Açık söylemek gerekirse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti hep dikkat çekmiştir ve büyük önem arz etmiştir. Diyarbakır’da verdiği mesajlar da hep gündem olmuş, haftalarca bunun üzerine yorumlar ve tartışmalar gerçekleşir.

Cumhurbaşkanı, 2,5 yıl aradan sonra geçtiğimiz Cuma günü geniş bir kadroyla Diyarbakır’a gitti. Bu arada Diyarbakır’ı hem Başbakanlık hem de Cumhurbaşkanı sıfatıyla en çok ziyaret eden kişidir Erdoğan. Son yaptığı ziyarette de Diyarbakır’a oldukça zaman ayırdı.

PKK’lıların yıkıp yaktığı son yapılan restorasyon çalışmalarıyla eski ihtişamına kavuşan Sur ilçesinde bulunan Kurşunlu Camii’de Cuma namazını eda etti. Sonra partisinin il teşkilatı tarafından düzenlenen İl Danışma Toplantısı’na, oradan da HDP İl Binası önünde Evlat Nöbeti’ni sürdüren yürekli anneleri ziyaret etti.

Ardından valilik önünde düzenlenen toplu açılış törenine katıldı. Verdiği önemli mesajların ardından (ki aşağıda detaylandıracağım) Tarihi İçkale’de Türkiye’nin dört bir yanından gelen gençlerle buluştu. Burada oldukça renkli görüntüler sahnelendi.

Erdoğan’a Kürtçe şarkılar söylendi, halaylar izletildi. Danışmanı Gülşen Orhan da ‘’Dotmam’’ adlı Kürtçe şarkıyı seslendirdi. Cumhurbaşkanı da rahmetli Neşet Ertaş’ın ‘’Gönül Dağı’’ parçasına eşlik etti.

Nereden nereye…Bir dönem bırakın Cumhurbaşkanı’na söylemeyi, insanlar ev ve araçlarında dahi dinleyemiyordu Kürtçe şarkıları. Bugün Diyarbakır’da devletin zirvesine konser veriliyor. İşte bunun önünü açan başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’dir. Hakkını teslim etmek lazım.

Şimdi gelelim Cumhurbaşkanın Diyarbakır’da verdiği mesajlara. Başta iğrenç anılarla dolu Diyarbakır Cezaevi’nin kültür müzesine dönüştürüleceğini müjdeledi. 1980’li yılların en kötü ve en iğrenç sahnelerinden biridir Diyarbakır Cezaevi. Bırakın içerisini, yanından geçerken bile insanın ürkmesine neden olan cezaevinin boşaltılıp müzeye çevrilmesi sadece orada işkence görenlerin değil, oradaki anıların yer aldığı kitapları okuyan gençlerden tutun da, Diyarbakır’da 7’den 77’ye herkesin beklentisi ve talebiydi.

Cumhurbaşkanı bunun müjdesini vererek, herkesin rahat bir nefes almasını sağladı. Allah kendisinden razı olsun! AK Parti’yi kurarken, bölge halkıyla yaptıkları istişarelerde kendilerinden en çok talep edilen meselenin Güneydoğu’da OHAL’in kaldırılması olduğunu hatırlatan Erdoğan, göreve gelir gelmez ilk yaptıkları işin de OHAL’in kaldırılması olduğunu vurguladı.

Valilik önündeki açılış töreninde oldukça önemli mesajlar veren Erdoğan, çözüm sürecini de PKK ve HDP’nin yıktığını söyledi. Annelerin ağlamaması için çözüm sürecini başlattıklarını ancak PKK ve HDP’nin bunu yıktığını ifade eden Erdoğan, Kürtler’den PKK ve HDP’den bunun hesabını sormasını istedi.

İşte Erdoğan’ın o konuşmalarından bazı satır başları;

‘’Biz Diyarbakır’da 2005 yılında size ne demişsek, dün de oradaydık, bugün de aynı yerdeyiz, yarın da aynı yerde olacağız. Biz çözüm, adalet, hak, demokrasi dedik. Terörü açıkça telin etmekten korkanlar, sırtını size değil de PKK’ya, terör örgütüne dayayanlar ne yaptı?

Asıl KCK’sıyla, PKK’sıyla, PYD’siyle, HDP’siyle hep birlikte Kürt kardeşlerimin kanını sömüren, duygularını istismar eden bu çete, bu halkın başına gelmiş en büyük musibettir. Son 40 yılda öldürdükleri, dağa çıkardıkları, hayatını kararttıkları 50 bin Kürt kardeşimin kanına giren bunlar değil mi?

Bu ülkede en çok Kürt kanını PKK dökmedi mi? Köylerin boşalmasına, kentlerin çökmesine neden bunlar değil mi? Hangi demokraside seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları örgüt militanlarına hesap verir. Devletin yatırım için gönderdiği ödenekler yollara mayın döşemek için kullanılır, merkezin verdiği araçlar hendek ve çukur kazmak için kullanılır? Bunlar demokrasi istismarcısıdır.

13-14 yaşındaki Kürt kızlarımızı dağa kaçıranlar bunlar değil mi? Bunlar hangi edepten, namustan bahsediyorlar? Bunlarda ne edep ne namus var. Kobani’den kaçan kardeşlerimizden önemli bir kısmı hala ülkemizde yaşıyor. Her türlü riski göze alarak başlattığımız çözüm sürecinde ne yaşadığımızı siz gördünüz.

Yeter ki akan kan dursun dedik, milletimizin her kökenden meşrepten insanı ile kardeş olsun dedik. Baldıran zehri de olsa bu meydanda söyledim, içeriz dedim. İstismar ettiler ve sonunda tamamen yıktılar. Çukur eylemleri ile bölgede yaşayan insanlara tuzak kurdular. Bu tuzağa düşmediğiniz için her birinize şükranlarımı sunuyorum. Bunlar Kürt düşmanı, insanlık düşmanı, coğrafyamızın, medeniyetimizin düşmanı.

Hendekler, çukurlar açılırken, gencecik çocuklar ölüme gönderilirken saz çalıp slogan atanların derdi asla siz olmadınız. Kanı akıtılan mazlum Kürt kardeşlerimizin hakkını sormayacak mıyız?

Bunları gördüğünüz her yerde yakalarına yapışın, sorun, sorgulayın. Çözüm Süreci'ni bitirmek için kim size talimat verdi, bunu sorun. Hendek ve çukurlarla ülkeyi iç savaşa sokmaya çalışma talimatını kimden aldınız?

Bunu sorun. Yasin Börü'yü böylesine zalim bir şekilde öldürmek için sebebiniz neydi, bunu sorun. Suriye'de önünüze gelen herkesin aparatı olma talimatını kimden aldınız? Bunu sorun. Bunları ısrarla sorun ki bir sürü yalan, dalavere, sahtekarlık ve iki yüzlülükle karşınıza çıkıp sizleri oyalamasınlar.’’

Şimdi Kürtler, Erdoğan’ın altını çizdiği başta çözüm süreci olmak üzere Kürtler’e yönelik atılan adımları engelleyenlerden hesap soracak mı?

YeniJournal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.