Çınar Ayser ÇINAR / Pazartesi Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu AK Parti Diyarbakır eski milletvekili Abdurrahman Kurt. Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’nde de yer alan Kurt, 24 Mart’ta düzenlenen AK Parti’nin 7’nci Olağan Kongresi’nde MKYK üyesi seçildi.

Yeni bir çözüm sürecinde PKK’nın muhatap alınmayacağının altını çizen Kurt, ‘’PKK’nın gelinen noktada muhatap alınması hem devlet, hem de toplum nezdinde imkansızdır. Burada yapılması gereken terörün demokrasiyi rehin almasına müsaade etmeden, gerçekten derdi demokratikleşme sürecine emek ve katkı sunmak isteyen terör ve şiddete yaslanmayan tüm dinamik ve katmanlarla yola devam etmektir’’ ifadelerini kullandı.

Abdurrahman Kurt, başta çözüm süreci olmak üzere gündemdeki birçok konuya dair Yeni Journal’ın sorularını yanıtladı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Temmuz’da Diyarbakır’daki açılış töreninde yaptığı konuşmada, "Çözüm sürecini biz başlattık. Çözüm sürecini sonlandıran biz olmadık. Bunların art niyetleri, gizli gündemleri sonlandırdı" dedi. Erdoğan’ın yıllar sonra çözüm sürecine dair yaptığı bu çıkış günlerdir gündemdeki yerini koruyor ve daha çok konuşulacak gibi…Siz hem AK Parti’yi hem de bölgeyi iyi bilen isim olarak Erdoğan’ın bu çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?

O GÜNLER İÇİN BU BİR DEVRİMDİ!

AK Parti iktidara gelince halının altına süpürülmüş, çözmek yerine yönetilmeleri tercih edilmiş toplumun can alıcı sorunlarına, büyük dirençleri karşısına alarak neşter vurdu. Kapatma davaları, suikastler, darbe teşebbüssü ve tehditler gibi pek çok komplonun nasıl yaşandığını, her birinin de mağduru olarak ben çok iyi hatırlıyorum. Tüm bu yaşananlar toplumumuzun da hafızasında çok diri bir şekilde durmaktadır. Kürt meselesini de içine alan demokratikleşme adımları 2002 ile birlikte start aldı. Mesele varlık kavgası olmaktan eşitlik, vatandaşlık kavgası olmaya evrildi ve o günler için bu bir devrimdi! Türkiye’deki tüm toplumsal sorunların çıkış kaynağı, menbaı, müsebbibi olan CHP bugün birileri tarafından AK Parti’nin alternatifi olarak sunuluyorsa burada bir şeytanlık var diye düşünmeliyiz.

İşte tam da burada bu şeytanlığı, bu oyunları bozmak adına Sayın Cumhurbaşkanı kimin kim olduğunu vurgulama ve hatırlatma gereği hissetti. Bugün TRT Kürdi’den, üniversitelerdeki Kürt dili ve edebiyatı bölümlerine, Kürt tarihi ve seçme edebi kültür değerlerinin devlet desteği ile Kültür Bakanlığı’nca basım ve yayımlarının yapılmasına, yerleşim yerlerinde halkın kullandığı adların kullanılmasının serbest bırakılmasına, orta dereceli okullarda Kürtçe öğretimin yasallaşmasına ve daha onlarca adımın atılmasına, yasağın kaldırılmasına büyük bir direnişle hayat veren, bunu bedellerini göze alan ve ödeyen AK Parti ile CHP’nin kıyaslanması değil, yan yana anılması bile akla, insanlığa, matematiğe, vicdana ihanettir. Belki de bir dönem AK Parti’nin HDP’nin bu ihanetine olan tepkisi de bundandır diye düşünmek lazım. Ama siyasette itidal ve makul belirleyici olmalıdır. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat bu oyunları bozacak, makul ve itidal çizgisini belirleyecek hatırlatmaları yaptı.

