Çınar Ayser ÇINAR / Pazartesi Söyleşileri’ne bu hafta konuk olan Ekonomist Turgay Türker, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizi şu sözlerle özetledi:

‘’Uzmanlar, yaşanan krizle refah seviyemizden yaklaşık 15 yıl kaybettiğimizi dile getiriyor. Özellikle 2018 krizini daha aşamamışken yüzde 14’lük bir işsizlik oranı, 450 milyar ABD dolarını aşan bir dış borç, çalışmayan bir Türkiye, üretime dönüşmeyen yatırımlarla yakalandığımız yeni sağlık krizi, bizleri ekonomik ve sosyal olarak derinden sarsıyor.’’

Türk Lirası’nın değer kaybetmeye devam edeceğini de dile getiren Türker, ‘’BM için ABD’ye giden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşemedi. Ayrıca, S-400, F-35 kiriz var. Bu krizler aşılmadıkça TL’nin değer kaybı sürecek’’ ifadelerini kullandı.

Ekonomi Muhabirleri Derneği Başkanı Turgay Türker, Türkiye’deki ekonomik durumu, TL’deki değer kaybını, zamları ve fahiş fiyat denetimlerini Yeni Journal’a değerlendirdi.

Muhalefet partileri Türkiye’nin şu an ciddi bir ‘’ekonomik krizden’’ geçtiğini ifade ediyor, iktidar partisi ise Türk ekonomisinin ‘’şahlanış’’ dönemine girdiğini savunuyor. Türkiye’de ekonomi şu an ne durumda?

Çok iyi olduğunu söyleyemeyiz. Elbette iktidar şahlanış diyecek çünkü varlığını yükselişe ve refaha borçluydu. Ama şimdi öyle mi? Maalesef öyle değil. Bakınız; 2020 yılının bahar aylarında başlayan ve halen devam eden Covid-19 salgını bütün dünyada son derecede ağır etkiler yarattı. Bu etkiler Türkiye ekonomisinin de ivme kaybı yaşamasına yol açtı. İvme kaybı aslında 2020 yılında salgın sonrasında değil, 2019 yılında yaşanmaya başlamıştı. 2019 yılına küçülmeyle giren ekonomi, ilk iki çeyrekte yüksek enflasyon ve küçülme olgularını birlikte gördü. 2020’nin ilk çeyreğinde yaşanan toparlanmayı bu kez Covid-19 salgınıyla gelen yeni bir ekonomik dalgayla alt üst oldu. Bütün bunlar yaşanırken Türkiye ekonomisi 2021 yılına düşük büyüme, GSYH ve kişi başına gelir düşüşü, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek bütçe açığı, yüksek cari açık, yüksek dış borç yükü, yüksek risk primi, yüksek faiz, yüksek kurla girdi. Tabi bunlara ek olarak sosyal sorunlarda da önceki yıllara göre artış yaşadı. Maalesef yıl için ciddi değer kaybı yaşayan TL’nin toparlanmaya geçmesi ve siyasal gerilim olumsuz ortama karşın özel kesimi üretim çabasına itse de olumlu gösterilmeye çalışılan şartlar öyle değil.

TÜRKİYE BATI İLE SÜREKLİ GERİLİM HALİNDE

Türk Lirası, Eylül ayında yüzde 4,3 düşüşle Amerikan Doları karşısında en fazla değer kaybeden para birimi oldu. Bir yıl önce bile 100 TL ile pazar alışverişini yapan vatandaş, bugün aynı miktarla aldığının yarısını alamıyor, TL’deki bu değer kaybı devam edecek mi?

Şu anki görünen manzara bu ama bu devam eder mi muhtemelen biraz daha devam edecek gibi. Bu noktaya nasıl geldik buna bakmak lazım. Türkiye ticaretinin üçte ikisi Batı'yla yapılıyor. Ayrıca yatırım ve finansman da Batı'dan geliyor. Ama buna karşı Türkiye, Batı ile sürekli bir gerilim halinde. Bakınız, BM için ABD’ye giden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşemedi. Ayrıca, S-400, F-35 kiriz var. Bu krizler aşılmadıkça TL’nin değer kaybı sürecek. Zira, TL’nin stabilize olması için bir tür kur rejimi değişikliği veya bazı kurumlarının yönetiminin gerçekten bağımsız olduğunu ve piyasa şartlarına göre karar aldığını göstermek gerekir. Bu tür ekonomik ve siyasi kararlar TL’nin tekrar güçlenmesine de olanak sağlar.

