PAZAR ATEŞ, MARKET YANGIN!

Türkiye uzun zamandır derin bir sessizliği yaşıyor…Bu sessizlik, sokakta kimsenin duymadığı, ama evlerin içinde yankılanan bir sessizlik. Alışveriş torbalarının hafiflediği, cüzdanların boşaldığı, sofraların eksildiği bir sessizlik…

Bugün bir anne pazara giderken artık “Çocuğum hangi meyveyi ister?” diye düşünmüyor. “Hangisini alabiliriz?” diye düşünüyor. Bir baba markette etiketlere bakarken gözleri kaçıyor; çünkü her etiket bir yaraya dönmüş durumda.

Hayatın yükü omuzlarda ağırlaştıkça, pazar ve marketler adeta harlı bir ateş gibi yanıyor. Hem üreticiyi kavuruyor, hem tüketiciyi yakıyor. Aslında kimsenin kazanmadığı, ama herkesin kaybettiği tuhaf bir düzenin tam ortasındayız.

Bir mandalina 6 lira mı, 30 lira mı? Bu çelişki kimin omuzunda? Türkiye Ziraat Odaları (TZOB)’un Kasım ayı verileri açıklandı. Rakamlar bir rapor değil, bir çığlığın ta kendisi…

Tarlada kilosu 6 lira 20 kuruş olan mandalina, market rafında 30 liraya dayanmış. Yüzde 392 fark…Bu fark, sadece bir rakam değildir, bir çocuğun eline alamadığı mandalinanın, bir annenin alamadığı vitaminin, bir babanın “Bugünlük atla oğlum” diye iç geçirdiği anın adıdır.

Portakal yüzde 206, ıspanak yüzde 203, maydanoz yüzde 191, havuç yüzde 189 farkla markette karşımıza çıkıyor.

Kimin vicdanına sığar bu? Bir kilo pırasa, bir ayda yüzde 149 zamlanmış. Ispanak yüzde 118, fındık yüzde 71, Antep fıstığı yüzde 58 artmış…

Evet, bu rakamlar ekonomi diliyle konuşuyor ama satır araları çok daha sert şeyler söylüyor. “Vatandaş yoruldu… Vatandaş tükeniyor…”

Üretici ağlıyor, tüketici ağlıyor… Peki o zaman kim gülüyor? Üretici için de tablo parlak değil. Narenciye üreticisi, dalında çürüyen meyveleri izlerken içi sızlıyor. Üreticide portakal yüzde 43 düşmüş…

Mandalina yüzde 38, karnabahar yüzde 36 düşmüş… Bu ne demek biliyor musunuz? Üretici elindeki ürünü değerinin altında satıyor, çoğu zaman zarar ediyor. Tüketici ise aynı ürünü kat kat fazlasına almak zorunda kalıyor.

Bir zincir düşünün ki; başı da ağlıyor, sonu da ağlıyor, ama ortasında bir yerlerde birileri sessizce kazanıyor…İşte bu yüzden mesele sadece fiyat değil, adalet meselesi…

Bugün Türkiye’nin her şehrinde aynı manzara var. Pazarda tezgah tezgah gezip uygun fiyat arayan anneler,

“Bu kadarcık ürün için bu kadar mı tuttu?” diye kasada duran emekliler, “Bu ay faturalardan mı kısayım, gıdadan mı?” diye çıkmazda kalan milyonlar…

Artık market alışverişi bir ihtiyaç değil, bir sınav…Etiketler bir hesap makinesine dönüşmüş durumda. Kimse ihtiyaç listesini tamamlayamıyor; herkes “Bugünlük eksik kalsın” diyor. Fiyatlar sadece mutfakları değil, insanın iç huzurunu da kemiriyor.

Bir ülkenin sofraları eksiliyorsa, o ülkenin neşesi de eksiliyor demektir. Bu korkunç fiyat farkı kader değildir. Bu, “normalleşmesi” gereken bir tablo hiç değildir. Bu zincirde bir el düğmeye basıyor ve ateş her yeri sarıyor.

Soru basit: Üretici neden kazanamıyor? Tüketici neden alamıyor? Ama fiyatlar neden uçuyor? Denetimsizliğin, fırsatçılığın, zincirin belli halkalarında oluşan kontrolsüz yükselişlerin acı sonucudur bu.

Bugün Türkiye’nin en temel ihtiyacı, üreticiyi koruyan, vatandaşı kollayan, fırsatçının elini kıran bir sistemdir.