SÜREÇ ULUSLARARASI GÜÇLERİN İŞİNE GELMEDİ

Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer aldınız, şu anda da AK Parti Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesisiniz. Dolayısıyla süreci en iyi bilen ve yakından takip eden isim olarak, Türkiye’deki mevcut koşulları göz önünde bulundurursak, yeni bir süreç mümkün mü?

Yeni bir süreç elbette mümkün, siyasetin doğası, dinamik ve sürekli ileriye götüren süreçleri hayata geçirmektir. Ancak her bir süreç tecrübe ve birikimlerin üzerine oturursa neticeye varabilir. Bu nedenle çözüm sürecinin neticelerini bir bir hatırlamak lazım.

Birincisi; PKK ve HDP barış yapma niyeti ve iradesi olmayan unsurlardır. HDP içerisindeki bazı iyi niyetli unsurların varlığı, iradesiz bir kuruluş olmaları karşısında bir anlam ifade etmiyor.

İkincisi; çözüm süreci ile büyüyecek bir Türkiye uluslararası güçlerin işine gelmedi. Hinterlandını Kürtleri de içine alarak Ortadoğu’da oldukça geniş bir alana yayması engellenmiş ve bunun için de süreç PKK’ya bozdurulmuştur. PKK Fırat’ın doğusuna geçecek, sen de mal mal bakacaksın, seni başkan yaptırmayacağız ve benzeri onlarca gaza gelmiş cümle ile şeytanlaştırılmış bir AK Parti imajını Kürtlere sunarak adeta süreci bombalamış ve yerle bir etmişlerdir.

PKK’NIN MUHATAP ALINMASI İMKANSIZDIR

Üçüncüsü; PKK barış sloganı arkasında savaşı, terörü örgütleyen, çözüm maskesi arkasında bölgesel hegemonya peşinde koşan, bölge halkını adeta esir alan uydurma mahkemelerde sözde yargılamalar yapan, haraç alan, adam kaçıran, tehdit ve şantajlarla toplumun iradesine musallat olan, en kritik zamanlarda ihanet edebilen, sözlerini asla tutmayan ve iftira, yalan, ajitasyon ve toplumsal manipülasyonları stratejik olarak içselleştirmiş, kendine ait hiçbir iradesi olamayacak kadar da bulunduğu bölge ve ülkelerin derin yapıları ile bağımlı ilişkilere mahkum olmuş bir yapı olduğu kanaatini oluşturmuştur. Dolayısıyla gelinen noktada muhatap alınması hem devlet, hem de toplum nezdinde imkansızdır. Burada yapılması gereken terörün demokrasiyi rehin almasına müsaade etmeden, gerçekten derdi demokratikleşme sürecine emek ve katkı sunmak isteyen terör ve şiddete yaslanmayan tüm dinamik ve katmanlarla yola devam etmektir.

HDP ÖZ ELEŞTİRİ YAPMADI

Peki AK Parti ile HDP yeni bir süreç için bir araya gelebilir mi? Ya da şöyle sorayım; Kürt sorunun çözümünde iktidar partisinin muhatabı kim veya kimler olur?

Az önce bu sorunun da cevabını içeren bir açıklama yaptım. Hele öz eleştirisini adam akıllı yapamamış bir HDP, iradesi olmayan postacı bir HDP, pek bir anlam ve katkı sahibi olamaz bu süreçte.

HDP’Lİ KÜRT, HDP’NİN ALDIĞI OYDAN DAHA AZ

Kürtler seçimlerde ciddi bir oya tekabül ediyor. Dolayısıyla Kürt seçmen tüm partiler için önemli bir eşik. Bu nedenle siyasi partiler şimdiden bölgedeki faaliyetlerini ve çalışmalarını hızlandırdı. Sizce Kürtlerin tercihini ne belirleyecek?

