Çınar Ayser ÇINAR / Türk medyasında HDP’ye neredeyse hiç yer verilmediğini belirten Şimşek, ‘’Ne acıdır ki HDP ile ilgili televizyonlarda hep bizlere sorular soruluyor. Bir iki kanal hariç HDP’ye yer veren yok. Çağırın iki tane HDP’yi sorun kardeşim. Maalesef HDP’yi hep HDP’li olmayanlar konuşuyor’’ ifadelerini kullandı.

CHP 22. Dönem İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, Muharrem İnce'nin yeni partisi, HDP'nin kapatılma davası ve gündemdeki diğer konulara dair Yeni Journal’ın sorularını yanıtladı.

CHP yönetiminde son zamanlarda çok sayıda istifa yaşandı. Geçtiğimiz gün İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’in istifasıyla CHP parlamentoda bir sandalye daha kaybetti. CHP’li bir isim olarak bu istifaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstifa tek taraflı bir müessesedir. Bu sorunun cevabını istifa eden arkadaşların vermesi gerekir. CHP’nin içerisinde çok iyi şeyler oluyor. CHP dostlarıyla beraber iktidara hazırlanıyor. CHP bu ülkeyi, bu tek adam yönetiminden, bu nefes alamama yolculuğundan kurtaracaktır. CHP’de her şey gayet güzel gelişiyor. Arkadaşların hepsi, milletvekilleri, parti meclis üyeleri Türkiye’nin dört bir tarafında halkla beraber çalışıyorlar. Bunlar da beni gerçekten çok mutlu ediyor. Bugüne kadar olmadık derecede bir uğraşın, bir mücadelenin içinde hepsi. Onları bundan dolayı kutluyorum.

CHP'den istifa edip yeni bir parti kuran Muharrem İnce, yaptığı açıklamalarda CHP’yi çok sert bir dille eleştiriyor, hatta zaman zaman suçluyor…İnce’nin olası bir seçimde CHP’li seçmenden oy alma şansı nedir?

Muharrem bey yılların politikacısıdır. Bir karar vermiştir ve partisini kurmuştur. Hayırlı, uğurlu olsun. Muharrem bey benim kardeşim, arkadaşım, birlikte vekillik yaptığım bir isimdir. Bu konuda ne benim ne de Sayın Genel Başkanımızın ve dahi kimsenin bir kem göz veya bir kötü söz söylediği yoktur. Yolu, izi açık olsun. Bu arada bütün yeni kurulan siyasi partilerle ilgili de aynı temennide bulunuyorum. Muharrem bey de yeni kurulan partiler arasına katıldı. Türkiye siyaseti için hayırlı uğurlu olsun.

Geçtiğimiz gün bir televizyon programında yaptığınız konuşmada, ‘’Türkiye son dakika ülkesidir’’ dediniz. Son günlerde Türkiye gündemi malumunuz…Bir yandan mafya, öte yandan mafyayla iş tutan siyasetçiler, gazeteciler…İddiaların ardı arkası kesilmiyor. Siz tüm bu olup biteni nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye buraya bir anda gelmedi. 19 yıllık bir iktidar var. Türkiye gibi böyle demokrasiyi çok içselleştirmemiş ülkelerde çok önemli bir durum çıkar ortaya. Türkiye’de tek parti iktidarları ilk dönemler başarılı işler yapmıştır. Demokrat Parti de böyle, Adalet Parti de böyle. Özal da böyle ve AKP de bu şekilde 2002-2007 arasında başarılı işler yaptı. Ancak 2007’den sonra bir şeylerin yönetimini elinden kaçırdı. Önce Avrupa Birliği diye ABD’ye sarıldı. Daha sonra FETÖ’cüleri ortak etti. Daha sonra ‘çözüm süreci’ dedi, Abdullah Öcalan’larla ‘al takke ver külah’ yaptı. 2016 itibariyle de MHP ile şu anda ortaklık yapıyor. Demokratik ülkelerde değişmez bir kuraldır; 3K kuralı. Kurum, kurul ve kurallar. Kurumları ayakta tutan kurullardır, kurulların liyakatıdır veya kuralları uygulayabilecek liyakatta kurullara ihtiyaç vardır. Ama özellikle son 10 yıl içerisinde her gün biraz daha bu oluşan kurulların kurallara gerçekleştiremeyecek birikime sahip olmayan arkadaşların, ülkedeki bürokrasiyi, eğitimi ve buna benzer birçok yeri sayabilirsiniz. Atanılan dışişlerindeki diplomatlardan, büyükelçilerden tutun da Türk Hava Yolları’na atananlara kadar. Düşüne biliyorsunuz 84 tane hukuk fakültesinin 20 küsur tanesinin dekanı hukukçu değil! Türkiye bugün işte böyle bir yapı içerisinde. Maalesef bu arkadaşlar artık ülkeyi yönetmekte zorluk çekiyorlar ve ülke yönetilemiyorsa, ülke hukuk dışına gidiyorsa, hukuk dışında iş yapan kişiler hukuku uygulamaya başlar. Söylediğiniz ve bugün gündemde olan isimler böyle mantar gibi ortaya çıkmadılar.

