncü ittifak demesi. Bu halkın zekâsıyla alay etmektir. İktidarı ne kadar eleştiriyorsanız şu an muhalefette aynı durumda. Kürt siyaseti, HDP, PKK bugün AK Parti’ye ne için kızıyor? Diyorlar ki AK Parti otoriterleşti, demokrasiyi rafa kaldırdı, Suriye’ye asker yolladı, Irak’ta üstler kurdu. Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki ‘Kandil’i yerle bir edeceğim’, Sayın Akşener de diyor ki ‘HDP PKK’nın partisidir, yanındadır’ diye. Şimdi bunlar birbirinden farklı ne söylüyor? Yani şu an ki tablo maalesef birbirine benzer bir iktidar ve muhalefet arasında Kürtler bir tercihe zorlanıyor.

BIÇAK SIRTI GİDEN BİR DURUM VAR!

Yapılan kamuoyu araştırmalarında AK Parti’nin oy kaybettiği ifade ediliyor ancak iktidar bunun aksini savunuyor. AK Parti’nin oy oranı düşüyor mu sizce?

Kaybediyor tabi ki, bunun aksini iddia etmek doğru değil. En fazla AK Parti’yi savunanlar bile şu an AK Parti’nin oyunun yüzde 40’tan fazla göstermiyor. Hatta yüzde 30’a düştüğünü söyleyenler de var. Örneğin bir AK Parti Genel Başkan Yardımcısı dedi ki bizim oylarımız yüzde 39-40’ın altına düşmedi. Hadi seninki yüzde 39, 10 puan da MHP’yi ekle, etti mi sana yüzde 49! Velev ki oyları yüzde 50 olsun, 50’ye 50, demek ki bıçak sırtı giden bir durum var.

HALKA BOŞ ÜMİT SATMAK İSTEMİYORUM!

Son olarak ülkede ekonominin geldiği nokta malumunuz, hükümet cephesinden ‘’durumun farkındayız, tedbir alacağız’’ şeklinde açıklamalar yapılıyor ancak henüz bir çözüm bulunmuş değil. Türkiye siyaset tarihini ve bugüne kadar yaşanan krizleri iyi bilen birisi olarak sizce Türkiye bu krizi atlatacak mı?

Türkiye tarihini, Osmanlı tarihini, dünya tarihini iyi okuyanlardanım. Ama bu okuduklarımı bir yana bırakın, yaşamım boyunca yani 1968-1969’dan bu yana olan biteni iyi hatırlıyorum. Türkiye ekonomik, siyasi, kültürel manada bugüne kadar çok büyük krizler atlattı. Biz sürekli krizler içinde yaşayan bir ülkeyiz. Şu anda da bir kriz var ve Türkiye 1-2 yılda düze çıkacak gibi görünmüyor. Ama Türkiye halkı bu kadar senedir Allah’a şükür ölmedi. Türkiye neticede bu krizlerle yaşamaya alışkın bir ülke. Yine de şunu belirtmeden geçemeyeceğim; şu an içinde bulunduğumuz durum ne kadar sıkıntılı olursa olsun, ben açıkçası uzun vadede ümitliyim. Türkiye toplumunun güçlü bir toplum olduğuna inanıyorum. Zaten bu kadar darbeye rağmen yıkılmaması da bunu gösteriyor.

Uzun vadede Türkiye’nin bütün bu krizleri aşarak daha iyi, daha demokrat, daha refah içerisinde, daha özgürlükçü, daha barış içerisinde bir ülke olacağına inananlardanım. Karamsar değilim ama 1-2 senede toparlanır deyip, halka boş ümit de satmak istemiyorum. Ancak dediğim gibi uzun vadede Türkiye’den ümitliyim, inşallah da öyle olacak. Türkiye şu an çözemediği tüm sorunlarıyla ciddi bir patinaj yaşıyor ve tekerlek her geçen gün daha da derine saplanıyor. Ciddi bir restorasyon ve uzlaşmaya ihtiyaç var. Bu kısır döngüden çıkamazsak halk olarak hep birlikte kaybedeceğiz. Mutlaka yeni çağı anlayan, anlayabilen bir paradigma değişikliğine ve bu çapta kadrolara ihtiyaç var. Ne yazık ki bugün ortalık bu meyanda darmadağınık.