Marifet iltifata tabiidir der büyükler. Bu minvalde Kürtler marifet gösterene iltifat eder, etmeli. Bu işin vicdanı, vefası ve matematiği bunu gerektiriyor. Zaman zaman yaşanan ve toplumsal iyiliği öncelemeyenler tarafından da köpürtülen bazı kırgınlıklar da giderilecek, AK Parti ile yeni müreffeh ve demokratik ufukların yolu çizilecek ve hızlandırılacaktır diye düşünüyorum. Bugün HDP’li Kürt, HDP’nin aldığı oylardan çok daha azdır. HDP, iktidara bazı kırgınlık ve kızgınlıklarda bir slogan merkezine dönüşüyor, çözüm merkezine değil. Oylarını yasladıkları kendi doğruları yok ancak zaman zaman yapılan hataları ajite ederek bir tepki merkezi oluşturuyorlar. Adeta bir slogan partisi görevi oluşuyor. Sesini duyurmakta zorlanan Kürdün tepki merkezi gibi…

Ancak HDP bunu alıp çok güzel bir şekilde islamofobik derin batıya kendini Kürtleri anti İslam cephenin bir bileşeni yapma aparatına dönüştürerek pazarlıyor. Batının HDP desteğinin arkasındaki gerçeklik budur. Batı demokrasi derdinde olsa Filistin’de böyle davranmaz. Özellikle Müslüman Kürdün bunu iyi anlaması lazım diye düşünüyorum. Liberal ve demokrat Kürtler de bu yapıların egemen oldukları yerlerdeki icraatlarını iyi incelesinler, başımıza yeni stalinizmleri bela etme vebali ile karşı karşıya olduklarını dikkate alsınlar bence.

BAHÇELİ’YE BAŞBAKANLIK TEKLİF ETTİLER

Bir başka sorum da Cumhur İttifakı’na yönelik olacak… Kürtler seçimde AK Parti ve MHP ittifakına oy verir mi? MHP Kürtleri AK Parti’den uzaklaştırıyor mu?

HDP vaktiyle AK Parti’yi satma karşılığında Sayın Bahçeli’ye Başbakanlık teklif etmiş bir partidir. Bugün Cumhur İttifakı’nı en son onlar eleştirebilir, tıpkı ilk kayyum uygulamasının mimarı kendileri olduğu gibi. Bölgedeki bütün belediye başkanlarına ve siyasetçilerine terör örgütü kayyumları ile hükmederken, demokrat davransalardı bugün eleştirme haklarına bir parça samimiyet atfedebilirdik.

AK Partili Kürtler açısından bugünkü zorunlu seçim ittifakları sisteminde CHP -İyi Parti saflarında olmaktansa elbette vicdan, insaf ve matematik AK Parti-MHP saflarında olmayı gerekli kılar. Yani seçim aslında AK Parti veya CHP’nin yanında olmakla ilgilidir. Yoksa MHP ve İyi Parti’nin düşünsel kökleri bir. İyi Parti menfi milliyetçilikte zirveyi oynuyor zaten.

KANAYAN YARA KAPANACAK

12 Eylül darbesi sonrasında işkencelerle anılan Diyarbakır Cezaevi müzeye dönüştürülüyor. Bir Diyarbakırlı olarak bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumlar geleceklerini geçmişleri ile yüzleşerek çizebilirler. Bu hafıza merkezi mekanlar, nelerin lanetlenmesi ve vicdanlarda mahkum edilmesi gerektiğini yeni nesillere aktaran önemli toplumsal rota merkezlerdir. İnsan haklarının önemini, faşizmin her türlüsünün lanetlendiği ve teşhir edildiği mekanları hafızalara kazımak, vahşetin mağduru toplum kesimleri açısından da adaletin bir ölçekte tecellisinin önemli bir parçasıdır. 2008’de Güney Afrika’da rastladığım Apartheid Müzesi, kafamda bu gerekliliğin oluştuğu yer oldu ve bunu ifade ettiğim o günlerden bunu gerçekleşeceği bugünlere ulaştıran Allah’a hamd ediyorum. Allah razı olsun Sayın Cumhurbaşkanımızdan bu kanayan yarayı da kapatacak inşallah.