Çocukluğum anne, baba, babaanne, amcalar ve dayıların olduğu geniş bir ailede geçti. Hal böyle iken de hep nasihatler, vurgular, atasözleri işittim. Uyarılar hep atasözleri ile pekiştirildi. İnatla yaptığım hatalar sonucu çektiğim acılarda, annem, ‘’Etme bulursun, inleme ölürsün’’ derdi. Küçük bir belde de yaşadığımız için sözlerime hep dikkat etmem gerektiği, gereksiz yere konuşmamam söylenirdi. Bunu da, ‘’Söz gümüş ise, sükût altındır’’ diyerek perçinlediler. Zihnimde de yıllarca öyle yer etti.

Gelelim son dönemde ekonomik gelişmeler sonucu bizleri neler bekliyor, neler olacak, beklediklerimiz olursa neler ile karşılaşacağız. Ülkemizde son dönem en önemli iktisadi konu hiç şüphesiz faizlerin seyri, enflasyon ve kur. Faizler düşecek mi, düşmeli mi ya da bu faiz nasıl düşer, kimler düşürür? İlk akla gelen cevap tabi ki Merkez Bankası oluyor. Bazen de  piyasa kendiliğinden faize yön veriyor vs. vs…

Enflasyonist ortamlarda, eğer enflasyon beklentileri gerileme sürecine girdi ise Merkez Bankası müdahale eder ve faizleri indirmeye başlar. Ya da bunu direkt yapmaz da sıkı para politikası uyguluyorsa gevşetir ve faizlerin düşmesini sağlar.

Bazen faizleri sabit tutmak da ilerleyen dönemlerde faizi düşürmek için önemli bir neden olabilir. Sıkı para politikası uyguluyorsanız, beklemek; kronik olduğunu öngördüğünüz sorunlarınızı bir nebze yavaşlatabilir, anlık sizi rahatlatabilir. Böyle olunca krediler yavaşlar, kur aşağı doğru seyreder, enflasyon beklentisi de düşer, faiz de düşmeye başlar. Böylece faizi piyasa indirmiş olur.

Bir de şu anda olduğu gibi enflasyon ile mücadele ediliyor ve finansal daralma oluyorsa Merkez Bankası hemen müdahale eder ve faizleri artırır. Böylelikle piyasada olan daralma ve enflasyon kuşkularını giderir. Bugün faizler artmış olur fakat enflasyon ve kurda yaşatacağı hareketler ilerde daha fazla düşüreceğinin de müjdecisi olur.

Ekonomiyi takip etmeye başladığımdan bu yana sanırım bu senaryoların hepsine de şahit oldum. Kimi zaman faizler sabit kaldı, kimi zaman arttı, kimi zaman da düşürüldü ve mücadele edildi. Ama her zaman çok dillendirilmeden, piyasanın ihtiyaç duyduğu şekilde yapıldı.

Son dönem yaşanılan pandemi etkisi ile birlikte oluşan enflasyon ve likiditeye olan ihtiyaç faizlerin arzulanan düzeyde olmasına hep mani oldu. Pandemi ile birlikte yaşanan enflasyon ve kurun belli noktalara gelmesi faizlerin inmesine sürekli mani oldu. Bu arada şöyle bir sav geliştirdik. Biz faizleri düşürmeliyiz çünkü faiz düşerse üretici krediye rahat ulaşır, üretim maliyetlerini düşürür, daha ucuza satar sonuç enflasyon da düşer. Fakat bu pek mümkün görünmüyor. En azından dünya da kabul edilen genel geçer ekonomik kuralların pek ön gördüğü bir durum değil. Bunu söylemek dahi hemen kurun yükselmesine neden oldu. Kur yükselince de önemli ithalat kalemlerimiz ile oluşan tüketim fiyatlarımızın da artacağını yani enflasyonun artacağını düşündük.

Biz ülkemiz içinde bunları düşünürken G7 Maliye Bakanları toplantısında ABD Hazine Bakanı Yellen tuttu yüksek faiz ortamına geri dönüş istiyoruz gibi bir açıklama yaptı. Yıllardır düşük faiz ve düşük enflasyon ile mücadele ediyoruz, dolayısıyla biraz yüksek faiz aslında kötü de değil dedi. Kısa süreli de olsa ülkemizde TL değer kaybına neden oldu bu söylemler.

Aslında yıllar içinde enflasyon, kur ve faiz üçgeninde gerek merkez bankaları ve gerekse piyasa gereken reaksiyonu hep gösterdi. Hali hazırda ülkemiz için yüksek kur, yüksek enflasyon ve yüksek faizin olduğu ortamda en azından belli dönem faizlerin sabit tutulmasının daha faydalı olacağı, uzun süreli fayda sağlanması için faiz indirimi söylemlerinin bekletilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Faiz indirimi konusunda annemin çocukken beni öğütlediği gibi, söz gümüş ise, sükûtun gerçekten altın olduğu dönem olduğunu düşünüyorum.  

YeniJournal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.