Alanlar, imkanlar, hukuksuzluk, kanunsuzluk buldukları için ortaya çıktılar. Bu aktörler tek başına değildir. Mutlaka ve mutlaka siyasi destekleri vardır. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Siyasi olarak dayandıkları yerler vardır. Sizin var mı bilmiyorum ama benim bu ismi çıkan şahıslarla resmim yok. CHP’lilerin de yok. İşte medya ortada, yargı ortada, mülki amirler ortada… Bu yapı bir anda değil, yönetim zafiyetinden ortaya çıkmıştır ve Türkiye yönetilemiyor. Şimdi diyeceksiniz ki ‘Berhan Şimşek, hiç mi iyi bir şey yok?’ yok! Uğur Şahin Biontech’i bulduğunda ilk Türkiye’yi aradı. Ben bu ülkenin çocuğuyum, orada doğdum, aşıyı size takdim edeyim dedi. Peki ne dediler? Araya distribütör koyup aracıyla getirelim. Adamcağız da dedi ki ben öyle vermem. Bugün bu aşı meselesini daha önceden programlayamaz mıydılar? Çok da rahat programlayabilirlerdi. Bu iş yönetim, yönlendirme, planlama işidir. Sadece üç beş gazete dışında yandaş, havuz medyasıyla yürümez bu işler. Dünyanın hiçbir yerinde aynı anda 9 gazete aynı manşetle çıkmaz. Tek parti devleti, tek parti medyası, tek parti hukuku, tek parti mülki idaresi, bir kişinin emrinde 84 milyon insan hazır ol da. Biz bunu reddediyoruz ve hazır ol da durmayacağız. Rutin bir devamlılık ister. Rutinin olması bile bir program dahilindedir. E program olmayan bir ülkede rutin de olmuyor, onun için son dakika ülkesiyiz. Gün olmuyor ki bir yolsuzluk, bir hırsızlık haberine uyanmayalım. Emekli bin 500 TL maaş alacak, Tarım ve Kredi Kooperatifleri Birliği Genel Müdürü 11 maaş alacak! Cuma günü namazdan çıkıp camii önünde basına demeç veren Recep Tayyip Erdoğan bunu içine sindirebiliyorsa, dönüp bir kez daha Cuma namazı kılmalıdır. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Gündemdeki bir diğer konu da HDP’nin kapatılma davası…Anayasa Mahkemesi 21 Haziran’da HDP’nin kapatılmasına ilişkin iddianameyi kabul etti. 1 Temmuz’da ise 15 HDP milletvekilinin dokunulmazlık dosyası TBMM Başkanlığı’na sunuldu. HDP’nin kapatılacağını düşünüyor musunuz?

Anayasa’nın 68. ve 69. maddesinin hükümlerinde bu var. Ancak şunu da bilin ki HDP’yi kapatamazlar. HDP’yi kapatamazlar çünkü 2010 yılında yapılan değişiklikle siyasi partilerin yasasında 108. madde, varsayalım ki bugün sizinle konuşuyorum, yarın Anayasa Mahkemesi kalktı kapatma kararı verdi. Bugün HDP kendisini lav edip kapattığında 5 gün sonra yeni bir partiyle ve milletvekilleriyle yoluna devam eder. Bu mesele sadece Türkiye gündemini meşgul etmektir. Ayrıca siyasi partileri halk açar, halk kapatır. Yani HDP’yi kapatarak 6 milyon HDP seçmenini, kardeşlerimizi Suriye’ye, Irak’a mı gönderecekler? Ne yapacaklar, seçmeni de mi kapatacaklar? Bunlar doğru şeyler değil. Sorunlar demokratik yollarla çözülmeli. Herkes kendine düşeni yapmalı ve birleşmiş yurttaşlık kimliğinde buluşabilmeli. Ne acıdır ki HDP ile ilgili televizyonlarda hep bizlere sorular soruluyor. Bir iki kanal hariç HDP’ye yer veren yok. Çağırın iki tane HDP’yi sorun kardeşim. Maalesef HDP’yi hep HDP’li olmayanlar konuşuyor.

1978 yılında başladığınız sinema kariyerinizde birçok filmde rol aldınız ve çok iyi işlere imza attınız. Uzun bir süredir ise siyasetle uğraşıyorsunuz. Filmlerinizle büyüyen biri olarak şunu merak ediyorum; yeniden sinemaya dönmeyi düşünmüyor musunuz? Bu konuda bir projeniz var mı?

Benim çekeceğim filme para yatıracak adam bulamam bu ülkede. Bu koşullarda bu olmaz zaten. Benim çekeceğim filme bir akıllı bulup, para yatırsak bile çektiğimiz filmi mülki amirler gösterir mi, göstermezler! Çekilecek çok güzel filmler var. Senaryosunu yıllar önceden bitirdiğim İbrahim Kaypakkaya’nın hayatı var mesela. Veya bugün sinema yapıyor olsaydım Recep Tayyip Erdoğan’ın bu önlenemez yükselişinin hikayesini çekmek isterdim. Hani ilk geldiğinde demişti ya; bir alyansım var diye. Bir alyanstan buralara nasıl gelindi? Bundan iyi bir sinematografi çıkabilir diye düşünüyorum. Bunun ötesinde, eğer kötü bir şey yaparsam daha önce yapmış olduğum filmlere ihanet ederim gibi olur. Barış Atay’ın ‘Diktatör’ adlı bir oyunu vardı, mülki amirler tarafından engellendi. Bu ülkede özgürlüklerden, demokrasiden bahsedebilmek mümkün değildir. Sanat özgürlükleri talep eder. Sanat muhaliftir ve en önemli filmler 2. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı çekilen filmlerdir. Bakın bugün 2 Temmuz’u anıyoruz. Eğer ben Kızılırmak Karakoyun filmini çekmek için Erzurum’a gitmeseydim 28 yıl önce bugün Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi’nde olacaktım ve büyük ihtimalle şu an yaşamıyor olacaktım. O insanlar ellerinde sazı, dillerinde sözü, yüreklerinde közü olan insanlardı.