ZAM FURYASI İLE KARŞI KARŞIYA KALACAĞIZ

2021’de tabiri caizse iğneden ipliğe her şeye zam geldi. Malum önümüz kış, elektrik ve doğalgazda zamlar devam edecek mi?

Yeni zamlar yolda. Hatırlatmakta yarar var; Temmuz'da doğalgaza yüzde 12, elektriğe yüzde 15 zam yapıldı. Bu zamlar vatandaşın bütçesini ve enflasyonu olumsuz etkilerken, kış aylarında daha büyük zamların gelebileceği uyarıları yapılmaya başladı. Türkiye'nin boru hatları üzerinden şu an bin metreküpünü yaklaşık 240 dolara satın aldığı Rus gazının Avrupa fiyatı ilk kez 540 doları aşarken, spot LNG fiyatları da tarihi yüksek seviyelerde seyrediyor ve Türkiye'nin boru gazı alım fiyatlarının yaklaşık iki katı seviyelerde bulunuyor. Burada size özel bir açıklama da bulunayım; Geçtiğimiz günlerde Rusya’ya giden Enerji Bakanlığı yetkilileri masadan kalktıklarında Ruslar’dan alacağımız gazın 700 dolar olması hususunda anlaşma yaptıklarını biliyoruz. Enerjiye yapılan zamlar, ister istemez tüm bileşenleri yakın ilgilendirdiği için zam furyası ile karşı karşıya kalacağımızı maalesef söylemek zorundayız.

ÖNÜMÜZDEKİ YIL KITLIK YAŞANABİLİR

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, ‘’Enflasyonu kontrol altına alarak fahiş fiyat artışlarının önüne geçeceğiz’’ dedi. Bunun üzerine Ticaret Bakanlığı, marketlere yönelik fahiş fiyat ve etiket denetimlerine başladı. Yapılan denetimler bir sonuç verecek mi?

Bakın, Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak 2019 yılında, Türkiye İhracatçılar Meclisi Delegeler Çalıştayı'nın açılışında, belediyelerin sebze-meyve satışına haftaya başlayacağını duyurdu. Fırsatçılığın 82 milyonun cebine kastediyorsa kabul edilemez bir şey olduğunu belirten Albayrak, "Fırsatçılıkla hareket edenlerin, milletimizin cebindeki parasını pul etmesine, sofrasına el uzatmasına izin vermeyeceğiz. Bununla ilgili en ağır adımlar atılacak. Belediyelerimizle birlikte kaynağından sebze ve meyveleri alarak büyükşehirlerimizde maliyetine vatandaşlarımıza sunacağımız adımları önümüzdeki haftaya görmeye başlayacağız" dedi. Birçok belediye, tanzim satış noktaları ile vatandaşa ucuz gıda sebze, meyve ulaştırmaya çalıştı sonra ne oldu? Ben bilmiyorum! Bu iş böyle olmayacağını kesin çözüm vermeyeceğini 2 yıl önce de yaşamışız. Baskın yapıp ceza vererek, perakendeci fiyatları indiriyor sonra tedarikçisine, sen de bana indirip yap diyor. Tedarikçi toptancıya aynı şeyleri söylüyor. Sonra hepsi birden çiftçimizin üzerine yükleniyorlar. Çiftçi tarlada 2 ila 2.5 liraya satacağı malı 2 liraya bile satamıyor. Sonunda ne oluyor? Vatandaş köylü çiftçiliği bırakıyor. Gelir düştükçe bütçeden gıdaya giden pay artıyor. Maalesef gelecek sene de gıda darlığı yaşanacak gibi görünüyor. Tek dileğim var ki yaşanmamasıdır.

VATANDAŞ TÜİK VERİLERİNE ŞÜPHEYLE BAKIYOR

TÜİK’in açıkladığı enflasyon ve işsizlik rakamları gerçeği yansıtıyor mu?

