KURAKLIK!

Büyük bir endişe içerisindeyiz. Ülkemiz, çok ciddi bir kuraklık kabusu ile karşı karşıya. Ne yağmur, ne kar var. Sıcaklık mevsim normallerinin çok üstünde seyrediyor. Bu hiç de hayra alamet değil. Asıl en büyük tehlike, İlkbahar’da sıcaklığın oldukça artması ve yağışın olmaması. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi de, dün bu konuda önemli ve uyarıcı açıklamalarda bulundu.

Yağışların mevsim normallerinin çok altında olması ve sıcaklığın ise mevsim normallerinin çok çok üstünde seyretmesi nedeniyle, yaşanan kuraklık en çok tarım sektörünü etkiliyor.  Tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin daha çok gerçekleştiği İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, çok ciddi sorun var. Uzmanlara göre, kuraklığa bağlı tarımsal üretimin zarar görmesi riski çok büyük.

Meteoroloji verileri, yaşanan kuraklığın boyutlarını çok net olarak gözler önüne seriyor. Meteorolojiye göre, yağışlar mevsim normallerinin altında, sıcaklık ise mevsim normallerinin çok üstünde. Bu nedenle yaşanan kuraklık, çiftçiden tüketiciye, sanayiciden ihracatçıya, tarımla ilgili herkesin korkulu rüyası oldu. Yağışlar yüzde 52 azaldı, sıcaklık yüzde 100 arttı. Allah’ın yardımı olmazsa, çok ciddi bir kuraklık yaşayacağımız kesin.

Ülkemiz, dünyanın diğer bölgeleriyle birlikte yağışlar açısından sıkıntılı bir yıl geçiriyor. Geçmiş yıllarda, Kış mevsiminde özellikle Ocak ayı, oldukça karlı ve yağmurlu geçiyordu. Ancak bu yıl kurak bir Ocak ayı geçirdik. Ocak ayında da kar ve yağmur yoksa, ne zaman olacak? Tabi ki, Allah bilir. Yüce Allah rahmetini esirgiyor. Niye esirgiyor?

Baksanıza dünyanın haline. Hadsiz, alçak ırkçı kahpeler, Kur’an-ı Kerim’e saldırıyor. Toplumda şu olan biten hadiselerin hangisini sayalım ki.. Annesini öldüren, 2 yaşındaki çocuğa işkence edip öldüren, küçücük yaştaki çocuklara tecavüz eden daha da onlarcasını sıralayabilirim.   

Haftalardır bütün camilerde yağmur duaları yapılıyor. Allah duaları kabul edendir, ama tövbe yerine alışagelmişleri tekrarlamak, rahmet ve mağfiretten yoksun bırakıyor işte. Yaşadığımız onca deprem, felaket, yangın, sel ve salgınların hiçbiri fayda etmiyor. Ders çıkarmıyoruz. Ondan sonra da başımıza gelen felaketlerden şikayet ediyoruz.

Önce biz toplum olarak, üzerimize düşeni yapmak durumundayız.

Yazımı, bir kasabada yaşanmış, gerçek bir mevzuyu hatırlatarak sonlandırmak istiyorum müsaadenizle;

Tarım ve hayvancılığın oldukça yoğun gerçekleştiği bir kasabada, aylarca yağış olmamış. Kasaba sakinleri hemen hemen her gün, Allah’a el açıp yağmur duasında bulunmuş. Dualara rağmen, tek bir damla rahmet yağmamış… Kasaba sakinleri, Allah dostu bir zata gitmiş. Demişler ki; ‘Ey zat, sen Allah dostusun, kasabaya aylardır tek bir damla yağmur düşmedi. Bizimle yağmur duası yapar mısın?’

Zat şu cevabı vermiş; Ederim etmesine de, ama önce kasabayı bir gezmem lazım.

Zat kasaba sakinleriyle başlamış gezmeye. Kasabanın bir sokağında çatısı uçmuş bir evi görünce kapısını çalmış. Kapıyı açan küçük yaşta bir çocuk.

Zat sormuş ‘Yavrum annen baban nerde? Onlar vefat etti. Ben ve kardeşim varız.’

Zat sormuş; Allah’a dua ediyor musun?

Yetim çocuk cevap vermiş; ‘Her gece Allah’a Yarabbi evimizin çatısı yok, bizi yağış ve soğuklardan koru’ diye dua ediyorum’ demiş.

Kardeşine peki sen ne dua ediyorsun diye sorunca, o da ‘Ben de botumun dibi yırtık. Allah’ım kar ve yağmur yağdırma ki ayaklarım üşümesin diye dua ediyorum’ cevabını vermiş.

Zat dönmüş kasaba sakinlerine; ‘Bu yetim ve öksüzlerin duası oldukça, sizin duanız kabul olmaz…’