Ekin Hazal DOĞRUYUSEVER/ Kadına yönelik şiddet, sosyal kısıtlamaların uygulandığı ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı yeni tip korona virüs pandemisi döneminde, artış gösterdi.

Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, Covid-19 ile mücadelenin beraberinde getirdiği kapanma tedbirleri, sosyal hizmetlere erişimin kısıtlanması, yeni ekonomik sıkıntıların baş göstermesi, kadınları şiddete karşı daha korunmasız kıldı.

Yeni Journal olarak, yaşanan bu durumu konunun uzmanları ve kadınlara sorduk.

Korona virüsle beraber, kadına yönelik şiddet olaylarında ciddi bir artış yaşandığını dile getiren Avukat Şeyma Kesim, “Pandemiyle birlikte çoğu sektörün kapanmaya gitmesi, işçilerin işten çıkartılması ya da insanların Covid-19'a yakalanarak, evde karantinada uzun süre geçirmesi, bireyleri doğrudan etkiledi. Şiddeti sadece fiziksel olarak düşünmeyin. Psikolojik şiddetin de boyutlarını ele almak gerek. Bu dönemde psikolojik şiddette de bir hayli artış yaşandı. Tek başına sadece kadına şiddetten bahsetmek, biraz ayrımcı olur esasında. Çünkü çocuğa şiddetin de çok arttığı bir dönemdeyiz. Toplumda şiddet duygusunun artması durumunda, bunun dışa vurumu ne yazık ki özellikle kadınlar ve çocuklar üzerinde gerçekleşmekte. Bizim üzerimize düşen, bu durumun bir şekilde önüne geçebilmek. Geçtiğimiz günlerde internette bir haber oldukça dikkatimi çekti. Son 2 yılda en az 28 kadın 'yüksekten düşme' sonucu hayatını kaybetmiş. Haberi okurken bile, ne kadar yüksek bir rakam olduğunu düşündüm. Hayatını kaybeden kadınların çoğunun 20 yaş üstü olduğunu da varsayınca, bu konu üzerinde bir hayli kafa yordum. Yaşamını yitiren kadınlar, sadece birer 'rakam' olarak kalmamalı. Medyada yansıtılan kadına şiddet haberleri de oldukça dikkatimi çekiyor bu anlamda haber diline de oldukça dikkat edilmesi gerekiyor. ''Tıklanma haberciliği" yerine bazı etik, insani değerler de göz önünde bulundurulmalı. Şiddetin tüm ayrıntıları, haberin içerisinde kullanılmamalı. Bu tarz tıklanma haberciliği uğruna yapılan bazı haberlerin medyada yer alması, zamanla toplumun gözünde bu durumu normalleştirebiliyor. Birçok kişinin gözünde bu durum kanıksandı ve olağanlaşmaya başladı. Bence bu en tehlikelisi’’ açıklamasında bulundu.

‘’Şiddeti önlemede, yerel yönetimlere büyük iş düşüyor”