Yine maalesef diyeceğim çünkü Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilerin sorgulanır bilgiler olduğu ortada. Zira ortaya sunulan enflasyon oranı, işsizlik, istihdam oranı, kazanç verileri, ekonomik büyüme/küçülme gibi cebimizi çok yakından ilgilendiren verilerde vatandaş şüpheyle bakıyor. Özellikle işsizlik ve istihdam ise bunların içinde en sorgulanır olanı olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki, Covid-19 salgınının başladığı 15 Mart’tan sonraki bir süreyi de içine alan verilerin işsizlikte azalma olarak karşımıza gelmesi şaşırtıcı bir yaklaşım oldu. Birkaç ay öncesinde yüzde 14,5’lara varan işsizlik oranının salgınla beraber yükselmesi, hem de inanılmaz boyutlara ulaşması gerekirken yüzde 13’lere gerilemesi verileri sorgulatır hale getirdi.

Bununla beraber işgücü piyasasında daha değişik oranlar da karşımıza çıkmaya başladı. Örneğin, 29 milyona yakın insanın çalıştığı bir dönemden 26 milyon kişiye inen bir veri görüyoruz. Yani son bir iki yılda yaklaşık 3 milyona yakın kişi çalışma yaşamında ayrılmış gözüküyor. Bu garip durumu açıklayacak bir veri seti yok elimizde. Buna ek olarak, gençlerde çalışmak istemeyen yığınla insanın varlığı işsizlik verileri konusunda çok sorular ortaya çıkarıyor. Uzmanlar, yaşanan krizle refah seviyemizden yaklaşık 15 yıl kaybettiğimizi dile getiriyor. Özellikle 2018 krizini daha aşamamışken yüzde 14’lük bir işsizlik oranı, 450 milyar ABD dolarını aşan bir dış borç, çalışmayan bir Türkiye, üretime dönüşmeyen yatırımlarla yakalandığımız yeni sağlık krizi bizleri ekonomik ve sosyal olarak derinden sarsıyor.

KUR ARTIŞINI İSTEYEN BİR ÇETE VAR!

Döviz kurları için 2022’de ne tür tahminler yapılıyor? Dolar ve Euro’da yükseliş olacak mı?

Buna evet veya hayır diyebilmek için müneccim olmak gerekir. Ama süreci şöyle özetleyebiliriz; Döviz kuru, enflasyon ve faizle birlikte üçgenin diğer bacağını oluşturuyor. Bu bacak, özellikle Türkiye gibi üretimin büyük oranda ithal girdilere bağlı olduğu ülkeler açısından büyük önem taşıyor. Kurdaki artışlar, üreticilerin maliyetlerini artırdığı için satış fiyatlarına da yansıyor ve bu da enflasyonun yükselmesine neden oluyor. Yani, biraz daha kurların artacağını söyleyebiliriz. Zira kur artışını isteyen bir çete var. Bunlar dün de vardı, bugün de var, yarın da var olacaklar. Dolayısıyla, enflasyonu aşağıda tutacak argümanları, yani üretime dayalı bir ekonomiyi desteklersek o zaman bunları konuşmuyor alacağız.

TÜRKİYE’DE ARTIK BARINMAK ÇOK ZOR

Son olarak konut fiyatlarındaki artış öğrencileri de vurdu. Fahiş yurt ücretleri ve ev kiraları sebebiyle kalacak yer bulamayan üniversite öğrencileri, pek çok ilde eylem yapıyor, yetkililer bu duruma bir çözüm bulacak mı sizce?

Türkiye’de kiralık ve satılık konut fiyatlarında son bir yılda büyük bir artış yaşandı. Bir yıl öncesine kadar bin 500, 2 bin lira civarında dairelerin kiralanabildiği büyük kentlerde artık pek çok semtinde boş konut yok. Olanların fiyatları ise 5-6 bin bandına kadar çıktı. Türkiye genelinde kiralık evlerdeki artış oranı yüzde 40’ları bulurken, bazı merkezi semtlerde bu oran yüzde 100’ün üzerinde. Bu artış sadece kiralık konutta yaşanmıyor, aynı zamanda satılık konut fiyatları da hem emlakçılara hem de konut arayanlara göre olması gerekenden oldukça yüksek. Şimdi öğrenciler ve aileler ekonomik olarak bu durumu karşılayamayınca ne olacak ister istemez kaydını dondurarak tekrar memleketine dönmüş oluyor. Hükümet elbette imkanları dahilinde buna çözüm ararken, bunu bir milli mesele haline getirip, masaya yatırmasında fayda var. Zira şunu görüyoruz, artık Türkiye’de barınmak çok zorlu bir duruma geldi.