Avukat Şeyma Kesim, şiddete maruz kalan kadınların başvuracağı yerler ve izleyeceği yollar konusunda, şunları söyledi: "Şiddetin her türlüsüne maruz kalan kadın, karakola veya savcılığa başvuruda bulunabilir. Bu anlamda uygulamaların da oldukça işe yaradığını düşünüyorum. Örneğin, KADES uygulaması.. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış acil müdahale uygulamasıdır. Bu ve benzeri uygulamalar, konum bildiriminde de bulunduğu için oldukça faydalı. Bilinçlenmeyle birlikte, bu tarz uygulamaların daha da kullanılacağı kanaatindeyim. Akıllı telefonunuzun olduğu ve internetin çektiği alanlarda, kadınlar bu tarz uygulamalara kolaylıkla erişebiliyor. Ama aynı durum kırsalda yaşayan bir kadın için daha zor olabiliyor. Bu tür hakların var olduğundan haberi dahi olmayan pek çok kadınımız, kız çocuğumuz var. Onlar metropolde yaşayanlar kadar şanslı olmayabilir. Bu anlamda yerel yönetimlere de büyük iş düşüyor. Yerel yönetimler, bu konuya bilhassa daha fazla çaba sarf etmeli, muhtarlıklar nezdinde dahil eğitimler verilmeli. Ne yazık ki,“Kol kırılır yen içinde kalır" mantığı, şehir hayatına nazaran köy hayatında çok daha fazla. Aslında bu davranışlar, içselleştirilmiş ve normalleştirilmiş ve çoğu kadınımız şiddete uğradığının bile farkında olmayabilir. Bu anlamda dediğim gibi, kırsal alanlarda muhtarlara, köy okulundaki öğretmenlere oldukça iş düşüyor. Tek başına kız çocuklarının değil, erkek çocuklarının da bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Hala daha çocuklarına sevgi gösterilmesi gerektiğinin farkında olmayan ebeveynler var.Bu sevgiyi görmeyen çocuklar da maalesef, çözümü ailesinde ya da kendinde aramıyor. Aile içi şiddetin yoğun olduğu ailelerde,psikolojik rahatsızlıkların ve bağımlılıkların da çok yüksek olduğunu görüyorum. Sevgisizlikten kurtuluşun bir yolu olarak buralara sürüklendiklerine şahit olmak oldukça üzücü. Kadına şiddeti önlemeye yönelik girişimlerin sadece bir kuruma ya da bir sivil toplum kuruluşuna bırakılması, istenilen sonuca ulaşılmasını engelleyecektir. Bu sebeple bu konuda bireylerin, toplumun ve devletin ayrı ayrı ödevleri bulunmakta.”

“Arkada aile desteğini hissetmek oldukça önemli”

Yeni Journal aracılığıyla ailelere de seslenen Avukat Şeyma Kesim, "Kadının arkasında aile desteğini hissetmesi, inanılmaz bir güç. Kendi babamla ilgili bir örnekle konuşmamı sonlandırmak isterim. Biz üç kız kardeşiz ve ben babamla ilgili hep şunu söylerim; bizi kendi yaşantımızı inşa etmek için bir serçe gibi yetiştirip, bir kartal, şahin gibi olmamız gereken anlarda da, hep arkamızda olduğuna yakından şahidim. İşte bunun gücünü bilmek, her zaman ve her yerde bana güçlü hissettiriyor. Çocuklarımızı eğitimli, kendi ayakları üzerinde bireyler olarak yetiştirelim. Bunu 'helikopter ebeveyn', yani sürekli çocukların başında, tepesinde olarak değil de, çocuğun arkasına dönüp baktığında, her zaman arkasında ailesinin desteğini görebileceği bir biçimde gerçekleştirelim. Bunu bilen çocuklar, hayata her zaman 1-0 önde olarak başlıyor" diye konuştu.

“Pandemide üstü kapanmış, sonraya atılmış sorunlar gün yüzüne çıktı!”

Pandeminin, insanların alışkanlıkları, davranışları ve iletişimleri üzerinde önemli değişikliklere yol açtığını vurgulayan Sosyolog ve Aile Danışmanı Ziyne Özay ise, sevgi ve saygılarını yitirdiklerini hisseden insan sayısının, bu süreçte arttığına dikkat çekti.

Ziyne Özay, konuya ilişkin şunları aktardı: "Küresel sorunumuz olan koronavirüsün, psikolojik ve sosyolojik olarak yansımaları oldu. İzolasyonu sağlayabilmek için aile içerisinde geçirilen zaman, bir kısım ailede pozitif avantajlar sağlarken, bir kısım ailede de olumsuz olayların gelişmesine sebep oldu. Anlaşamayan, birbirini hiç tanıyamadıklarını düşünen, sevgi ve saygılarını yitirdiklerini hisseden insan sayısı bu süreçte arttı. Mali gücün ve sosyal yaşamın yetersiz olması, ev içerisinde ruhsal bunalımlara dönüştü. Psikolojik olarak toparlanamayan kişilerde aşırı derecede agresiflik ve sinirlilik gelişti. Öfke kontrolü olmayan kişilerde, durum şiddete dönüştü. Çiftler arasında üstü kapanmış, hep sonraya atılmış sorunlar, gün yüzüne çıktı ve tartışılmak için fazlaca zaman kazanıldı. Bununla beraber, pandemiyle başlayan ekonomik sorunlar da üstüne gelince, çiftler arasında boşanmalar arttı. Korana virüs salgını sürecinde, maalesef ki kadına ve çocuklara uygulanan şiddette artış yaşandı. Bu şiddet, hem fiziki olarak, hem de psikolojik olarak bireylere yansıdı. Bunun en büyük sebeplerini ekonomik sıkıntılar, süreç içinde bireylerin girdiği bunalım, kaygı, mutsuzluk ve geleceğe karşı duyulan endişe olarak sıralayabiliriz.”

Problemin kökeni araştırılmadan, şiddete çözüm bulunmayacağına dikkat çeken Ziyne Özay, “Kişinin, öfke kontrolüne dair destek alması lazım. Bu öfke nereden kaynaklanıyor? Bağımlılıklardan mı, kişisel sorunlardan ya da ekonomik sorunlardan mı? Kısaca, şiddetin iç yüzeyine inmeden, çözüm aranması bu anlamda yetersiz kalacaktır’’ dedi.

Kadına şiddeti, kadınlara sorduk

Korona virüs döneminde artış gösteren kadına yönelik şiddeti bir de kadınlara sorduk.

“Şiddeti meşrulaştıran haber dili oldukça yanlış!”

Esra SARI (Gazeteci): Toplumumuzda kadına, çocuğa ve hayvanlara yönelik şiddet konuları son yıllarda gündemde. Gazetede çalışan bir kadın muhabir olarak, bu tarz şiddet olaylarından son derece üzüntü duyuyorum. İşim gereği, kamuoyunu bilgilendirmek için her gün Ankara’nın farklı ilçelerine gidiyorum ama içimde hep bir kaygıyla… Kadınların sokakta başına gelen olayları okudukça korkuyorum! Bu durumu benim gibi birçok kadın yaşıyor. Ben, sadece onlardan birisiyim. Fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik olarak şiddetin her türlüsüne karşıyım. Medyada yer alan kadına yönelik şiddet haberlerinde, şiddetin tüm ayrıntılarıyla verilmesini doğru bulmuyorum. Özelikle intiharlarda olduğu gibi kadın cinayetlerinde de taklit vakalara rastlanabilir. Şiddeti meşrulaştıran haber dili oldukça yanlış.

Gül Arsoy (Ev Hanımı): Korona virüs salgınıyla beraber adeta yaşam biçimlerimiz değişti, evde daha çok vakit geçirir olduk. Bence virüsün yarattığı belirsizlik, korku, endişe ve ekonomik sorunlar da kadına şiddet vakalarının artmasına sebep oldu. Ben ev hanımı olmama rağmen, el işi yaparak ekonomik özgürlüğümü sağlamaya çalışıyorum. Kendi ayakları üzerinde durabilecek seviyeye gelmek her kadının amacı olmalı. Kadına şiddeti, sadece fiziksel olarak yorumlamıyorum, gün içinde pek çok psikolojik şiddete de maruz kalabiliyoruz, en basiti yaptığımız yemek eleştiriliyor, fiziksel görünümümüz, iş yerindeysek bazen iş veren tarafından eleştiriliyoruz. Önemli olan, yaşanan bu durum karşısındaki tepkimiz. Bu anlamda, kadınların bilinç düzeyinin artırılması oldukça mühim. Kadınlar olarak biz de varız, unutulmamalıdır ki kadınların toplumdaki yeri, saygınlığı medeniyetin ilk göstergesidir.

Begüm Yılmaz Koca (Özel sektör çalışanı): “Gün içerisinde bazen olumsuz pek çok durumla karşılaşabiliyoruz, gündelik hayatın koşuşturması, pandemi stresi derken insanlara sürekli olarak negatif enerji yükleniyor. Bu durumda öfke patlamalarına sebep oluyor. Benim kadınlara genel olarak tavsiyem, hayallerinin peşinden gitmeleri olacak. Herkes bir ev, araba veya iyi bir iş isteyebilir. Önemli olan, istemenin yanında aynı zamanda harekete geçmek. Kendi paranızı kazanıp, kendi öz saygınızı edindikten sonra inanın tüm yollar açık oluyor.”